25 Mart 1821…

Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklandığı tarih…

Haliyle Yunanistan her 25 Mart’ı “kutluyor”…

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de aynı gün resmi tatildir ve Rumlar da kutluyor…

Yunanistan’a karışmam, kutlasınlar ama Kıbrıslı Rumların kutlamasını anlamam!

-*-*-

Neden mi?

Be gardaş, Osmanlı 1570’te gelmese, Katolik Venedik size yapmadığını bırakmayacaktı!

Osmanlı geldi, 300 seneden fazla vergi toplama yetkisini kilisenize bıraktı…

İnsan biraz utanır ya hu…

Rum Ortodoks Kilisesi’nin tüm zenginliğinin kaynağı Osmanlı’nın iltimasıdır!

Anlayacağınız vakti zamanında da yani AKSA’lardan, Emullah abilerden önce, kilse varmış!

Şaka şaka!

-*-*-

Neyse, bu giriş, dediğim gibi işin şaka kısmıydı…

İsteyen ciddiye alabilir ama!

-*-*-

Lefkara dinlencemiz bitti!

Sadece rüzgarın ve kuşların sesi var bu köyde…

Serçe, kırlangıç ve henüz yeni gelmişler belli, ebabülbül!

-*-*-

Çünkü köyün bir çok bölgesine otomobil giremiyor, girse bile park edemiyor falan…

Trafik daha çok Yukarı Lefkara’nın merkezinde ve köye giriş bölgesinde yoğun…

-*-*-

Köy çok temiz demiştik değil mi?

Evet demiştik!

-*-*-

Bilmeyenlere anlatayım, her gün en az 5 kilometre yürürüm…

Düz arazide, yokuşsuz yolda…

-*-*-

Lefkara’da da yürüdüm, zaten yürümek zorundaydım…

Aşağısını, yukarısını dolaştım, görüntüledim…

Bazı yokuşları çıkarken zorlandım, inişlerde firivil gittim – düşme tehlikesi yaşadım ve yokuşlarda acayip yoruldum!

-*-*-

Bilenler bilir, bıçacık ve topuz meraklısıyım!

Kıbrıslı köylüsü alışkanlıkları!

Mutlaka çebimde küçücük bir çakıcık vardır…

Dedemin de vardı, babamın da var!

-*-*-

Ve Gönyeli bölgesinde yürürken, elimde ya gül ağacından çok sağlam bir değnecik ya da taaaa İskoçya’dan gelen, Hasan Hastürer hocamın bana hediye ettiği bir topuzum vardır…

-*-*-

Bir zamanlar gazetecileri viski kursu gibi bir “alem”e götürmüşlerdi İskoçya’ya…

Gezerken, çok güzel bir topuz görmüştüm ama fiyatı 20 Sterlin’di…

“Çok pahalı” diyerek almamıştım ama dükkanı gezdiğimiz müddetçe elimdeydi…

İstanbul üzerinden Ercan’a geldiğimizde, valiz golanının üzerinde o değneği dönerken görmüştüm!

“Biri satın almış herhalde” diye düşünürken, kapıdan çıkarken, “Al Serhatım bu senin” demişti Hasan hocam!

Bir kez daha teşekkürler hocam…

O değneği hala tutarım ve yürürüm!

-*-*-

Peki neden?

Çünkü, Gönyeli’de, Lefkoşa Sanayi’de, Denktaş’ın anıt mezarı bölgesinde üç beş kez köpek saldırısına uğradım…

Kendimi koruyacağım, köpeğe vuracağımdan değil ama güvende hissederim…

Ve elde değnek ya da topuz olduğunda, çok iyi bir denge aletidir aynı zamanda, belirtirim…

-*-*-

Lefkara’da bol bol yürüdüm!

Değneksiz tabii ki!

Sokakta sadece bir köpek gördüm!

O da Kıbrıslı deyişiyle, “piç süs gulisi” cinsi bir şirin köpecikti…

Ve sahibinin kucağındaydı!

