Önce alanı bir temizleyeyim kendi adıma.

Bu üç madde burada bir dursun.

Gelelim asıl derdime. Bu krizin aslında “çıkarılmış bir kriz” olduğunun ortaya çıktığını inkâra yeltenen kim varsa ya belge okumayı bilmiyordur ya da dümdüz kötü niyetlidir.

Son dakika tişört ve pankart talebi olunca Suud demiş ki “Çıkamazsın kardeşim. Benimle imzaladığın protokol buna müsaade etmiyor. Değil mi ki parayı ben veriyorum, düdüğü de ben çalacağım.”

Mesele bundan bir gram eksik de değil bir gram fazla da değil. Hem Suud’un kendilerine ateşleyeceği parayı cukkalama niyeti var başkanların hem de dayılık taslıyorlar bile isteye. Durum budur. Durum bu olmasaydı, TFF ile iki kulübün ortak açıklaması “Birtakım sorunlar oldu da ondan şey ettik, ekiki ekiki” şeklinde olmazdı. Adam gibi, kükreyen, “Krizse kriz ulan” tadında bir açıklama olurdu.

Şunun adını doğru düzgün koyalım. Dursun Özbek’in bu işteki tam rolünü anlayamadık ama bu krizin Ali Koç tarafından “suni bir kriz” olarak çıkarıldığı olayın gelişimini izlediğinizde o kadar belli ki. Bulmuş iradesiz, ne dediği belli olmayan, kriz yönetimi şöyle dursun “kriz ne demek” onu bile bilmeyen TFF’yi, tepinip geçti, işini yaptı adam.

Peki, ne oldu bu krizle? Daha doğrusu ne olur bu krizle?

Şunlar olur:

Fakat bence olan yine Mustafa Kemal’i samimiyetle seven, ona bir şekilde vefa gösteren insanlara olur. Önümüzdeki yerel seçimde “ya işte görüyorsunuz, Suudi Arabistan’da Atamıza hakaret edildi, mecbur PKK ile birlikte gireceğiz seçime” dolmasını afiyetle yedirmeye çabalarlar bu insanlara yine.

Sonun sonunu söyleyeyim. Mustafa Kemal’in “Ne mutlu Türküm diyene” sözüne yine de itiraz etmezdi bence Suud yönetimi. Onların asıl derdi “Yurtta sulh cihanda sulh” pankartıyla olmuştur. Bunun Gazze’ye yönelik olarak anlaşılabilecek olması ihtimali deliye döndürmüştür herifleri. İsrail korkuları yüzünden “protokol” dayatması yapmışlardır.

Hayalini kurduğum Süper Kupa finalinde Galatasaray ve Fenerbahçe ya Filistin bayraklarıyla çıkıyorlardı maça yahut formalarının altından Gazze’de ateşkes isteyen sloganlar çıkartıyorlardı. Böylece hem Galatasaray hem de Fenerbahçe, 2 milyarlık İslâm âleminin de, 7 milyarlık “vicdanlı insanlık” âleminin de sevgilisi oluyordu. Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamış, Mustafa Kemalli görsel şovu yapmış, dünyaya Gazze mesajı vermiş iki “süper kulüp” olarak dönüyorlardı memlekete.

Olmadı. Süper Kupa finali organizasyonu bu haliyle hem İsrail’in bölgedeki bütün çıkarlarına hizmet eden hem de her iki ülkenin eski ve yeni laiklerinin tepe tepe kullanacağı bir rezalete dönüştü/rüldü. “Kepazelik” desem, inanın o bile değil.

QOSHE - O stada Filistin bayrağıyla çıkılsaydı - İsmail Kılıçarslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

O stada Filistin bayrağıyla çıkılsaydı

236 23
31.12.2023

Önce alanı bir temizleyeyim kendi adıma.

Bu üç madde burada bir dursun.

Gelelim asıl derdime. Bu krizin aslında “çıkarılmış bir kriz” olduğunun ortaya çıktığını inkâra yeltenen kim varsa ya belge okumayı bilmiyordur ya da dümdüz kötü niyetlidir.

Son dakika tişört ve pankart talebi olunca Suud demiş ki “Çıkamazsın kardeşim. Benimle imzaladığın protokol buna müsaade etmiyor. Değil mi ki parayı ben veriyorum, düdüğü de ben çalacağım.”

Mesele bundan bir gram eksik de değil bir gram fazla da değil. Hem Suud’un kendilerine ateşleyeceği parayı cukkalama niyeti var başkanların hem de dayılık taslıyorlar bile isteye. Durum budur. Durum bu olmasaydı, TFF ile iki kulübün ortak açıklaması “Birtakım sorunlar oldu da ondan şey ettik, ekiki ekiki” şeklinde olmazdı. Adam gibi, kükreyen, “Krizse kriz ulan” tadında bir açıklama olurdu.

Şunun adını doğru düzgün........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play