Yılın bir gününün seçilip, eylem için “farkındalık günü” olarak imlendiği “o tarihleri” sever misiniz?

BEN SEVMEM.

Her “özel gün” yaşanmış olan, yaşanmakta olan günleri imha etme işlemini yerine getirir. İşlemin etkisi akşamdan sabaha olmadığı için fark etmeyiz, özel günlerin zihinleri unutuş için nadasa bırakan hamlesini.

Özel gün efekti ile zihinler temizlenir, geçmiş önce ağır bir yük olarak yüklenir, sonra bu yük bir hamlede imha edilir. Toplumsal Alzheimer hiç fark edilmez. Oysa gün içinde ne çok kullanırız “toplumsal bellek” kavramını. Böyledir, dile düşen artık “burada” değildir.

“Özel günler” muktedirlerin dünyasının kara katran niyetini bir anlığına unutturan sözüm ona “vicdan günleri”dir. Muktedirlerin riyakar dünyası, keyfine göre tarih, zevkine göre gün belirler.

İnsanlardan sadece bazıları İNSAN’dır. Hayvanlardan sadece bazıları HAYVAN.

Hayvan Hakları köpekler içindir mesela. Köpek mi insan mı sorusunu gözlerini kırpmadan köpek diye cevaplar, hayvan hakları eylemcileri. Mesela onların nezdinde kuşlar hayvan haklarına dahil değildir. Geçtim bombalı saldırılardan, havai fişekler yüzünden her gün binlerce kanatlı yok olur. Kanatlılar ki, eko-sistemin sürdürülebilirliğinin küçük mimarlarıdır. Gökdelenler arasında topal güvercinler dolaşır. Hayvan Hakları eylemcilerinin dertlendiğini, eylem yaptığını hiç görmedim kuşlara dair. Yok olan ne çok kuş türü var. Zirai ilaçlar, kimyasal atıklar ve atılan bombalar her gün binlerce canlı türünü yok ediyor. Bombalar altında parçalanan çocuk bedenlerini görmüyorsunuz ya, hayvan hakları aktivisti olarak kalbinize dokunacak bir temiz nokta bulmaya uğraşıyorum.

Beyhude bir çaba benimki, biliyorum. Avusturalya’da katledilen develer karbon salınımı kurmacası ile katledildi ve hayvan hakları savunucularının gıkı çıkmadı. O develer kesilip binlerce kişiye yiyecek olarak paketlenebilecek iken hayvanlar telef edildi.

Niye şaşırıyoruz ve niye hayretimizi telef ediyoruz... Batı medeniyeti için haklar, zayıfın hayatını gasp etmek üzere inşa edilmiş “muktedirler hukuku” olarak iş görüyor epey zamandır.

Bazı ekran yorumcuları savaş hukukundan bahsediyor? Ortada bir savaş yok ki hukuku olsun. İşgalci devlet, Filistin topraklarının asıl sahiplerini yıllardır katlediyor.

Bir aydır İsrail, Gazze halkının üzerine okul, hastane demeden bomba yağdırıyor, “O hastanenin mahzenlerinde HAMAS militanları var” oyununu sahneliyor ve küresel dünyanın A takımı, biletleri anında tüketip oyunu birinci sınıf localarından seyrederek alkışlamalara doymuyor.

Saddam’ı nükleer silahı var diye katletmişlerdi. Gazze halkını her mimari yapının altında militanları saklayan dehliz var diyerek katlediyorlar. Şifa Hastanesinde çalışmış Norveçli doktor, yıllarca çalıştım o hastanede gece nöbete kaldım her yerini karış karış bilirim öyle bir dehliz, sığınak yok diyor. Kime? Kulaklarını her türlü hakikate tıkamış olan küresel muktedirlere.

Unutarak değil, hatırlaya hatırlaya “gündem”de kalalım. Fazla uzaklara değil, bir ay öncesine gidelim mesela...

Hafızanızı yoklayın ve lütfen 11 EKİM Dünya Kız Çocukları Günü kutlamalarını hatırlayın.

