Yaşlanıyorum. Yapılmış pek çok hatanın yanına az sayıda doğru eklediğim uzun bir yolculukta bir yol üzeri tesiste gibiyim. Birazdan yolculuğa tekrar başlayacağım ve insanı unutmaktan, beni hatırlatmaktan yaptıkları için hayıflana hayıflana, nefesimi sala sala revan olacağım yola.

Bu dağa bir kez daha gelmiştim. Atının üzerinde Bursa’ya doğru bakan ve baktığı yerde koca bir imparatorluk gören Orhan Gazi olduğumu hayal etmiştim bir anlığına. Hoşuma gitmişti bu hayal. Bir çekirdekte bir elma, bir elmada bir ağaç, bir ağaçta bir orman görebilen iflah olmaz bir iyimserdim o sıralar. “Bendim ve arkadaşlar” diyordum sorana. Şimdi dostlarımın anlamlı ve planlanmış sessizlikleriyle sızlıyor bazen kemiklerim. “Dert değil” diyorum sonra. Şu gölün üzerindeki yaprakların benzersiz güzelliği kadar bile dert değil.

Benzersiz güzelliklerle epeyce derde soktum başımı. Güzellik, her seferinde kamaştırdı beni ve bu kamaşmanın yerine bir şey koyamadım.

Oysa bunu mümkün kılan insanlar tanıdım. Unutkanlığını hayatı haline getirmiş, dalgınlığını stratejik bir silaha çevirmiş nicesini. Ben ihmal edemedim. Çok sayıda yanlışı ve az sayıda doğruyu sığdırdığım sıradan hayatımda ihmal etmek istemediğim pek çok şeyi ihmal ettiğim doğrudur; ama o kamaşmayı hiç ihmal etmedim, edemedim.

Poz kesmeyi öğrendi herkes özenle. Devletten aldığı sponsorluklarla kurduğu yerlerde bağımsız olduklarını vazedenlerini bile gördüm ve şaşırdım buna da. Öyle çok şey yaşadım ki, bari onu kaybetmeyim diye Allah’a sürekli “hayretimi alma benden” diye dua ettim. Sanırım icabet etti duama. Hala şaşırıyorum, şaşırabiliyorum.

Devletten emekli anarşistlerin, kötü tasarlanmış taytların, “o konuda sıkıntı yok”ların, “orası ayarlanır”ların, “şurada bir tanıdık var mı?” sorularının arasında hayata tutunmaya çalıştım. Ne yalan söyleyeyim bilmiyorum size. O yüzden yalan söylemeyeceğim. Zannediyorum alıştım da bu tutunma çabasına. Eski bir düşmüşün “birbirimize sahtekârlar gibi selam veriyoruz” dediği yere geldim sonunda.

Her şeyin kendisiyle ilgili olduğunu, dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü düşünen insanları nasıl idare edebildiğimi görseniz şaşarsınız. Uzmanlık alanlarımdan biri oldu bu sonunda.

Bir de özledim tabii. Hatırlamaktan yapılmış olmanın en büyük yan etkisidir özlemek. O eski, küçük, güzel yaşantı parçalarını özlemekten yorgun düşüyorum genellikle.

Yaşlanıyorum. Yapılmış pek çok hatanın yanına az sayıda doğru eklediğim uzun bir yolculukta bir yol üzeri tesiste gibiyim. Birazdan yolculuğa tekrar başlayacağım Yolun beni nereye götüreceğini kesin olarak asla bilemeyeceğimi bilmenin rahatlığıyla usul usul yürüyeceğim. Kendimi bazen bir vassalın pek de cesur olmayan askeri gibi hissedeceğim. Bazen sevdiğine bir türlü açılmayan bir müezzin gibi. Bazen de geleceğin kara gözlü zalimlerinden biri olarak düşleyeceğim kendimi. Bu düşe düşerken tutunmaya çabalamayacağım. Hiçbir şeye.

Kopuk kopuk, biliyorum. Çünkü hayat gibi. O yüzden “her şey seninle ilgili değil, belki de benimle ilgili olan şeyler de vardır” derken topladığım cesaretimle sürmeye çalışıyorum atımı. Oysa ben at sürmeyi bilmem. Zaten bilseydim de bir cihet belirleyemeyeceğim için nereye gideceğimi de asla söktüremezdim. Atın efendisi olamazdım.

Bu arada bir uçak hayal etti arkadaşlar. İstanbul’dan kalkan, pilotuna “Gazze’ye sür” diyecekleri, uçağın da doğrudan Gazze Uluslararası Havalimanına ineceği bir hayal kurdular. “Âmin” dedim bu duaya. Gerçek olan bu duaya “âmin” demekti çünkü. “Kalk düğüne gidelim” dedim uyuşmuş ayağıma.

Başka türlüsü de mümkündü belki ama böyle oldu.

QOSHE - Belki başka türlüsü de mümkündü - İsmail Kılıçarslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Belki başka türlüsü de mümkündü

174 1
07.01.2024

Yaşlanıyorum. Yapılmış pek çok hatanın yanına az sayıda doğru eklediğim uzun bir yolculukta bir yol üzeri tesiste gibiyim. Birazdan yolculuğa tekrar başlayacağım ve insanı unutmaktan, beni hatırlatmaktan yaptıkları için hayıflana hayıflana, nefesimi sala sala revan olacağım yola.

Bu dağa bir kez daha gelmiştim. Atının üzerinde Bursa’ya doğru bakan ve baktığı yerde koca bir imparatorluk gören Orhan Gazi olduğumu hayal etmiştim bir anlığına. Hoşuma gitmişti bu hayal. Bir çekirdekte bir elma, bir elmada bir ağaç, bir ağaçta bir orman görebilen iflah olmaz bir iyimserdim o sıralar. “Bendim ve arkadaşlar” diyordum sorana. Şimdi dostlarımın anlamlı ve planlanmış sessizlikleriyle sızlıyor bazen kemiklerim. “Dert değil” diyorum sonra. Şu gölün üzerindeki yaprakların benzersiz güzelliği kadar bile dert değil.

Benzersiz güzelliklerle epeyce derde soktum başımı. Güzellik, her seferinde kamaştırdı beni ve bu kamaşmanın yerine bir şey koyamadım.

Oysa bunu mümkün kılan insanlar tanıdım. Unutkanlığını hayatı haline getirmiş, dalgınlığını stratejik bir silaha çevirmiş nicesini. Ben ihmal edemedim. Çok sayıda yanlışı ve az sayıda doğruyu sığdırdığım sıradan hayatımda ihmal etmek istemediğim pek........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play