Çalışmalarımızın ibadet hükmüne geçmesini diliyoruz. Geçtiğimiz hafta yapılan panelde hazırladığım metinden notlar sunmak isterim:

Bediüzzaman’ın ‘ahirzaman çok çalkalanıyor acib şeyler doğuracak’ tespitinin evlilikte de gerçekleştiğini müşahede ediyoruz. Bir yanda hayaller, peri masalı evlilikler, acil boşanmalar, yüklü tazminatlar, hatta bu işten geçinmeyi uman hemcinslerimiz varken, diğer yandan nikah bağını gereksiz gören anlayışın da yaygınlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.

Asrımızın hastalıklarına Kurandan reçeteler sunan Bediüzzaman’ın aile ve evliliğe dair tahlilleri de güncelliğini kıyamete kadar koruyacaktır. Zira bu tahliller bize Rabbimizi tanıtan Kuran, sünnet, fıtrat, vicdan çerçevesindedir.

DİNİMİZİN NİKAH OLAYINA BAKIŞI

Varlık alemindeki her canlının neslini devam ettirme çabası vardır. İnsanın fıtratında ise neslin devamı noktasında kuvve-i şeheviyeye sınır konulmamıştır. Cinsi temayüller meşru yollardan giderilmezse gayri meşru yollara kapı açılabilir. Toplum fuhuş bataklığının maddi manevi hastalıklarına düşebilir. Tüm semavi dinlerde sınırsız olan bu kuvve nikah bağıyla sınırlandırılmış, nesillerin karışması muhafaza edilmiştir. Nikah dinimizde ‘’misak-ı galiz’’ ifadesiyle Kuranda yerini bulur. Yani şartları zor olan kutsal sözleşme…

Kur’an’da evlilik sarih olarak emredilmiştir. (Nur Suresi, 32.) Hadiste de ‘evleniniz çoğalınız’ tavsiye edilmiştir. (Dinimiz Allah’a daha fazla kulluk ve ibadet gibi en ulvi gayeler için bile evliliği terk edip Hristiyanlardaki ruhbanlar gibi bir sınıf oluşmasına müsaade etmemiş ama haram da kılmamıştır.)

Evlenme emri farziyet ifade etmemektedir. Mükellefin durumuna göre farzdan itibaren harama kadar derecelenir. (Bu dereceleme Hanefi mezhebine göre. Diğer mezheplerde ufak farklılıklar olsa da hükümler hemen hemen aynıdır)

Evlenmesi farz olanlar:

1. Alacağı kadının mehir ve nafakasını temine gücü yeten:

2. Karısının meşru haklarına riayet edebilecek olan

3. Evlenmediği takdirde zina gibi hallere düşmesinden korkulan kişilere evlenmek farzdır. Böyle bir kimse evlenmeyi terk ederse günahkar olur.

Evlenmesi sünnet-i müekkede ya da mübah olanlar: Evlendiğinde karısının haklarını yerine getirebilecek durumda ama kadınlara karşı nefsinde aşırı bir meyil duymuyorsa ve gayri meşru yollara düşmekten de korkmuyorsa.

Evlenmesi mekruh ya da haram olanlar: Karısının haklarına riayet edemeyeceğinden korkulan ve ona zulmedeceği tahmin edilen kimsenin evlenmesi mekruhtur. Bu durumu kesin olarak bilinen kimselerin ise evlenmeleri haramdır.

Evlenme ihtiyacı duyan bir kişinin fakir olması yani mali gücü, nafaka ve mehri mükemmelen karşılayacak kadar kuvvetli olmaması ayetin beyanıyla evliliğe mani sayılmamıştır. Bilakis böylelerin ihtiyaç duyduklarında evlenmekten çekinmemeleri istenmiş ve Allah’ın fazl ve keremiyle onları zenginleştireceği vadedilmiştir.