Bilmem “iki taraf arasındaki farkı” bir miktar daha aktarmış oldum mu Sayın Turizm ve Çevre Bakanı, değerli belediye başkanlarımız?

Müşerref teyze ve Kıbrıslılık

Aklımda kalan ilk anı…

Çok küçüktüm…

Çok güler yüzlüydü…

Babamın teyzesinin oğlunun eşiydi…

“Müşerref genabla” diyeceğimi söyledi nenem…

Aklımdadır…

-*-*-

“Genabla” kelimesi vardı kültürümüzde…

“Yenge”…

Nenemin ablasının oğlunun gelini!

Nenem “a gızım” derdi, bana “genabla” demem söylendi…

Sonra kendisi uyardı, “teyze be Serhat…”

Ve teyze dedik…

-*-*-

Müşerref teyzemiz, hep güler yüzlüydü…

Eşi İsmet abimiz ise sanki hiç gülmezdi…

İsmet abi bir süre önce yaşamını yitirdi…

Haaa İsmet abimiz, marangozdu…

Annemle babama evlendiklerinde yaptığı eşyaları, 60 senedir annem ve babam hala kullanıyor…

Çünkü Kıbrıslı ustalarda hile yoktu, yalan yoktu…

Hele çok çalışkan bir Yeşilırmaklıda hil – yalan hiç olamazdı…

-*-*-

Sosyal medyada oğlu Uğur abinin mesajından öğrendim Müşerref teyzenin öldüğünü…

Aklıma yine “hızlı tükeniş” geldi…

Elbette hepimiz bir gün bu Dünya’dan gideceğiz…

Meçhule bir gidiş…

Ama her sevdiğimizi yitirişimizde, içimdeki üzüntü de hep katmerlidir…

Genablalarımız da gidiyor; büyük ustalarımız da…

Ve yerlerine gelenleri görüyorsunuz; sahte bir devlet, bir yığın gösteriş meraklısı ganimetçi, saygısız ve ehliyetsiz sürücü falan…. Haa bir de sahte diplomacılar…

-*-*-

Hoşçakal Müşerref teyze…

Hep güler yüzün ve “Serhatçık” deyişinle hatırlayacağım…

İsmet abi gitti gideli bir kez bile gelip elini öpemediğimiz için de affet…

Uğur ve Oya’ya, torunlara başsağlığı dilerim…

Lefkara Camisi’nde kim ibadet edecek?

İki Toplumlu veya İki Taraflı Kültürel Miras Teknik Komitesi çok güzel işlere imza atıyor…

Kuzey’de kalan ve yıkılmak üzere olan ya da ciddi tamir isteyen “Ortodoks” değerleri korurken, Güney’de kalan “Müslüman” değerleri de bir bir tamir ediyor…

Helal olsun!

-*-*-

Lefkara’da da bir camimiz var…

Türk mahallesinde…

Bizim kaldığımız eski taş evden çevirme daireciğe çok yakın…

Aynı zamanda 14’üncü Yüzyıl’dan kalma, Aşağı Lefkara Kilisesi’nin de hemen “aşağısı”nda!

-*-*-

Cami’nin adı Hamidiye…

Yapım tarihini bilmiyorum, çok aradım bulamadım…

-*-*-

Teknik Komite bu caminin restorasyonunu tamamladı…

Gittim, gördüm…

-*-*-

Bu arada, fotoğrafta gördüğünüz şey, Alper Gezeravcı’nın uzay yolculuğuna çıktığı aracın ucu değil!

Lefkara Hamidiye Camisi’nin “Alem”i!

Alem, minarenin roket ucuna benzeyen kısmına verilen isimdir!

Bizim diploma alemi, rüşvet alemi , meyhane alemi ile alakası yok!

“Alem adamsın” falan da değil!

Bu eski “alem” de benze saklanmalı çünkü onun çok değerli olduğu inancındayım…

Neler gördü, neler geçirdi bu “alem!”…

1963’te cemaatini Köfünye’ye göç ettirdiler…

Sonra ortalık duruldu, cemaatin bir kısmı geri geldi…

1974’te bir daha göç ettirdiler…

-*-*-

Diyorum ki, keşke dileyen Müslüman cemaat gels eve Lefkara’ya yeniden yerleşebilse…

İki toplumun liderlikleri bu konuda bir şeyler yapsa!

