Her birimiz imparatorluk kaybetmiş dedelerin torunlarıyız. Birçok yaşlımızın hikâyesi Galiçya Cephesinden başlayıp Gazze, Bingazi, Yemen, Sarıkamış, Balkan Savaşları ve emperyalistler tarafından işgal edilmiş Anadolu topraklarının geri alınması için yürütülen Kurtuluş Savaşı ile son biter. Bu hikâyelerin her birinde dedelerimizin büyük kahramanlık destanları mevcuttur.

Bu millet, büyük bir imparatorluğu ve dünyanın üçte biri sayılan toprakları kaybetti. Bu bir nesil için ne büyük bir acıdır... Özellikler Osmanlı aydını, Balkanların Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasına inanmak istememiş, durumun bir kâbus olduğunu düşünmüştür. Nasıl inansınlar ki? Osmanlı Devleti bir Balkan devletidir ve bugünkü Anadolu toprakları Balkanlardan sonra devletin bir parçası olmuştur.

Çocukluğumuzda, tarihle Osmanlı ile büyük padişahların Batı’ya dönük başarılı seferlerini ve savaşlarını anlatan bir dil vardı. Bu geçmiş hikâyelerden güç almanın adı ‘hamaset’ olarak kavramsallaştırılmıştı. Heyhat diye başlayan cümleler kurulur, Batılılaştırılmış ve köleleştirilmiş aydınlar tarafından dudak bükülerek karşılanırdı bu çaba. Elinizde hiçbir şeyiniz kalmamışsa tarihe sığınmak elbette ki kaçınılmazdır. Ve millet olarak o kadar aşağılanmış ve köleleştirilmiş bir durumla karşı karşıya kalmıştık ki acaba eski devirlerde bu büyük başarıları ve dünyanın sayılı imparatorluklarını bu millet mi kurmuştu yoksa bu da bir ham hayalden mi ibaret diye kuşkuya düşmüştük.

Her milletin bir kültürü, tarihi ve inanç değerleri vardır. Her millet bu değerlerle yaşar. Batı sömürge imparatorluğu, kurmuş olduğu baskın eğitime ve kültür emperyalizmine dayalı bir fırtına estirdi ki Afrika köleleri gibi herkes varlığını inkâr edecek duruma düşürüldü.

Ancak 1970’li yıllarda, iki yüzyıldır süren emperyalist işgal karşısında Garp âşıklarına karşı milliyetçi, muhafazakâr ve İslamcılar arasında bir uyanış başladı. Bu uyanış ve adım adım siyasal karşılık bulmaya başladı.

Refah Partisi’nin sağlam fikriyatı, güçlü lideri ve sömürge imparatorluğunun bütün ülkeler için biçmiş olduğu kefeni yırtmaya çalışan, bu teslimiyete meydan okuyan çabaları, sahte, Batıcı, içeriksiz siyasete meydan okudu. Aynı parti, İBB seçimlerini kazanarak ne denli bir başarı ortaya koyacağını ispat etmişti.

Bu siyasal ortam muhakkak ki üç günde oluşmadı. Bu zeminin oluşmasında Sait Halim Paşa’nın, Sultan Abdülhamit Han’ın, Nurettin Topçu’nun, Said-i Nursi’nin, Süleyman Hilmi Tunahan’ın, Necip Fazıl Kısakürek’in, Erol Güngör’ün, Mehmet Zahit Kotku’nun, Mahmut Usta Osman-oğlu’nun, Sami Efendi’nin ve Necmettin Erbakan gibi ismini sayamayacağımız binlerce kanaat önderinin bu kaybetmiş topluluğa zamanda önderlik yaparak bu güne gelindiğini unutmamak lazım.

Yeni Şafak, tam da bu milletin adamlarının var olan düzene muhalefet ettiği, adım adım iktidara doğru yürüdüğü dönemde kuruldu. Bizim öğrencilik yıllarımızdı ve derin bir nefes almıştık. En azından bir adet değil, camia olarak iki gazetemiz vardı artık.