Etkinlikler, söylemler, fotoğraflar.

“Kız çocuklarının güçlendirilmesi, ayrımcılık ve istismara karşı farkındalığın artması için...” yapılan konuşmaları hatırlayın. Öyle etkinlikler ki neredeyse her çocuk kendi babasından korkacak.

Kız çocukları için babaları özeldir. Dayanılacak dağ, gölgesinde dinlenilecek bağdır baba. Kız Çocukları Günü’nde en ziyade babaları tarafından istismara uğrayan kızların hayatının, sanatın her türünden ürünlerle sergilenmesi

tesadüf mü?

Küreselciler sadece ülkelerin sınırlarını aşındırmıyor, insanların kendisini güvende hissedebilecekleri her türlü kurumu da aşındırıyor. 19. yüzyılın geniş ailesi 20. yüzyılda ancak çekirdek aile olarak varlığını koruyabildi. 21. yüzyılda “öngörülen”, çocuksuz evlilikler ve tek ebeveynli aileler.

Dünya Kız Çocukları Günü kutlamalarına, şehit babaların arkada kalan kızları dahil değil. Hiç dahil olmayacak.

Gezegenin, Dünya Kız Çocukları gününü şevk ile kutlamasından birkaç gün sonra İsrail Gazze’yi yerle bir etti. Harabelerin içinde iki kız çocuğunun vidyosunu sadece kalbi olanlar gördü.

10-11 yaşlarında bir kız çocuğu. Kederini, acısını, kimsesizliğini, dağlardan inen ırmak gibi anlatışını şaşkınlıkla ve kahırla izliyoruz. Yanında kendi yaşlarında arkadaşı. O anlatırken, acısını kelimelere yüklerken; arkadaşının zeytin karası gözlerinden yedi kat göklerden yağmurlar akıyor. Gözyaşı deyip geçemeyiz. İki kara göze, dünyanın bütün nehirleri, bütün yağmurları birikmiş akıyor, akıyor, akıyor. Onun gözyaşı bize petrol, içimizdeki ateşi harlıyor da harlıyor.

“Babam varken üşümezdik” diyor. O sakin ve içli, sakin ve derin anlatım, kelimeler bizim neyimiz olur sorusunu sorduruyor insana.

“Babam varken üşümezdik. Babam şehit. Her şey harap oldu. Babam yerde ve biz üşüyoruz. Bizim suçumuz ne! Babası olan çocuklar rahatça uyuyor ve ısınıyor.”

Sonra kendisine mikrofon uzatana soruyor: “Senin çocuğun bir kere bile aç uyudu mu? Uyurken üşüdü mü? Tabi ki hayır. Babası olan çocuklar rahatça uyuyor ve ısınıyor. Keşke babam bizi yanında götürseydi. Benim babam şehit. Bizim suçumuz ne!”

O anlatıyor, yanındaki küçük kız gözlerinden dünyanın bütün nehirlerini, göklerin bütün yağmurlarını salıyor çölleşmiş kalplere.

Biz uyuduk, uyandık; açıktık, doyduk; susadık, kandık... Gazze’de binlerce çocuk tarihin en hızlı ölümü ile öldüler. Aç, susuz ve uykusuz günleri günlere eklemeye uğraşarak öldüler.

Ama BİZ, “İsrail, çocukları öldürüyor” dediğimiz zaman suç işlemiş oluyorMUŞUZ. Anti-semitist oluyorMUŞUZ.

BM gönüllüsü Amerikalı artist Angelina Jolie, altı çocuğa anne. Üçü biyolojik evlatlarının, üçü sahiplenme. “Gazze’de çocuklar ölmesin” dedi diye babası ayrı çemkirdi, katliamların sahipleri ayrı. Cümle hiç değişmiyor. “Sen bilmiyorsun.”

Bilmediği ne? Gazzeli kadınlar çocuklarını alıp gidebilecekleri halde gitmiyorlarMIŞ. Çocuklarını kalkan olarak kullanıyorlarMIŞ, o çocukları İsrail değil, anneleri öldürüyorMUŞ.