Bir hadiste üç kişiye Allah’ın mutlaka yardım edeceği müjdelenmiştir. Bunlardan biri de kendini haramlardan çekmek gayesiyle evlenmek isteyen kimsedir. Diğer bir hadiste de ‘’geçim korkusu sebebiyle evlenmeyen bizden değildir’’ buyrularak fakirliğin evliliğe mani telakki edilmemesi istenmiş, evliliğe ihtiyaç duyanların evlenmemeleri teşvik olunmuştur. (Kaynak: İslamda Kadın, Yeni Asya Yayınları, Mehmed Dikmen, 1981)

EVLİLİĞİN AFETLERİ

Peygamberimiz (asm) bu afetlere şöyle işaret ediyor:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişinin helak olması, eşinin, anne-babasının ve çocuklarının elinden olacaktır. Onu fakirlikle ayıplarlar, gücünün üstünde tekliflerde bulunurlar, o da dinini kaybedecek işlere girer ve helak olur.”

‘’Çoluk çocuğunu ailesini bırakıp kaçan kimse efendisinden kaçan köle gibidir. Dönüp gelinceye kadar kıldığı namaz ve tuttuğu oruçlar kabul olmaz. Ailesinin yanında iken onların hak ve hukukunu ihmal eden gerekli maddi ve manevi alakayı göstermeyen kimse de yine onları bırakıp kaçan kişi gibidir.’’

Maişet temini için maddi refah ve rahatını sağlamak geleceklerini garantiye almak gibi nedenlerle çok çalışıp iyice dünyaya dalmak dini hayattan islami hizmetlerden bütünüyle kopup uzaklaşmaktır. Bu da büyük bir imtihandır. O yüzden bazı alimler evliliğin bu gibi tehlikelerinden kendilerini korumak için evlilik sünnetini terk edip evlenmemeyi daha hayırlı görmüşlerdir.

Evliliğe ‘’Evet’’ derken bu manevi tehlike ve afetleri de nazara almak gerekiyor.

QOSHE - Neye evet dediğimizin farkında mıyız? - 1 - Yasemin Güleçyüz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Neye evet dediğimizin farkında mıyız? - 1

3 0
06.12.2023

Çalışmalarımızın ibadet hükmüne geçmesini diliyoruz. Geçtiğimiz hafta yapılan panelde hazırladığım metinden notlar sunmak isterim:

Bediüzzaman’ın ‘ahirzaman çok çalkalanıyor acib şeyler doğuracak’ tespitinin evlilikte de gerçekleştiğini müşahede ediyoruz. Bir yanda hayaller, peri masalı evlilikler, acil boşanmalar, yüklü tazminatlar, hatta bu işten geçinmeyi uman hemcinslerimiz varken, diğer yandan nikah bağını gereksiz gören anlayışın da yaygınlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.

Asrımızın hastalıklarına Kurandan reçeteler sunan Bediüzzaman’ın aile ve evliliğe dair tahlilleri de güncelliğini kıyamete kadar koruyacaktır. Zira bu tahliller bize Rabbimizi tanıtan Kuran, sünnet, fıtrat, vicdan çerçevesindedir.

DİNİMİZİN NİKAH OLAYINA BAKIŞI

Varlık alemindeki her canlının neslini devam ettirme çabası vardır. İnsanın fıtratında ise neslin devamı noktasında kuvve-i şeheviyeye sınır konulmamıştır. Cinsi temayüller meşru yollardan giderilmezse gayri meşru yollara kapı açılabilir. Toplum fuhuş bataklığının maddi manevi hastalıklarına düşebilir. Tüm semavi dinlerde sınırsız olan bu kuvve nikah bağıyla sınırlandırılmış, nesillerin karışması muhafaza edilmiştir. Nikah dinimizde ‘’misak-ı galiz’’ ifadesiyle Kuranda yerini bulur. Yani şartları zor olan kutsal sözleşme…

Kur’an’da evlilik sarih olarak emredilmiştir. (Nur Suresi, 32.) Hadiste de ‘evleniniz çoğalınız’ tavsiye edilmiştir. (Dinimiz Allah’a daha........

© Yeni Asya


Get it on Google Play