Seçim meydanlarında 22 yıllık iktidarın başı Sayın Erdoğan'ın, 'benim adayımı seçmezseniz hizmet göremezsiniz' mealindeki söylemleri ve 16 milyon emekliye adeta 'para yok' restini siyaset uzmanlarını bilmem ama ben korku ve açlıkla terbiye etme siyaseti olarak tanımlıyorum.

Gerçi Sayın Erdoğan'ın bu siyaset mantığı yeni ortaya çıkmadı. İktidar oldukları günden bu güne aynı mantık ile siyaset sahnesindeler.

İktidar olduklarında ilk söylemleri ne idi? 'Bizden 3 yıl kimse bir şey beklemesin'. Üç yıl sonra ne oldu? 'Önümüzü kesmek istiyorlar' söylemleri başladı. Daha sonra Ergenekon, Balyoz süreçleri.

Ardından Fethullah Gülen hareketi ile başlayan 'paylaşım savaşları', kasetler, ses kayıtları, ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, 17-25 Aralık ve HDP-PKK ile başlatılan açılım süreçleri.

Bu süreçlerin tamamında vatandaşı bir şekilde ikna ettiler ve iktidarda kaldılar. Tabi bu zaman diliminde muhalefetinde, Erdoğan'ı iktidarda tutma gayretini de göz ardı etmemek lazım.

Sahaya baktığımızda ise her gelen gün bir önceki günden daha kötü oluyordu. Ekonomi battıkça batmaya devam ederken, 2001'de açıklanan BOP projesi ile Irak'tan sonra Suriye'de ateşe verilmiş ve o ateş, ülkemize sıçramıştı.

Türkiye Cumhuriyeti 2015 yılında tarihinin en kanlı terör eylemlerine sahne oluyordu. Her hafta başta büyükşehirlerimiz olmak üzere bir çok ilimizde canlı bomba eylemleri ile yüzlerce insanımız kaybettik, milyonlar ise can güvenliğinden korkuyordu.

7 Haziran 2015'te yapılan seçimlerde AKP birinci parti çıkmış ama hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamamıştı.

Sayın Erdoğan'ın Saray'dan yaptığı siyasi manevralar ile 7 Kasım'da tekrar ülkeyi seçime götürdü.

Tabi bu süreçte yukarıda bahsettiğim kanlı terör eylemleri daha da arttı ve 7 Kasım akşamı AKP tarihinin en yüksek oyunu (% 49) alarak yeniden tek başına iktidar oldu. Ahmet Davutoğlu hükümeti kurdu.

Açılım sürecinde 12 bin militan dağa çıkmış, ABD'nin Suriye'de başlattığı iç savaştan kaçanlar ülkemizi istilaya başlamış, borç para ile dönen ekonomi çarkları gıcırdamaya devam ederken ABD ve AB'nin arkası kesilmeyen istekleri Saray ve hükümetini zora sokuyordu.,

Ve takvimler 2016'yı gösteriyordu. Planlı darbe girişimden yaklaşık 3 ay önce Sayın Erdoğan 22'inci kez muhtarlar, Saray'da toplamış ve şu cümleleri kurmuştu;

'Tayyip Erdoğan gitsin demek', bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir.' (Not; Bugün Abdurrahman Dilipak'ın, 'iktidar darbe olacağını 4 ay öncesinden biliyordu' iddiasının ispatıdır.)

15 Temmuz'a kadar 'ben gidersem ülke yıkılır' söylemleri devam etti ve TSK'nın içine bile bile sızmış ve ordumuzun sadece % 5'ini oluşturan bu hainlerin başlattığı o 6 saatlik planlı kalkışma gerçekleşti.

16 Temmuz sabahı başka bir Türkiye'ye uyandık. Sayın Erdoğan, 'aldatıldık, milletimiz bizi affetsin' diyerek yola devam ediyordu.

Sayın Erdoğan ve partisinin önü açılmıştı. Artık her olumsuzluğa, her başarısızlığa, her eleştiriye 'FETÖ kılıfı' giydirip, milletin önüne atıyorlardı.

Her gelen gün yine bir önceki günü aratırken Sayın Erdoğan ve iktidarının amacı Anayasa idi. İlk önce rejimi değiştirdiler ve hala tanımı yapılamayan 'partili cumhurbaşkanı' dedikleri gerçekte ise 'tek adam' rejimini meclisten geçirdiler.

2018 seçimleriyle de Sayın Erdoğan tek adam oldu. Sayın Erdoğan, tek adam olmak için meydanlarda çok sözler verdi, hedefler açıkladı. Hedef 2023 idi.

5 yıl geçti ama yine her gelen gün bir önceki günden daha beter oldu. 2023 hedeflerini hiçbirisi gerçekleşmemişti.

Dahası 17-25 Aralık'tan daha vahim iddialar ortaya atılmış, devletin en saygın kurumları dile düşmüş, mafya, çete, dolandırıcılık haberlerinin ardı arkası kesilmiyordu.

Ekonomi ise zaten batıktı. Üstüne birde çok büyük bir afet yaşamış, hükümetin acziyeti afetin afeti olmuştu.