Yoksa, asla olmaz mı diyorsunuz?

Bilmem!

Neden olmasın ki!

-*-*-

Minare alemi çürümüş, bozulmuş, yenisini yaptılar…

Ve 26 Mart 2024’te yani Salı günü “tamiri tamamlanmış caminin” açılışı yapılacak…

Önce bizim Kültürel Mras Teknik Komitesi’ne, sonra finansman sağlayan AB’nin aynı isimli komitesine ve UNDP’ye “thank you”!

-*-*-

Elbette cami de kilise de çok değerli…

Tamir edilmesine asla karşı değilim ama kullanılmazsa yeniden yıkılmayacak mı?

QOSHE - Lefkara’da köpek yok mu? - Serhat İncirli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Lefkara’da köpek yok mu?

5 1
24.03.2024

25 Mart 1821…

Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklandığı tarih…

Haliyle Yunanistan her 25 Mart’ı “kutluyor”…

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de aynı gün resmi tatildir ve Rumlar da kutluyor…

Yunanistan’a karışmam, kutlasınlar ama Kıbrıslı Rumların kutlamasını anlamam!

-*-*-

Neden mi?

Be gardaş, Osmanlı 1570’te gelmese, Katolik Venedik size yapmadığını bırakmayacaktı!

Osmanlı geldi, 300 seneden fazla vergi toplama yetkisini kilisenize bıraktı…

İnsan biraz utanır ya hu…

Rum Ortodoks Kilisesi’nin tüm zenginliğinin kaynağı Osmanlı’nın iltimasıdır!

Anlayacağınız vakti zamanında da yani AKSA’lardan, Emullah abilerden önce, kilse varmış!

Şaka şaka!

-*-*-

Neyse, bu giriş, dediğim gibi işin şaka kısmıydı…

İsteyen ciddiye alabilir ama!

-*-*-

Lefkara dinlencemiz bitti!

Sadece rüzgarın ve kuşların sesi var bu köyde…

Serçe, kırlangıç ve henüz yeni gelmişler belli, ebabülbül!

-*-*-

Çünkü köyün bir çok bölgesine otomobil giremiyor, girse bile park edemiyor falan…

Trafik daha çok Yukarı Lefkara’nın merkezinde ve köye giriş bölgesinde yoğun…

-*-*-

Köy çok temiz demiştik değil mi?

Evet demiştik!

-*-*-

Bilmeyenlere anlatayım, her gün en az 5 kilometre yürürüm…

Düz arazide, yokuşsuz yolda…

-*-*-

Lefkara’da da yürüdüm, zaten yürümek zorundaydım…

Aşağısını, yukarısını dolaştım, görüntüledim…

Bazı yokuşları çıkarken zorlandım, inişlerde firivil gittim – düşme tehlikesi yaşadım ve yokuşlarda acayip yoruldum!

-*-*-

Bilenler bilir, bıçacık ve topuz meraklısıyım!

Kıbrıslı köylüsü alışkanlıkları!

Mutlaka çebimde küçücük bir çakıcık vardır…

Dedemin de vardı, babamın da var!

-*-*-

Ve Gönyeli bölgesinde yürürken, elimde ya gül ağacından çok sağlam bir değnecik ya da taaaa İskoçya’dan gelen, Hasan Hastürer hocamın bana hediye ettiği bir topuzum vardır…

-*-*-

Bir zamanlar gazetecileri viski kursu gibi bir “alem”e götürmüşlerdi İskoçya’ya…

Gezerken, çok güzel bir topuz görmüştüm ama fiyatı 20 Sterlin’di…

“Çok pahalı” diyerek almamıştım ama dükkanı gezdiğimiz müddetçe elimdeydi…

İstanbul üzerinden Ercan’a geldiğimizde, valiz golanının........

© Yeni Düzen


Get it on Google Play