Çoğumuzun düşünce dünyasını kulaktan dolma bilgiler/haberler inşa eder.



İslam'ın bilgi sahibi olma konusunda dikkat çektiği temel ölçülerden biri, belki de en önemlisi Hücûrât suresi 6. ayette beyan edilen ve kıyamet sabahına dek, değişmez şu ölçüsüdür:



"Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeden bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın" (Hucurat, 49/6).



Ayet açık.



Hitap Müslümanlaradır.



İman edenleredir.



"Size bir fâsık bir bilgiyle gelirse…"



Kimdir fâsık?



Kur'an'da iman etmeyen için de kullanılan fâsık kelimesi, aynı zamanda Allah'a ve Resûlüne itaat etme konusunda zaaf içinde olan Müslüman için de kullanılır.



"Kısaca ahlakî zaaf içinde olan Müslüman" desek fazla yanlış olmaz sanırım.



Beşerî bir zaafı vardır.



Paraya düşkündür.



Şöhrete düşkündür.



Nefsanî arzularının esiridir, kısaca…



Günahı, yani dinen caiz olmayan fiili veya fiilleri işleme konusunda bir çekincesi olmayan müslüman, diye de tarif edebiliriz.



Her an günah işleye bilen.



Zira rivayetlere göre yukarıdaki ayetin inişine sebep olayın baş aktörü bir Müslüman'dır.



Ayrıca;



Hem kâfir hem de fâsık olan da vardır.



Küfrün en uç noktası.



Ne demek?



Şu demek.



İnanmıyor ama, tabiri caizse "edebiyle" oturuyor.



Hakikatı örttüğü, kabul etmediği için kâfirdir.



Küfür örtmek demek.



Ama kimi de vardır ki, hem hakka inanmıyor hem de söz ve hareket ile ona düşmanlıkta elinden gelen bütün iğrençlikleri de sergiliyor.



İşte bu tipler hem kâfir hem de fâsıktır.



Yukarıdaki âyetin iniş sebebi özel olsa da hükmü ve bağlayıcılığı umumidir.



Bu ilahî ölçünün gelişine sebep olay şöyle anlatılır eserlerde.



Rahmet ve Şefaat Nebî'si Hazret-i Resûlüllah (saa) Velid bin Ukbe'yi Beni Mustalik kabilesine zekât memuru olarak gönderir. Kabilenin ileri gelenleri Resulüllah'ın elçisine saygılarını sunmak için onu kalabalık bir halde karşılamak isterler. Kalabalığı gören Velid, eskiye dayanan bir düşmanlıktan dolayı kabilenin kendisine bir kötülük yapacağını zannederek gerisin geriye dönüp kaçarak Resûlüllah'a gelir ve "Ey Allah'ın Resûlü! Benî Mustalık zekat vermek şöyle dursun az kalsın beni öldüreceklerdi, kaçıp canımı zor kurtardım" der.



(Şiî kaynaklarda bu ayetin iniş sebebi için çok faklı rivayetler var, onu da bu kadarlık not edeyim).



Allah'ın birçok ayette hep namazla beraber zikrettiği bir büyük emri, zekatı vermeyi reddetmek, dahası zekat memurunu öldürmeye teşebbüs Resûlüllah'ın affedebileceği bir hata değildir.



Kabile ile savaşmak için bir müfreze gönderme hesapları yapılırken olay netleşir ve yukarıdaki ayet nazil olur.



"Ey iman edenler ahlakî zaaf sahibi birinin size getireceği bir haberi, bir bilgiyi, doğru mu yanlış mı araştırmadan bir şey yapmaya kalkışırsanız cahillik edip birilerine kötülük yapmış olursunuz."



Soru bir.



Günümüz Müslümanının bilgi/haber kaynağı fâsıklar mı kâfirler mi?



Yada hem fâsık hem de kafirler mi?



El-cevap: maalesef günümüz Müslümanları –çok azı müstesna- kafirlerin hazırlayıp servis ettiği haberlere, bilgiye bir başka fâsık aracılığıyla ulaşıyor, öğreniyor, daha da vahim olanı ise o haberi ölümüne savunuyor.



Yani, "kâfir/fâsık" yalan bir senaryoyu tasarlıyor, onu bilgi ve haber hapı haline getiriyor, sonra da o hapı, çeşitli ahlakî zaafları bünyesinde taşıyan "fâsık Müslüman" eliyle Müslümanlara yutturuyor.



Sonuç olarak da ayette ifade edildiği gibi "bilmeden bir topluluğa zarar verip" birçok fitnenin ortaya çıkmasına, kitle iletişim araçlarının desteği ile çok hızlı ve hiçbir engele takılmadan yayılıp bireyleri sonra da toplumu olumsuz yönde etkisi altına alabiliyor.



Hele hele günümüzde kitle iletişim araçlarının kimlerin elinde olduğunu da azami dikkate alarak haber ve bilgi dünyamızı çok iyi rafine etmeliyiz.



Bunun Allah'ın iman ehline bir emri olduğunu da bir an bile akıldan çıkarmamak gerektir.



Allah'ın emirleri, ölçüleri, kuralları konusunda yeterince duyarlı olmayan insan, yani dini "takva" seviyesinde yaşamayan müslümanın "tefrik" yani ayrıştırma kabiliyeti olamaz.



Çünkü Allah'ın beyanı böyle:



"Ey iman edenler! Eğer Allah rızasını hayatınıza rehber edinirseniz, size hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıracak, furkan/şaşmaz ölçü verir..." (Enfal, 29).



Furkan, tefrik kabiliyeti.



Temyiz.



Müslümanlar ona ne çok muhtaç, özellikle de günümüzde.



**




QOSHE - Günümüzde Müslümanlar haberi/bilgiyi kimlerden alıyor? - Müslim Karabacak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Günümüzde Müslümanlar haberi/bilgiyi kimlerden alıyor?

10 40
25.01.2024


Çoğumuzun düşünce dünyasını kulaktan dolma bilgiler/haberler inşa eder.



İslam'ın bilgi sahibi olma konusunda dikkat çektiği temel ölçülerden biri, belki de en önemlisi Hücûrât suresi 6. ayette beyan edilen ve kıyamet sabahına dek, değişmez şu ölçüsüdür:



"Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeden bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın" (Hucurat, 49/6).



Ayet açık.



Hitap Müslümanlaradır.



İman edenleredir.



"Size bir fâsık bir bilgiyle gelirse…"



Kimdir fâsık?



Kur'an'da iman etmeyen için de kullanılan fâsık kelimesi, aynı zamanda Allah'a ve Resûlüne itaat etme konusunda zaaf içinde olan Müslüman için de kullanılır.



"Kısaca ahlakî zaaf içinde olan Müslüman" desek fazla yanlış olmaz sanırım.



Beşerî bir zaafı vardır.



Paraya düşkündür.



Şöhrete düşkündür.



Nefsanî arzularının esiridir, kısaca…



Günahı, yani dinen caiz olmayan fiili veya fiilleri işleme konusunda bir çekincesi olmayan müslüman, diye de tarif edebiliriz.



Her an günah işleye bilen.



Zira rivayetlere göre yukarıdaki ayetin inişine sebep olayın baş aktörü bir Müslüman'dır.



Ayrıca;



Hem kâfir hem de fâsık olan da vardır.



Küfrün en uç noktası.



Ne demek?



Şu demek.



İnanmıyor ama, tabiri caizse "edebiyle" oturuyor.



Hakikatı örttüğü, kabul etmediği için kâfirdir.



........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play