Yavuz’un yazısının ertesi günü, Halkın Sesi gazetesinin sahibi ve baş yazarı Dr. Fazıl Küçük de, yaşanan kasırga felaketi üzerine bir yazı kaleme alıyor. Bu arada Dr. Fazıl Küçük’ün ismindeki Fazıl ismine dikkat çekelim öncelikle. 1942 yılından başlayarak yaşamımıza giren Halkın Sesi’nin sahibi ve baş yazarı Fazıl Küçük’ün esas adının Fadıl olduğunu, gazete yazılarında attığı imzadan da anlaşılmaktadır. Süreç içerisinde Fadıl ismi değişerek bugünkü ismiyle, Dr. Fazıl Küçük olarak anılmaya başladındığı notunu da düşmek istiyoruz. Şimdi, Dr. Mehmet Fadıl Küçük ismiyle imz aattığı “Arodez Faciası” başlıklı yazısını okuyalım...

“Halkın Sesi, 20 Son Kanun (Ocak) 1943, syf:1

Arodez Faciası

Yazan: Dr. M. Fadıl Küçük

Beşerin, en büyük ve amansız düşmanı hiç şüphe yoktur ki tabiat kuvvetleridir.

Asırlardan beri gerek yeni gerek eski dünya üzerinde zaman zaman vukua gelen afetler, arkasında tüyler ürpertici facia bırakarak maziye gömülerek gaip olmuştur. Öyle zaman olmuştur ki binlerce yuvalar harabeye çevrilmiş, binlerce kıymetli vücutlar enkaz altında gaip olmuş ve gerisinde bir çok masum yavruların, ihtiyar annelerin göz yaşları toprakları sulamıştır. Her nedense kanun tabiat, beşerin kurduğu kanunlardan daha şedit (şiddetli ea.) daha merhametsizdir. Bunun da karşısında ancak beşerin yorulmak bilmeyen sai ve çalışması bir demir bazu gibi her an karşı koymıya hazırdır. Bu iki kuvvet asırlardan beri çarpışıyor ve kıyamete kadar da çarpışacaktır. Tabiat kuvvetli yakıcı, yıkıcı, yok edicidir. Beşer kuvveti yapıcı, mamur edicidir.

İşte ana vatanımızda bir çok köyleri, şehirleri harabeye çeviren büyük yer sarsıntısını hepimiz yüreklerimiz sızlıyarak hatırlarız. O zaman zalim ve hünhar hükümdarlar gibi hareket eden tabiat görmüş ve anlamıştı ki henüz dumanı sönmiyen harabeler arasında yeni binaların temelleri geride kalanlar tarafından vakit kaybetmeden hazırlanıyordu. Demek oluyor ki tabiatın; önüne geçilmez bir kuvveti varsa, beşerin de; bitmek tükenmek bilmiyen bir enerjisi vardır. Eğer bu enerji birleşen, ittifak halinde olan bir milletin kalbinde yerleşmiş bulunuyorsa oralarda, tabiat kanunları akamete mahkûmdur. Bunu da dediğimiz gibi isbat eden tek bir kalp halinde çarpan 18 milyonluk Türk Vatanı olmuştur. Şimdi de bir an nazarlarımızı adamızın fakir bir Türk köyündeki faciaya çevirelim.

Bu hepimizin tüylerini ürpertecek bizi harekete getirecek kadar acıklıdır. Bu zavallı Türk köyü asude uykusunda uyur, masum yavrular annelerinin sıcak kucağında gecenin dondurucu soğuklarını unutmıya çalışıyor. Yarının ekmek parasını düşünen aile reisleri sabahı beklerken kuduran tabiat, kasırga diye ihdas ettiği bir kuvvetle bir çok ocakları bir yığın harabe haline koydu ve kendisi de bunların önünde zalim bir Kıraliçe gibi raksederek yavaş yavaş uzaklaştı.

