Ülkemiz, 2019 seçimlerine giderken başına gelmeyen şey kalmamıştı. 15 Temmuz darbe girişimine giden yolda yaşanan sorunlar yetmemiş gibi AK Parti, bir partiyi el değiştirme gayreti içerisinde olanlarla da uğraşmak zorunda kalmıştı.

Gezi kalkışması, 17-25 Aralık darbe girişimi ve 15 Temmuz darbe kalkışması bir devletin iç yapısını bozan girişimlerdi. Darbelerle ilgili bir yargım vardır. Hiçbir darbe girişimi eksik, yarım kalmamıştır. Her darbe bir ülkeye vereceği hasarı fazlasıyla vermiştir.

Fetret devri sayılacak bu devirde devlet, hükümet ve AK Parti büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı. AK Parti bütün bu sorunlarla baş etmeye çalışırken, bir de AK Parti Genel Bakanlığı yapan Davutoğlu ve acemi danışmanlarının partiyi ele geçirme çabası eklendi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası AK Parti’nin oyları yüzde 50’ye tırmanmış ve kamuoyu desteği ise yüzde 52’lere varmıştı. Partinin içinde bulunduğu sorunlar yetmemiş gibi partili aktörle bu oy potansiyelini görünce ‘Türk siyasetinde rakip kalmadı bugünden sonra yükselmenin yolu AK Parti içerisindeki mücadele ile olacaktır’ düşüncesinin gelişmesine sebep oldu. Bugün neredeyse hiç konuşulmayan “Erdoğan sonrası” meselesi o dönemde kronik hastalık gibi nüksetmişti. Parti içi darbe yapıp, partiyi ele geçirme çabasında olan Davutoğlu hariç en az üç genel başkan adayı da parti içinde vardı. Sanki lider kenara çekilmiş, parti kendilerinde kalmış gibi bir de kendi aralarında rekabet ediyorlardı.

AK Parti, 2019 yerel seçimlerin iç içe geçmiş onlarca problemle baş etme çabası içerisinde girdi. Bugünkü parti yönetiminin saat gibi işlediğini kabul edersek şartlar bugünkü durumdan çok uzaktı.

Araştırma firmaları, parti kurulduğundan bugüne kadar siyaset üretiminin önemli bir parçası olagelmiştir. Bunun en başat sebebi de Erdoğan’ın toplum sosyolojisini yönetme konusunda sektörü önemsemesinden kaynaklıdır. Zaman zaman partinin rasyonel talebinden abartılı roller çıkaran firma temsilcileri, abartılı roller vehmederek iktidar oyununun bir parçası haline geldiler. Bu yaklaşım firmaları bilimsel bilgi üretmekten başka bir alana savurdu.

2019 yerel seçimlerine giderken önemli bir toplantı için bir brifing talebi olmuştu. Her ne kadar bizden beklenen salt veri analizi olsa da o toplantı için yerel yönetimlerde paradigma değişiminden bahis açmıştım.

Bu yaklaşım uzun uzun tartışıldı ki o dönemde AK Parti’nin fiziki proje motivasyonu oldukça yüksekti. Binali Bey’in İstanbul için öngördüğü projelerin hiçbirisi küçük bir sosyal proje kadar İstanbullunun gündeminde yer işgal etmedi. Fiziki projeler değersiz değil fakat AK Partili belediyeler bunu devrim düzeyinde yapıyorlar. Fakat meseleye o kadar odaklanıyorlar ki sosyolojiyi ve onun yönetimini unutuyorlar. Kadir Topbaş’ın ya da 25 yıllık geleneğin İstanbul’a hangi hizmetleri yaptığını İstanbullu bilir. AK Parti 2019’da İstanbul’da fen işlerinde başarısız olduğu için değil, siyaset üretmediği için ve sosyolojiyi ikinci plana ittiği için seçimi kaybetti.

Bugün Cumhur İttifakı İstanbul’da potansiyel olarak seçimi kazanacak pozisyonda duruyor. Siyasi atmosfer ve oy oranları buna imkân veriyor.

CHP belediyeciliğinin iş ve icraat üretme derdi olmadığı için, İstanbul başta ulaşım ve deprem tedbirleri konusunda geri kalmış olsa da bütün kampanyayı fiziki noksanların üzerine yığmamak lazım gelir.

İstanbullu günlük yaşamını, bireysel konforunu, yaşadığı kentte saygın bir yer edinmeyi önemsemektedir. Bir yönüyle de İstanbullular yönetimin paydaşı olmayı arzulamaktadır. Siyaset üretimi fiziki projeler, sosyolojiyi dikkate alan sosyal kültürel projeler ve halkın yönetime katılımını merkeze almalıdır. Kentlileşme eğilimi güçlendikçe halkın yönetime katılma talebi derinleşecektir.

QOSHE - Yerel yönetimlerde paradigma değişti - İhsan Aktaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yerel yönetimlerde paradigma değişti

6 1
14.01.2024

Ülkemiz, 2019 seçimlerine giderken başına gelmeyen şey kalmamıştı. 15 Temmuz darbe girişimine giden yolda yaşanan sorunlar yetmemiş gibi AK Parti, bir partiyi el değiştirme gayreti içerisinde olanlarla da uğraşmak zorunda kalmıştı.

Gezi kalkışması, 17-25 Aralık darbe girişimi ve 15 Temmuz darbe kalkışması bir devletin iç yapısını bozan girişimlerdi. Darbelerle ilgili bir yargım vardır. Hiçbir darbe girişimi eksik, yarım kalmamıştır. Her darbe bir ülkeye vereceği hasarı fazlasıyla vermiştir.

Fetret devri sayılacak bu devirde devlet, hükümet ve AK Parti büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı. AK Parti bütün bu sorunlarla baş etmeye çalışırken, bir de AK Parti Genel Bakanlığı yapan Davutoğlu ve acemi danışmanlarının partiyi ele geçirme çabası eklendi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası AK Parti’nin oyları yüzde 50’ye tırmanmış ve kamuoyu desteği ise yüzde 52’lere varmıştı. Partinin içinde bulunduğu sorunlar yetmemiş gibi partili aktörle bu oy potansiyelini görünce ‘Türk siyasetinde rakip kalmadı bugünden sonra yükselmenin yolu AK Parti içerisindeki mücadele ile olacaktır’ düşüncesinin gelişmesine sebep oldu. Bugün neredeyse hiç konuşulmayan “Erdoğan sonrası” meselesi o dönemde kronik hastalık gibi nüksetmişti.........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play