Cenab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretleri her şeyi yaratandır. Bu kâinatı da, insanı da yaratan O'dur. Bütün bunları yaratmasında bir maksat vardır.

Özellikle insan bir maksat için yaratılmıştır. O halde, bir maksat için bu âlemde bulunan insan deneniyor/imtihan ediliyor demektir. "Sadece dünyanın geçici olan nimetleri ile hayatını sür" maksadı yoktur. Zaten Ce¬nab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretlerinin buyurduğuna göre dünya bir oyundur, oyuncaktır.

Geçmişinize şöyle bir bakın. O geçmiş zamanda çok hatıralarınız vardır. Tatlısı vardır, acısı vardır. Sizi çok sevindireni, üzeni vardır. Ama bütün bunları toplasanız belki de şu andaki hayatınızda bir saniyenizi bile işgal etmez.

Hepsi geçmiştir. Bu kadar büyük bir yaşantınız oluyor; acılarınız, kederleriniz oluyor, sevinciniz oluyor ama dönüp bakıyor, hepsini toparlıyorsunuz, bir çırpıda seyredebiliyorsunuz ve "Allah, Allah, bu neymiş" diyorsunuz.

İşte bu insanın denenmek için gönderildiğini gösteriyor. Allah, kullarını deniyor. Zaten insan, geçirdiği ıstırapları, dertleri, hatırında tutabilse, yani unutmasa, buna dayanılmaz.

Unutmak büyük bir nimettir

Aslında unutmak da büyük bir nimettir. Böyle olmasa, insan geçmişe dönük yaşar; çıldırır, kafayı oynatır. O kadar çile gözünün önüne gelir, bunların hayalini kurar ve bunlarla beraber insan bir hayat sürer ve unutmadığı zaman o çileler insanı bitirir.

Onun için Cenab-ı Hakk'ın ikram ettiği gaflette bile büyük bir nimet vardır. Bu gaflet hali olmasa insanoğlu çıldırır. Ama bunun da ifratı, tefriti olmaması lazımdır. Ortası olması lazımdır.

Kısaca, Cenab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretleri bizi denemek için yaratmıştır. Bu denemekteki kasıt da ayette şöyle baçıklanıyor: "Hanginiz daha güzel işler yaparsınız? Bu ortaya çıksın diye yüce Allah ölümü ve hayatı yarattı."

Ölümle hayatın yaratılışının esprisi neymiş? Kimin daha güzel iş yaptığının ortaya çıkması imiş. Ölüm ve hayat, daha güzel kimin ibadet yaptığının ortaya çıkması içinmiş. Yani kimin daha güzel kul olduğunun, kimin olmadığının ortaya çıkması içinmiş.

Kul demek esir demektir

Enterasan bir nüktedir. İnsan, bütün halleriyle beraber bir şeyin esiridir. Kul demek esir demektir. Siz ya kendi iç tabiatınızda mevcut olan nefsanî duyguların esirisinizdir; onun esareti ile hayatınızı yönlendirirsiniz. Gece hayatı, gündüz sarhoşluk, serkeşlik vs. ile dehlizlerde ömrünüzü çürütürsünüz. Sürekli efendi değiştiren köle gibi...

Aslında alabildiğine kendini hür zanneden insan korkunç bir esaret altındadır. Behimî duygularına esareti altındadır. Aynı insan meşru gibi görünen ve fakat Allah ile alaka kurmayan şeylerin esiri de olur.

"Aman o olayım. Aman şu olayım. Aman bu olayım" der durur. Kulluk gayesinin dışına çıktığınız zaman, "zengin olayım, mevki-rütbe sahibi olayım" derseniz o zaman da siz o isteklerin esirisiniz, nefsanî arzu ve isteklerin esirisiniz demektir.

Her ne kadar görünüşte rütben, servetin varsa da sen duyguların esirisin demektir. O duygular seni avucunun içine almış ve oynatmaktadır.

Allah'ın iradesine teslim olmak

Bir de insanın yaratılış maksadı ile Rabbına, O'nun emirlerine esareti vardır. Allah'ın iradesine iradesini teslim etmesi vardır. İnsanın iradesini Allah'ın iradesine teslim etmesi ne demektir?

"Kulum ben senden şunu istiyorum" dediğinde onu yapması; "Kulum şunu yapmamanı istiyorum" dediğinde, onu yapmaması; kulun iradesini Allah'ın iradesine teslim etmesi demektir.

Bu, irade-i cüziyyenin irade-i külliyeye teslimiyetidir. Her işinizde bu soruyu sorup cevabını alabiliyorsanız, hayatınızın tamamı Allah'a kulluk kulvarında geçmiş oluyor demektir.

Ve bu kulluk sizi öyle bir zenginliğe taşır ki hayret edersiniz. Her iki halde de aslında kazanıyorsunuz.

Fakat burada maksat elinde tuttuğun malzemeyi kullandığın iradenin merkezine göre değişiyor. Birinde sırf kendini yükseltmek için o malzemeyi değerlendiriyorsun.