Hiç unutmam 28 Şubat günlerinin puslu günleriydi. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağı ve zorbalığı protesto etmek için dünyada eşi benzeri olmayan bir eylem yapılmıştı. El ele yürüyüşü Bursa’dan Kocaeli’ye, Kocaleli’den Ankara’ya, İstanbul’dan Kocaeli’ye ortalama bin km alanda insanlar el ele tutuştu ve büyük bir gösteri yapıldı. Gösteri sonrası birçok kişi tutuklandı. Emniyet Müdürlüğünün önünde beklerken Yeni Şafak Yazı İşleri Müdürü yanımızda idi. Emniyetten aradılar, “Tutuklandınız bir yere kımıldamayın’’ diye. Bir gazeteci niçin tutuklanır? En fazla haber yapmıştır.

Askeri vesayetin hâkim olduğu, 28 Şubat döneminde bu milletin evlatlarına kan kusturduğu günlerdi. Bu milletin gerçek evlatları çektikleri çilelere rağmen kin, nefret ve ötekileştirme derdine düşmediler. Bağrına taş basıp toprağa bağlı olmaya devam ettiler.

Bir yanda siyasi oluşum diğer yanda sivil toplum örgütleri, basın yayın kuruluşları geleceğe bakmaya devam ettiler. Üstad Sezai Karakoç’un deyimiyle kaderlerinin çağrısını beklediler.

Bugün Yeniş Şafak gazetesi, gazete olmanın ötesinde bir okul görevi görmektedir. Zor zamanlarda inşa edilen yapılar dayanıklı olur. Elbette ki gazetenin bir duruşu, omurgası var ve bu omurga Albayrak ailesinin duruşu ile özdeştir.

Bir medya grubu olarak bu milletin gerçek evlatlarının sesi ve yitik cennet sevdasında olan insanımızın geleceğe açılan penceresi gibidir.

Bu sebepten dolayı yazımın başlığına geleceğin inşası dedim. Nice otuz yıllara.

Bu arada kendi kurumum GENAR’ın kuruluşunun 28. yılı olmuş. Yeni Şafak gazetesinin 30. yıl dönümü bana bunu da hatırlatmış oldu.

QOSHE - Yeni Şafak Gazetesi'nin 30. yılı ve geleceğin yeniden inşası - İhsan Aktaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeni Şafak Gazetesi'nin 30. yılı ve geleceğin yeniden inşası

17 1
28.01.2024

Her birimiz imparatorluk kaybetmiş dedelerin torunlarıyız. Birçok yaşlımızın hikâyesi Galiçya Cephesinden başlayıp Gazze, Bingazi, Yemen, Sarıkamış, Balkan Savaşları ve emperyalistler tarafından işgal edilmiş Anadolu topraklarının geri alınması için yürütülen Kurtuluş Savaşı ile son biter. Bu hikâyelerin her birinde dedelerimizin büyük kahramanlık destanları mevcuttur.

Bu millet, büyük bir imparatorluğu ve dünyanın üçte biri sayılan toprakları kaybetti. Bu bir nesil için ne büyük bir acıdır... Özellikler Osmanlı aydını, Balkanların Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasına inanmak istememiş, durumun bir kâbus olduğunu düşünmüştür. Nasıl inansınlar ki? Osmanlı Devleti bir Balkan devletidir ve bugünkü Anadolu toprakları Balkanlardan sonra devletin bir parçası olmuştur.

Çocukluğumuzda, tarihle Osmanlı ile büyük padişahların Batı’ya dönük başarılı seferlerini ve savaşlarını anlatan bir dil vardı. Bu geçmiş hikâyelerden güç almanın adı ‘hamaset’ olarak kavramsallaştırılmıştı. Heyhat diye başlayan cümleler kurulur, Batılılaştırılmış ve köleleştirilmiş aydınlar tarafından dudak bükülerek karşılanırdı bu çaba. Elinizde hiçbir şeyiniz kalmamışsa tarihe sığınmak elbette ki kaçınılmazdır. Ve millet olarak o kadar aşağılanmış ve köleleştirilmiş bir durumla karşı karşıya kalmıştık ki acaba eski devirlerde bu büyük başarıları ve dünyanın sayılı imparatorluklarını bu millet mi kurmuştu yoksa bu da bir ham hayalden mi ibaret diye kuşkuya düşmüştük.

Her milletin bir kültürü, tarihi ve inanç değerleri vardır. Her millet........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play