Bu faciayı biz Türk cemaati o felâketzede kardeşlerimize unutturmıya mecburuz. Biz hiç bir zaman harabeye çevrilen yuvalar üstünde baykuş seslerinin çınlamasına müsade etmemeliyiz. Düşünmeliyiz ki felâket bu gün onlarınsa yarın da bizim başımızdadır. Bu gün onlar kan ağlıyorsa yarın da bizim ayni akibete uğramaklığımız ihtimali vardır. Burada bize düşen vazife onlarla beraber ağlamak, onlarla beraber kaybolan sevgili yavrularının acılarını duymak ve hissetmektir. Bu acı karşısında bütün Ada Türklüğü tek bir kalp halinde çarpmalıdır. Artık biz de medeni insanlar gibi hemşerilerimizin acılarından, elemlerinden müteessir olmalı ve vahşi kavimlere has olan hotbilikten sıyrılmalıyız.

Bu gün herkesce kabul edilen bir hakikat ortada duruyor ki o da; bir cemaatin terakki ve tealisi ancak fertlerinin, ayni sevinci duyması ve hissetmesi ile kabildir. O cemaat ki arasında ekseriyeti şahsî düşünceli egoist ferdler teşkil eder, nasibi tedenni ve geriliktir. Yükselmek, büyümek biz Kıbrıs Türküne hâlâ mı nasip olmıyacak yarabbi!

Ey Kıbrıs Türkü; bu kadar senelik çektiğimiz cefa, gördüğümüz zulümlerden olsun ibret alalım. Anlamalıyız ki kendi ciğerimizi kendi yağımızla kavurmaktan başka çaremiz kalmamıştır. Bizim yalnız rehberimiz Ana Vatanımız olacaktır. Unutma ki tarihin bile şimdiye kadar şahidi olamadığı kahramanlıklar yaratan bir milletin ahfadısın. Onlar memleketlerinde her an tabiatın kadrine uğrıyan yerlerini pek kısa bir müdette, yepyeni bir ülkeye çevirirken biz de onlar kadar çalışarak ayni eserleri meydana getirmeliyiz. Sebat, azimi ittifak bizim de benimseyeceğimiz umdeler (ilkeler ea.) olmalıdır. Onlarla beraber tekrar edelim ki; “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir.”

Halkın Sesi gazetesinin sahibi ve baş yazarı Dr. Fazıl Küçük’ün bu yazısından sonra aynı gazetenin yine birinci sayfasında bir başka önemli isimle daha karşılaşıyoruz.

Karşılaştığımız kiş, bugünün Kurucu Cumhurbaşkanımız merhum Rauf Raif Denktaş’tan başkası değildi. Rauf Denktaş o yıllarda daha gencecik biriydi, İngiliz Okulunu yeni bitirmiş ve 1944 yılında hukuk eğitimi için İngiltere’ye gitmezden önce, Halkın Sesi’nde zaman zaman yazılar yazmaktaydı. Fakat biraz sonra okuyacağımız yazıdan öte birşeydi. Denktaş, bu acı olay karşısındaki duygularını bir şiirle dile getiriyordu...

“Halkın Sesi, 20 Son Kanun (Ocak) 1943, syf:1

Ağlama

Vatandaş! Arodezli kardeşlerine yardım elini uzat !

Yıkılmış ocaklar sönmüş kül olmuş,

Hınçkıran kalplerden akar kanlı yaş;

Henüz dün gülenler bak nasıl solmuş?

Fırtına brakmamış anne, arkadaş...

Dün bir yuvaydı bu gördüklerin,

Dağlarla bir olmuş virane değil,

Ağlıyan herkese senin sözlerin,

Ne güzel teselli verir, bunu bil...

Bir yanda bozulmuş yuvalar durur,

Bir yanda oğulsuz anneler ağlar,

Allahım hınçkıran sesleri sustur,

Bu matem sesinde sanki zehir var...

Teselli sesimiz yükselsin burdan,

Şenlensin ağlıyan, bozgun yuvalar,

Hınçkıran bu sese koşmazsan UTAN

Kalpleri kül olmuş anneler ağlar!!!

Ağlama ırktaşım sönse güneşler,

Ufuklar daralsa yine ağlama,

Kalbimiz sizinle her an beraber,

Hınçkıran anneler, bizi dağlama

Acına ortağız biz de ağlarız,

Kararmış ufkunda bir gün doğarız,

Yıkılan köyünde cennet kurarız,

Gecenin gündüzü vardır, ağlama!!!

DENKTAŞ.”

5 Mayıs 1943 tarihine kadar Halkın Sesi gazetesinde felaketzedelere yapılan yardımlarıın listesi verilmekte idi. Söz konusu tarihli gazetede toplanan meblağ ile bir teşekkür yazısı da yer almaktaydı.