Artık FETÖ, PKK, din, iman, bayrak, Ayasofya gibi söylemlerde vatandaşta beklenen etkiyi göstermiyordu.

Erdoğan ve partisi kaybetmeye çok yakındı ki (!) devreye 6'lı masa girdi. Bay Kemal ve Meral Akşener'in üstün gayretleriyle zorda olsa Mayıs seçimlerinde Erdoğan koltuğu korudu.

10 ay geçti. Yine her gelen gün bir önceki günden daha beter. Ama Sayın Erdoğan rahat. Meydanlarda vatandaşa 'oy yoksa hizmette yok' diyor. 16 milyon emekliye rest çekiyor.

Neden? 2028'e kadar koltuk bende. Ben ne dersem o. Erdoğan bu gücü nereden alıyor? Meclis'teki muhalefetten.

"Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet tehdit altında"

"Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet bugün tehdit altında, hepimiz farkında mıyız? Türkiye'de öyle bir siyasi düzenek kurdular ki ya A Partisi, ya B Partisi? A'nın içinde 10 tane, B'nin içinde 10 tane parti.

Ben hep iki partili sistem diyorum aslında iki seçenekli sistem. Seçenek 22 parti olsa ne olur, 22'si de birbirinin aynısı olduktan sonra.

Şimdi kimi, belediyenizin başına getirseniz veya kimi ülkenin başına getirseniz ya Aleviler üzülecek, ya Sünniler üzülecek, birini getirsen muhafazakarlar üzülecek, diğerini getirsen laikler üzülecek, Cumhuriyetçiler üzülecek, bir diğerini getirsen milliyetçiler üzülecek. İşte biz, 'Biz gelelim kimse kaybetmesin, bütün Türkiye kazansın' diyoruz…

'Okuduğunuza değil, yaşadığınıza oy verin'

AK Parti 20 seneden beri Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokacağım, çağdaş bir ülke yapacağım diye tarımı bitirdi, sanayiyi bitirdi, hayvancılığı bitirdi, esnafı bitirdi, her şeyi bitirdi.

Ama dönüyoruz bir cümle propagandaya oy veriyoruz. Duyduklarınıza oy veriyorsunuz yaşadığınıza değil. Okuduğunuza oy veriyorsunuz yaşadığınıza değil.

Yaşadığınıza oy vereceksiniz. Ne yaşıyorsanız bunun faturasını sandıkta keseceksiniz. Gidiyorsunuz sonra tepki diye tıpkısının aynısına oy veriyorsunuz". (BTP lideri Hüseyin Baş)



QOSHE - Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti - Akın Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti

17 11
09.03.2024
Seçim meydanlarında 22 yıllık iktidarın başı Sayın Erdoğan'ın, 'benim adayımı seçmezseniz hizmet göremezsiniz' mealindeki söylemleri ve 16 milyon emekliye adeta 'para yok' restini siyaset uzmanlarını bilmem ama ben korku ve açlıkla terbiye etme siyaseti olarak tanımlıyorum.

Gerçi Sayın Erdoğan'ın bu siyaset mantığı yeni ortaya çıkmadı. İktidar oldukları günden bu güne aynı mantık ile siyaset sahnesindeler.

İktidar olduklarında ilk söylemleri ne idi? 'Bizden 3 yıl kimse bir şey beklemesin'. Üç yıl sonra ne oldu? 'Önümüzü kesmek istiyorlar' söylemleri başladı. Daha sonra Ergenekon, Balyoz süreçleri.

Ardından Fethullah Gülen hareketi ile başlayan 'paylaşım savaşları', kasetler, ses kayıtları, ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, 17-25 Aralık ve HDP-PKK ile başlatılan açılım süreçleri.

Bu süreçlerin tamamında vatandaşı bir şekilde ikna ettiler ve iktidarda kaldılar. Tabi bu zaman diliminde muhalefetinde, Erdoğan'ı iktidarda tutma gayretini de göz ardı etmemek lazım.

Sahaya baktığımızda ise her gelen gün bir önceki günden daha kötü oluyordu. Ekonomi battıkça batmaya devam ederken, 2001'de açıklanan BOP projesi ile Irak'tan sonra Suriye'de ateşe verilmiş ve o ateş, ülkemize sıçramıştı.

Türkiye Cumhuriyeti 2015 yılında tarihinin en kanlı terör eylemlerine sahne oluyordu. Her hafta başta büyükşehirlerimiz olmak üzere bir çok ilimizde canlı bomba eylemleri ile yüzlerce insanımız kaybettik, milyonlar ise can güvenliğinden korkuyordu.

7 Haziran 2015'te yapılan seçimlerde AKP birinci parti çıkmış ama hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamamıştı.

Sayın Erdoğan'ın Saray'dan yaptığı siyasi manevralar ile 7 Kasım'da tekrar ülkeyi seçime götürdü.

Tabi bu süreçte yukarıda bahsettiğim kanlı terör eylemleri daha da arttı ve 7 Kasım akşamı AKP tarihinin en yüksek oyunu (% 49) alarak yeniden tek başına iktidar oldu. Ahmet Davutoğlu hükümeti kurdu.

Açılım sürecinde 12 bin militan dağa çıkmış, ABD'nin........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play