Ekteki resmi gördüğüm an geçen senelerde yaptığım 10 günlük Barselona gezisini düşünürken buldum kendimi.

Başta La Sagrada Familia olmak üzere tarihi yapılarını, sokaklarını, yollarını, insanını, yemeklerini, heykellerini ve en önemlisi de şehrin kendisini tanımaya çalışmıştım.

Bu şehir bir turiste ne vereceğini biliyordu. Renkli sokakları, tarihi, yemekleriyle kışın içinde bile sokakları canlı canlıydı ve turistlerle doluydu.

Peki, neydi insanları Barselona’ya çeken?

Aslında belki de bunun başlıca sebebini açıklamak için tek bir şey yeterli olabilirdi: ANTONİ GAUDİ

Gaudi bundan tam 141 yıl önce inşaatı başlayan La Sagrada Familia’nın mimarıydı. Tam bir dehaydı. Zekası ve becerisi Mimar Sinan, Leonardo Da Vinci, Le Courbusier ile eşdeğerdi.

1882’de klasik bir Katedral olarak inşa edilmeye hazırlanan La Sagrada Familia’nın tasarımı bir anda ona devredilmişti.

Ve o şartlarda, hiçbir bilgisayar simülasyonu olmadan inanılmaz bir bina ortaya çıkartmıştı. Kolonları ağaçlar gibi tasarlayıp, plakaları yapraklar gibi taşıtıyordu.

Belki de en önemlisi renklerdi: La Sagrada Familia, Park Güell, Casa Mila gibi şaheserlerini tasarlarken renkleri ve organik formları o kadar güzel kullanmıştı ki, bu birkaç örnek zaman içinde tüm şehrin renkler tarafından ele geçirilmesine sebep olmuştu.

Bu renkler sadece görselde değil, sokaklarda, müzikte, insanların psikolojisinde hissedilir olmuştu zamanla.

Tüm şehir, sesiyle, rengiyle, tadıyla, dokunuşuyla ve psikolojisiyle gökkuşağına boyanmış haldeydi.

Antoni Gaudi olmasa endüstriyel, vasat ve gri renkte bir kent olarak boğulacak olan şehir, bir mimarın şehre nasıl katkı sağlayabileceğini adeta kanıtlıyordu.

Eserleri sadece şehrin imajını ve yüzünü belirlemekle kalmamıştı. Günümüze kadar gelecek bir domino etkisi ile Gaudi, Barselonalılara tasarımın kent için ne kadar önemli olduğunu öğretmişti adeta.

Ve siz Barselona’yı gezerken bir seri küçük detay ile tasarımın şehir hayatını ne kadar iyileştirdiğini görebiliyordunuz:

Barselona 141 yıldır inşaatı devam eden ve henüz yarısına gelmiş La Sagrada Familia inşaatıyla ve Gaudi tarafından renklendirilmiş şehriyle tasarımın önemini her ölçekte anlıyor.

Ve bu yaklaşımı da her yıl 9 milyon turist ile ödüllendiriliyor.

Kıbrıs ise mimarlığı kent yaşamına katmakta adeta direniyor.

Yaşadığımız bu güzel ada şehirlerinin, sokaklarının, binaların, şehir mobilyalarının, kamu binalarının, yollarının ve heykellerinin mimari ile boyanmasını hak ediyor.

Barselona bize bir mimarın şehre katabileceklerini kanıtlamışken, dünyanın dört bir yanından en iyi mimarlık eğitimlerini alarak yurduna dönmüş birçok yetenekli mimar ise bizim ülkemizde şehirlerine renk katmak için heyecanla bekliyor.

Bu potansiyeli değerlendirmek ve yurdumuzu tasarımdan kopmuş gri yaşam alanlarından kurtarmak ise bizlerin elindedir:

Gelin griye razı olmayalım,

Gelin yönetimlerimizden ısrarla talep edelim,

Gelin biz de aynen Barselona gibi şehirlerimizi mimarlığa boyayalım…

QOSHE - BARSELONA: MİMARİYE BOYANMIŞ ŞEHİR - Onur Olguner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

BARSELONA: MİMARİYE BOYANMIŞ ŞEHİR

4 0
03.03.2024

Ekteki resmi gördüğüm an geçen senelerde yaptığım 10 günlük Barselona gezisini düşünürken buldum kendimi.

Başta La Sagrada Familia olmak üzere tarihi yapılarını, sokaklarını, yollarını, insanını, yemeklerini, heykellerini ve en önemlisi de şehrin kendisini tanımaya çalışmıştım.

Bu şehir bir turiste ne vereceğini biliyordu. Renkli sokakları, tarihi, yemekleriyle kışın içinde bile sokakları canlı canlıydı ve turistlerle doluydu.

Peki, neydi insanları Barselona’ya çeken?

Aslında belki de bunun başlıca sebebini açıklamak için tek bir şey yeterli olabilirdi: ANTONİ GAUDİ

Gaudi bundan tam 141 yıl önce inşaatı başlayan La Sagrada Familia’nın mimarıydı. Tam bir dehaydı. Zekası ve becerisi Mimar Sinan, Leonardo Da Vinci, Le Courbusier ile eşdeğerdi.

1882’de klasik bir Katedral olarak inşa edilmeye hazırlanan La Sagrada Familia’nın tasarımı bir anda ona devredilmişti.

Ve o şartlarda, hiçbir bilgisayar simülasyonu olmadan inanılmaz bir bina ortaya çıkartmıştı. Kolonları ağaçlar gibi tasarlayıp, plakaları yapraklar gibi taşıtıyordu.

Belki de en önemlisi renklerdi: La Sagrada Familia, Park Güell, Casa Mila gibi şaheserlerini tasarlarken renkleri ve organik formları o kadar güzel kullanmıştı ki, bu birkaç örnek zaman içinde tüm şehrin renkler tarafından ele geçirilmesine sebep olmuştu.

Bu renkler sadece görselde değil, sokaklarda, müzikte, insanların psikolojisinde........

© Yeni Düzen


Get it on Google Play