“Halkın Sesi, 05 Mayıs 1943, syf:2

Halkın Sesi Müdürlüğüne

Bayım,

Evvelce bir kasırga yüzünden köyümüzde bazı evlerin harap olmasından dolayı zarar gören eşhasa bir yardım olmak üzere sayın “Halkın Sesi” tarafından 56 lira 6 şilin 4 buçuk kuruş, 25 Nisan Pazar günü Dr. Fadıl Küçük, Bay Şükrü Veysi ve Bay Kâzım Bedevi tarafından felâketzedelere dağıtılmıştır.

Dağıtma Rum ve Türk muhtarı ile temas edildikten sonra yapılmıştır.

Bu hayırlı yardıma önder olan sayın Dr. Fadıl Küçük ve arkadaşlarına candan minnet ve şükranlar...

.....”

QOSHE - Yukarı Arodez’de Kasırga 1943-2 - Eralp Adanır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yukarı Arodez’de Kasırga 1943-2

4 1
12.11.2023

Yavuz’un yazısının ertesi günü, Halkın Sesi gazetesinin sahibi ve baş yazarı Dr. Fazıl Küçük de, yaşanan kasırga felaketi üzerine bir yazı kaleme alıyor. Bu arada Dr. Fazıl Küçük’ün ismindeki Fazıl ismine dikkat çekelim öncelikle. 1942 yılından başlayarak yaşamımıza giren Halkın Sesi’nin sahibi ve baş yazarı Fazıl Küçük’ün esas adının Fadıl olduğunu, gazete yazılarında attığı imzadan da anlaşılmaktadır. Süreç içerisinde Fadıl ismi değişerek bugünkü ismiyle, Dr. Fazıl Küçük olarak anılmaya başladındığı notunu da düşmek istiyoruz. Şimdi, Dr. Mehmet Fadıl Küçük ismiyle imz aattığı “Arodez Faciası” başlıklı yazısını okuyalım...

“Halkın Sesi, 20 Son Kanun (Ocak) 1943, syf:1

Arodez Faciası

Yazan: Dr. M. Fadıl Küçük

Beşerin, en büyük ve amansız düşmanı hiç şüphe yoktur ki tabiat kuvvetleridir.

Asırlardan beri gerek yeni gerek eski dünya üzerinde zaman zaman vukua gelen afetler, arkasında tüyler ürpertici facia bırakarak maziye gömülerek gaip olmuştur. Öyle zaman olmuştur ki binlerce yuvalar harabeye çevrilmiş, binlerce kıymetli vücutlar enkaz altında gaip olmuş ve gerisinde bir çok masum yavruların, ihtiyar annelerin göz yaşları toprakları sulamıştır. Her nedense kanun tabiat, beşerin kurduğu kanunlardan daha şedit (şiddetli ea.) daha merhametsizdir. Bunun da karşısında ancak beşerin yorulmak bilmeyen sai ve çalışması bir demir bazu gibi her an karşı koymıya hazırdır. Bu iki kuvvet asırlardan beri çarpışıyor ve kıyamete kadar da çarpışacaktır. Tabiat kuvvetli yakıcı, yıkıcı, yok edicidir. Beşer kuvveti yapıcı, mamur edicidir.

İşte ana vatanımızda bir çok köyleri, şehirleri harabeye çeviren büyük yer sarsıntısını hepimiz yüreklerimiz sızlıyarak hatırlarız. O zaman zalim ve hünhar hükümdarlar gibi hareket eden tabiat görmüş ve anlamıştı ki henüz dumanı sönmiyen harabeler arasında yeni binaların temelleri geride kalanlar tarafından vakit kaybetmeden hazırlanıyordu. Demek oluyor ki tabiatın; önüne geçilmez bir kuvveti varsa, beşerin de; bitmek tükenmek bilmiyen bir enerjisi vardır. Eğer bu enerji birleşen, ittifak halinde olan bir milletin kalbinde yerleşmiş bulunuyorsa oralarda, tabiat kanunları akamete mahkûmdur. Bunu da dediğimiz gibi isbat eden tek bir kalp halinde çarpan 18 milyonluk Türk Vatanı olmuştur. Şimdi de bir an nazarlarımızı adamızın fakir bir Türk........

© Yeni Düzen


Get it on Google Play