Diğerinde, seni yaratanı memnun etmek için o malzemeyi değerlendiriyorsun. Senin hayat felsefen ne ise elindeki malzeme de ona göre şekil buluyor.

Ama Allah'ın sana tayin ettiği mantık ve mantalite etrafında yoluna devam edersen, her şeyin güzel olur. Niye? Çünkü O'nun emrettiklerinde hiçbir kötü şey yoktur. Yasakladıklarının ise hepsi çok yerinde yasaklardır. Kısaca, bir insanın ömrü kulluk kulvarında geçerse; Rabbının yakınlığını kazandığı için O'nun tecellilerine mazhar olur.

İnsanı mest eden tecelliler

Bu hâle erince; tecelliler insanı mest eder, kendinden geçirir. İlahilerde, "mest-i hayranım, zar-ı giryanım" var ya, onun gibidir. Öyle bir hâl olur ki içinizde bir bast hali, bir genişlik meydana gelir. Baştan yola çıkarken kendini çok küçük gören insan bir anda kâinattan daha büyük olur.

Çünkü Allah, ona tecelli ediyor. Bu tecellilerin muhatabı oluyor. Bu zenginliği elde ediyor.

Nasıl?

İşte o güzel esaretle bu hâle eriyorsun. İşte kulluk, hürriyet budur. O zevki yaşamaktır. Yoksa insanın behimî arzularının esiri olarak hayatta har vurup harman savurmasının adına hürriyet denmez, esaret denir.

Bizim hayat telakkimizde böyle bir nefsanî hayatın dışında fevkalade bir çizgi, bir kulvar vardır. Biz bunu yaşarız ve bu bizi mutlu eder.

Dağda çoban dahi olsan mutlusundur. Evde evhanımı olsan mutlusundur. Memleketi idare eden cumhurbaşkanı da olsan mutlusundur. Vekil de olsan mutlusundur. Çiftçi de olsan, çöpçü de olsan mutlusundur.

Çünkü sen artık yaptığın bütün işleri niyetinle birleştirip seni yaratan Rabbını mutlu etme kulvarında yürüyüp o zenginlikleri yaşayan bir insansın da ondandır. (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Aralık 2016)

QOSHE - Allah’a kulluk ne güzel esarettir - Prof. Dr. Haydar Baş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Allah’a kulluk ne güzel esarettir

10 2
08.03.2024

Cenab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretleri her şeyi yaratandır. Bu kâinatı da, insanı da yaratan O'dur. Bütün bunları yaratmasında bir maksat vardır.

Özellikle insan bir maksat için yaratılmıştır. O halde, bir maksat için bu âlemde bulunan insan deneniyor/imtihan ediliyor demektir. "Sadece dünyanın geçici olan nimetleri ile hayatını sür" maksadı yoktur. Zaten Ce¬nab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretlerinin buyurduğuna göre dünya bir oyundur, oyuncaktır.

Geçmişinize şöyle bir bakın. O geçmiş zamanda çok hatıralarınız vardır. Tatlısı vardır, acısı vardır. Sizi çok sevindireni, üzeni vardır. Ama bütün bunları toplasanız belki de şu andaki hayatınızda bir saniyenizi bile işgal etmez.

Hepsi geçmiştir. Bu kadar büyük bir yaşantınız oluyor; acılarınız, kederleriniz oluyor, sevinciniz oluyor ama dönüp bakıyor, hepsini toparlıyorsunuz, bir çırpıda seyredebiliyorsunuz ve "Allah, Allah, bu neymiş" diyorsunuz.

İşte bu insanın denenmek için gönderildiğini gösteriyor. Allah, kullarını deniyor. Zaten insan, geçirdiği ıstırapları, dertleri, hatırında tutabilse, yani unutmasa, buna dayanılmaz.

Unutmak büyük bir nimettir

Aslında unutmak da büyük bir nimettir. Böyle olmasa, insan geçmişe dönük yaşar; çıldırır, kafayı oynatır. O kadar çile gözünün önüne gelir, bunların hayalini kurar ve bunlarla beraber insan bir hayat sürer ve unutmadığı zaman o çileler insanı bitirir.

Onun için Cenab-ı Hakk'ın ikram ettiği gaflette bile büyük bir nimet vardır. Bu gaflet hali olmasa insanoğlu çıldırır. Ama bunun da ifratı, tefriti olmaması lazımdır. Ortası olması lazımdır.

Kısaca, Cenab-ı Vacibu'l-Vücud Hazretleri bizi denemek için yaratmıştır. Bu denemekteki kasıt da ayette şöyle baçıklanıyor: "Hanginiz daha güzel işler yaparsınız? Bu ortaya çıksın diye yüce Allah ölümü ve hayatı yarattı."

Ölümle hayatın yaratılışının esprisi........

© Yeni Mesaj


Get it on Google Play