Erdoğan 2002 yılında iktidara geldiği zaman "IMF politikalarını kamçısız uygulayacağız" demişti.

Yani IMF ile anlaşmamız olmasa da IMF'nin ortaya koyduğu veya dayattığı sıkı para politikasını beğeniyoruz, dolayısıyla IMF programını uygulayacağız sözleri Kemal Derviş politikalarının benimsendiği anlamına geliyordu.

Gerçekten de Erdoğan, IMF politikalarını IMF anlaşmaları olmadan uyguladı.

Fakat iç ve dış borçlar Türkiye ekonomisini tehdit edecek noktaya gelmesine rağmen sırf "IMF'ye karşıyız" görüntüsü verebilmek için IMF ile stand by anlaşmaları yapılmadı.

AKP iktidarı IMF ile anlaşmamayı bir propaganda malzemesi haline getirerek IMF borçlarını ödediklerini sık sık her platformda dile getirdiler.

Borç bulmak için 50.000 kilometre yol kat ederek Evliya Çelebi'yi kıskandıran Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek bu uzun seyahatler sonucu eli boş dönünce Dünya Bankası'nın kapısını çalmak zorunda kaldı.

Dünya Bankası -siz onu IMF diye okuyun- Türkiye'ye 18 milyar dolar vermeyi taahhüt etti.

AKP iktidarı bu borç alma operasyonunu bile bir başarı olarak ekran ekran dolaşarak anlatmaya başladı.

Bunlara göre Dünya Bankası'ndan borç para almak herkesin harcı değilmiş.

Sanki bu para faiziyle geri ödenmeyecekmiş gibi lanse ediliyor.

Hâlbuki kazın ayağı öyle değil.

Türkiye Dünya Bankası'ndan aldığı borçları kuruşuna kadar ödeyecektir.

Fakat benim asıl merak ettiğim konu IMF programının zaten uygulandığı ülkemizde Dünya Bankası'nın hangi şartları öne süreceğidir.

Malumunuz olduğu üzere borç veren bu kurumlar bir dizi şartla beraber bu parayı vermektedirler.

IMF genellikle bu parayı verirken özellikle sıkı para politikası çerçevesinde; emekliye zam vermemek,

Ücretli, memur, işçi ve sabit gelirlinin mümkün mertebe ücret artış oranlarının düşük olması,

Özelleştirme yoluyla sözüm ona zarar eden kamu kuruluşlarının satılması,

İğneden ipliğe her şeye zam yapılması,

Vergi oranlarının arttırılması gibi şartlarla borç vermektedir.

AKP hükümeti IMF uygulamalarını Erdoğan'ın daha önce ifade ettiği gibi kamçısız uyguladığı bir ortamda IMF'nin Türkiye'ye hangi şartları dayatacağı merak konusudur.

IMF ülkelere borçla beraber kendi çıkarları doğrultusunda bir ekonomi programı da dayatmaktadır.

IMF ile anlaşmak demek "Ekonomiyi yönetemiyorum. Gel sen yönet. Bana vereceğin üç kuruş para karşılığında ülke ekonomisini sana teslim ediyorum" demektir.

Esasında AKP hükümeti ekonominin dümenini uzun zamandır bu zihniyete teslim etmişti.

Gelin çağdaş kapitülasyon anlamına gelen IMF uygulamalarını ve programını bir kenara bırakalım da Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni ekonomi programı olarak ülkemizde uygulayalım.

Eğer hükümet gerçekten Türkiye'yi bu badireden çıkartacak bir program arıyorsa bu asla Dünya Bankası veya IMF'nin programı olamaz.

IMF tavsiyeleri ile ekonomisini düze çıkaran hiçbir ülke mevcut değildir.

Fakat Milli Ekonomi Modeli ile hareket eden Rusya ve Çin başta olmak üzere BRICS ülkeleri örneği ortadadır.

Denenmiş ve başarılı olmuş Milli Ekonomi Modeli varken hiçbir başarısı olmayan hatta ülkeleri daha da fazla borç batağına sürükleyen IMF ve Dünya Bankası saçmalıklarını uygulamanın hiçbir âlemi yoktur.

QOSHE - Kamçılı IMF dönemi başladı - Cihat Tekin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kamçılı IMF dönemi başladı

17 1
15.04.2024

Erdoğan 2002 yılında iktidara geldiği zaman "IMF politikalarını kamçısız uygulayacağız" demişti.

Yani IMF ile anlaşmamız olmasa da IMF'nin ortaya koyduğu veya dayattığı sıkı para politikasını beğeniyoruz, dolayısıyla IMF programını uygulayacağız sözleri Kemal Derviş politikalarının benimsendiği anlamına geliyordu.

Gerçekten de Erdoğan, IMF politikalarını IMF anlaşmaları olmadan uyguladı.

Fakat iç ve dış borçlar Türkiye ekonomisini tehdit edecek noktaya gelmesine rağmen sırf "IMF'ye karşıyız" görüntüsü verebilmek için IMF ile stand by anlaşmaları yapılmadı.

AKP iktidarı IMF ile anlaşmamayı bir propaganda malzemesi haline getirerek IMF borçlarını ödediklerini sık sık her platformda dile getirdiler.

Borç bulmak için 50.000 kilometre yol kat ederek Evliya Çelebi'yi kıskandıran Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek bu uzun seyahatler sonucu eli boş dönünce Dünya Bankası'nın kapısını çalmak zorunda kaldı.

Dünya Bankası -siz onu IMF diye okuyun- Türkiye'ye 18 milyar dolar vermeyi taahhüt etti.

AKP iktidarı bu borç alma operasyonunu bile bir başarı olarak ekran........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play