Post truth çağında insan kalmak çok zor. Çünkü yalancılar ittifakı hiç bu kadar aleni olmamıştı.

Teknolojik destekli kurumsal yalanlara karşı hafızamızı korumak için dünyanın dört bir yanında kalbi olanlarla iletişim halinde olmamız şart. Yapacağımız en yanlış şey içe kapanmak. Yapacağımız en yanlış şey insanları kökenlerine, etnik kimliklerine göre değerlendirmek.

Kalbi Olanlar Cumhuriyeti için seferberlik günlerini başlatalım. Dünyanın öbür ucunda aynı dert ile dertlendiğimiz bir tek İNSAN’ı arayıp bulmak çok önemli.

QOSHE - Unutma gün gün hatırla, ay ay tekrarla, yıl yıl kaydını kalbinde tut! - Fatma Barbarosoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Unutma gün gün hatırla, ay ay tekrarla, yıl yıl kaydını kalbinde tut!

43 1
10.11.2023

Yılın bir gününün seçilip, eylem için “farkındalık günü” olarak imlendiği “o tarihleri” sever misiniz?

BEN SEVMEM.

Her “özel gün” yaşanmış olan, yaşanmakta olan günleri imha etme işlemini yerine getirir. İşlemin etkisi akşamdan sabaha olmadığı için fark etmeyiz, özel günlerin zihinleri unutuş için nadasa bırakan hamlesini.

Özel gün efekti ile zihinler temizlenir, geçmiş önce ağır bir yük olarak yüklenir, sonra bu yük bir hamlede imha edilir. Toplumsal Alzheimer hiç fark edilmez. Oysa gün içinde ne çok kullanırız “toplumsal bellek” kavramını. Böyledir, dile düşen artık “burada” değildir.

“Özel günler” muktedirlerin dünyasının kara katran niyetini bir anlığına unutturan sözüm ona “vicdan günleri”dir. Muktedirlerin riyakar dünyası, keyfine göre tarih, zevkine göre gün belirler.

İnsanlardan sadece bazıları İNSAN’dır. Hayvanlardan sadece bazıları HAYVAN.

Hayvan Hakları köpekler içindir mesela. Köpek mi insan mı sorusunu gözlerini kırpmadan köpek diye cevaplar, hayvan hakları eylemcileri. Mesela onların nezdinde kuşlar hayvan haklarına dahil değildir. Geçtim bombalı saldırılardan, havai fişekler yüzünden her gün binlerce kanatlı yok olur. Kanatlılar ki, eko-sistemin sürdürülebilirliğinin küçük mimarlarıdır. Gökdelenler arasında topal güvercinler dolaşır. Hayvan Hakları eylemcilerinin dertlendiğini, eylem yaptığını hiç görmedim kuşlara dair. Yok olan ne çok kuş türü var. Zirai ilaçlar, kimyasal atıklar ve atılan bombalar her gün binlerce canlı türünü yok ediyor. Bombalar altında parçalanan çocuk bedenlerini görmüyorsunuz ya, hayvan hakları aktivisti olarak kalbinize dokunacak bir temiz nokta bulmaya uğraşıyorum.

Beyhude bir çaba benimki, biliyorum. Avusturalya’da katledilen develer karbon salınımı kurmacası ile katledildi ve hayvan hakları savunucularının gıkı çıkmadı. O develer kesilip binlerce kişiye yiyecek olarak paketlenebilecek iken hayvanlar telef edildi.

Niye şaşırıyoruz ve niye hayretimizi telef ediyoruz... Batı medeniyeti için haklar, zayıfın hayatını gasp etmek üzere inşa edilmiş “muktedirler hukuku” olarak iş görüyor epey zamandır.

Bazı ekran yorumcuları savaş hukukundan bahsediyor? Ortada bir savaş yok ki hukuku olsun. İşgalci devlet, Filistin topraklarının asıl........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play