Yanılmıyorsam 1994 yılında yaptığı bir sohbet programında mahlûkatı, bir fizikçi gibi anlatıyordu.

Evrenden, Samanyolu'ndan, galaksilerden vs. bahsediyor, evrenin sürekli genişlediğini ve bu genişlemenin sebeplerini ve de nihai sonun mutlaklığını yine bir fizikçi gibi anlatıyordu.

Aynı şekilde maddenin yapısına değiniyor, atom ve elektronlardan, nötron çöküşünden bahsediyordu.

Kısaca her mahlûkata bir süre tayin edildiğini ve vakti gelince bu mutlak sonun vuku bulacağını hem bilimsel olarak hem de ayet ve hadislerden örneklerle anlatıyordu.

Bu mutlak sonun insan için olanına ise ölüm, diyoruz.

Merhum Haydar Baş Hocam, insan boyutunda da ölüm ve hayatı tek tek anlatıyor, 'insan için ölümün bir son olmadığını aksine sonsuz hayatın başlangıcı olduğunu' vurguluyordu.

Bu hayattan sonsuz hayata geçişi ise Yahya Kemal Beyatlı'nın dizeleriyle dile getiriyordu:

"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden."

Bu gönül işidir kafa işi değil

Bu seferden madden dönen yok. Ama aşk ehli ölmez ki, dönsün. Aşk ehli gitmez ki, gelsin. Aşk ehli ayrılmaz ki, kavuşsun.

Bakın! Hz. Şems ne diyor?

"Bırakmıyorum ki, gönülden düşünce olasın. İstemiyorum ki, gözlerde değersiz kalasın.

Seni canımda saklıyorum; gözümde gönlümde değil. Ta ki son nefesime kadar bana yâr olasın.

Elimde olsa cenneti ateşe verir, cehennemi de bir kova suyla söndürürüm ki geriye aşk baki kalsın...

Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim. Bütün kulaklardan, gizli sırlardan bahsedeceğim.

Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim ama senden başka kimse duymayacak, kimse anlamayacak.

Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür?

Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

Aşktan mutluluk, güvenlik beklerler. Halbuki aşk, son zerresine kadar kendini vermektir.

Ruhundaki son zerreye kadar, sevdiğin olmak istemektir. Onun için eriyecek kadar sevmek, kendinden kopmak demektir.

İşte ben, aşk derken böyle bir aşktan bahsediyorum. Var mı onun aşkıyla ölmeye cesareti olan?

Sahi nedir sevmek?

Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

Ya tam açacaksın yüreğini ya da hiç yeltenmeyeceksin?

Grisi yoktur aşkın! Ya siyahı ya beyazı seçeceksin.

Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara. Yandık, yakıldık ama hüzünden yana asla yakınmadık.

Ne de olsa biz, mahzun bir peygamberin ümmeti değil miyiz?

Hüzün taze tutar aşk yarısını. Yaramdan da hoşum, yârimden de.

Heyhat! Mum gibi erimiyorsa insan, 'yanıyorum' dememeli. Yanmaktan korkuyorsa kişi, 'aşk kapısından' girmemeli. Ya 'kor yürekli' olmalı insan ya da kor barındıracak 'yürekli'.

Ey Sevgili!

Bir geceliğine değiş tokuş etseydik yüreğimizi, taşıyabilir miydin acaba bendeki seni…

Aşkı kalemler yazmaz ki kitaplarda bulasın.

Yalnız kalırsan yalnız olmadığını bil. Dertli isen dermanın olduğunu bil. Hiç bir şeyin sahibiyim deme emanetçi olduğunu bil…

Allah (c.c) senin kapından aşk sarayına birini alacaksa o insana sen, nasıl ben, seni sevmiyorum dersin.

İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.

Ey aşk, sen öyle bir kişisin ki, dünya tokları, senin vuslatının acılarıdır.

Şeytanda insani özelliklerin birisi hariç hepsi vardır. Şeytanda eksik olan tek nimet Aşk…

Şeytanın insanı çekememesi "Aşksızlığındandır".

Biz, Hocamıza aşığız. Ruhun şad olsun Hocam.

QOSHE - ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ - Akın Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’

48 1
14.04.2024

Yanılmıyorsam 1994 yılında yaptığı bir sohbet programında mahlûkatı, bir fizikçi gibi anlatıyordu.

Evrenden, Samanyolu'ndan, galaksilerden vs. bahsediyor, evrenin sürekli genişlediğini ve bu genişlemenin sebeplerini ve de nihai sonun mutlaklığını yine bir fizikçi gibi anlatıyordu.

Aynı şekilde maddenin yapısına değiniyor, atom ve elektronlardan, nötron çöküşünden bahsediyordu.

Kısaca her mahlûkata bir süre tayin edildiğini ve vakti gelince bu mutlak sonun vuku bulacağını hem bilimsel olarak hem de ayet ve hadislerden örneklerle anlatıyordu.

Bu mutlak sonun insan için olanına ise ölüm, diyoruz.

Merhum Haydar Baş Hocam, insan boyutunda da ölüm ve hayatı tek tek anlatıyor, 'insan için ölümün bir son olmadığını aksine sonsuz hayatın başlangıcı olduğunu' vurguluyordu.

Bu hayattan sonsuz hayata geçişi ise Yahya Kemal Beyatlı'nın dizeleriyle dile getiriyordu:

"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Bîçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play