İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri konuşulurken iki konu zorunlu olarak kampanyaların merkezine oturuyor: Olası İstanbul depremi ve deprem tedbirleri. İkincisi ise İstanbul’un ulaşım ve trafik sorunu.

Her ne kadar İstanbul’da 900 bin riskli yapının olmasından kaynaklı daha tedirgin olan şeyin deprem korkusu ve olası tehlikeleri olduğu sıkça dillendirilse de bugün için İstanbullunun can yakıcı sorunu trafiktir. Çünkü deprem bir gün öldürür trafik İstanbulluyu her gün öldürüyor.

Kadir Bey zamanında var olan ortalama yoğunluk yüzde 50’lerde iken sonraki beş yıl içinde yüzde 70’lere çıkmış. Normal şartlarda İstanbul’da bir yerden bir yere gidilmiyor.

Çağlar Keyder ve Ayşe Öncü tarafından 1994 yılında yazılan ünlü bir İstanbul makalesi vardı. Makalede İstanbul’la ilgili büyük bir ümitsizlik vardı. İstanbul’un yönetilemez olduğuna kanaat getirmişlerdi. İstanbul’da bir “Bombay sendromu” yaşanacağından bahsediliyordu. Bombay sendromu “Kenti yönetme şansımız yok, kenti kendi haline bırakalım” anlamında şehircilikte kavramsal olarak kullanılır.

Yerel seçimlerde “94 ruhu” dediğimizde; yönetilmez İstanbul’un yönetilir hale getirilmesi, devamında efsane icraatlarla İstanbul’un günden güne iyileşmesi, zamanla örnek bir metropole dönüşmesi ve başkanını dünya liderliği konumuna getirmesi anlamında yekta bir ruhtur.

Bugün İstanbul beş yıldır Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yönetilmektedir. İmamoğlu İstanbul’u; Beşiktaş’ı, Karşıyaka’yı ve Çankaya’yı yönetir gibi yönetti. Rasyonel olarak İstanbul’un sorunlarından yola çıkarak bir başkanlık yapmadı. İletişim, polemik, adaylıklar ve popülerlik üzerinden bir dönem geçirdi.

Siyasette her partinin geliştirdiği bir formasyon vardır. AK Parti kalkınma, gelişme, kentlerde yatırım ve fen işleri faaliyeti ile birlikte sorun çözme alanında başarı ve formasyon geliştirirken CHP’nin ise halka ilişkiler, iletişim ve başkan fenomenleştirme alanında yetkinlikleri var.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin çivi çakmadan nasıl oy aldığına çok kafa yordum. Suçu seçmende aramamak kaydıyla birkaç ana fikir oluşturdum:

* Klasik belediye faaliyetlerini yapamadıkları için kendilerine büyük bir bütçe ve geniş bir zaman dilimi kalıyor.

* Bu zaman dilimini ve bütçeyi daha çok halkla ilişkiler ve siyasi faaliyetler için kullanıyorlar.

* AK Parti’nin kent için yaptığı harcamaları CHP daha çok bireyler için yapıyor.

* CHP’liler kent üzerinde tasarrufta bulunurken daha rahatlar. Çünkü imar, kaçak kat gibi alanlarda gerekli usul, erkan yerine getirildikten sonra herkese yol veriyorlar. Kelimenin daha Türkçesi ile kamu malını koruma konusunda hassas davranmıyorlar.

* Türk solunun tek birikimi olan reklamcılık sektöründen yararlanmayı biliyorlar.

Bütün bunlara AK Parti karşıtlığından kenetlenmiş partili kitlenin katı desteğini de düşündüğünüzde ortaya bir oy yekunu çıkıyor.

Bu hafta sonu AK Parti adayı Mustafa Savaş için yaptığımız bir çalışmadan dolayı Aydın’da idim. Kente dikkatli bir gözle baktığınızda Aydın, Kocaeli, Konya ve Ankara standartlarında bir hizmet almamış. Kültür merkezleri yok, kongre binası yok, spor kompleksleri yok, bilim merkezi yok. Peki ne var? Uçsuz bucaksız belediye başkan reklamı.

AK Parti adayının vizyonuna kulak kabarttığınızda bu vizyonu alın Ankara’ya koyun Ankara’ya yakışır, İstanbul’a koyun İstanbul’a yakışır.

Murat Kurum’un İstanbul ulaşım ve trafik sunumunu dinledim. Sorunlar 360 derece bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış. İlçe ilçe, semt semt bir ulaşım master planı disiplini ile ele alınmış. Kavşaklar, tüneller, yeni metrobüs hatları ve metro yatırımları ile bugün yüzde 70’lere varan trafik sorununun alınacak tedbirlerle en kötü ihtimalle Kadir Bey döneminde bırakılan yüzde 45- 50 çizgisine gerileyeceğine dair bir inanç oluşuyor.

AK Partili aktörlerin ve belediye başkan adaylarının bir söz verdiklerinde mutlaka yerine getirdiklerine Türk toplumu inanır. İstanbul seçmeni de inanır. O halde geriye tek bir şey kalıyor, Murat Kurum’un ulaşım ve trafik çözümlerini yediden yetmişe herkesin duyması ve haberdar olması.

QOSHE - Murat Kurum’un ulaşım projelerinden kimin haberi oldu - İhsan Aktaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Murat Kurum’un ulaşım projelerinden kimin haberi oldu

37 24
03.03.2024

İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri konuşulurken iki konu zorunlu olarak kampanyaların merkezine oturuyor: Olası İstanbul depremi ve deprem tedbirleri. İkincisi ise İstanbul’un ulaşım ve trafik sorunu.

Her ne kadar İstanbul’da 900 bin riskli yapının olmasından kaynaklı daha tedirgin olan şeyin deprem korkusu ve olası tehlikeleri olduğu sıkça dillendirilse de bugün için İstanbullunun can yakıcı sorunu trafiktir. Çünkü deprem bir gün öldürür trafik İstanbulluyu her gün öldürüyor.

Kadir Bey zamanında var olan ortalama yoğunluk yüzde 50’lerde iken sonraki beş yıl içinde yüzde 70’lere çıkmış. Normal şartlarda İstanbul’da bir yerden bir yere gidilmiyor.

Çağlar Keyder ve Ayşe Öncü tarafından 1994 yılında yazılan ünlü bir İstanbul makalesi vardı. Makalede İstanbul’la ilgili büyük bir ümitsizlik vardı. İstanbul’un yönetilemez olduğuna kanaat getirmişlerdi. İstanbul’da bir “Bombay sendromu” yaşanacağından bahsediliyordu. Bombay sendromu “Kenti yönetme şansımız yok, kenti kendi haline bırakalım” anlamında şehircilikte kavramsal olarak kullanılır.

Yerel seçimlerde “94 ruhu” dediğimizde; yönetilmez İstanbul’un yönetilir hale getirilmesi, devamında efsane icraatlarla İstanbul’un günden güne iyileşmesi, zamanla örnek bir metropole dönüşmesi ve başkanını dünya liderliği konumuna getirmesi anlamında yekta bir ruhtur.

Bugün........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play