Ekonomi yönetimi bir süreden bu yana enflasyonla mücadele kapsamında bir dezenflasyon programı uyguluyor. Bu programın görünen en termaelsac ayaklarından birisi ise politika faizinin yükseltilmesi. Bu kapsamda politika faizi oldukça kısa diyebileceğimiz bir zaman diliminde %8,5’ten %45’e kadar yükseltildi. Bu adım aynı zamanda kredi faizlerinin de artmasına neden oldu. Ancak kredi faizlerinin artırılması ile hedeflenen çıktılara ulaşmanın önünde önemli sorunlar var.

Kredi faizlerinin artırılmasında birincil amaç kredi talebinin azalmasıdır. Bu şekilde iç talebin yavaşlatılması gibi ikincil hedefe ulaşılmaya çalışılır. İç talep yavaşlamasının enflasyonla mücadeleye önemli katkı sağlayacağı değerlendirilir.

Ancak son verilere göre sıkılaştırma programı ile uyumlu olmayan bir kredi görünümü var. Bir önceki haftada bankacılık sektörünün kredi hacmi, 12 trilyon TL’yi aşmış durumda. Tüketici kredisi tutarı da 1 trilyon 538 milyar TL’yi geçti. Böylelikle (13 haftalık, yıllıklandırılmış ve kur etkisinden arındırılmış) tüketici kredisi büyümesi %22,6 oldu. Bu oran geçtiğimiz Kasım ayında %10,4 seviyesindeydi. Benzeri şekilde ticari kredi büyümesi de %16,1 oldu. Ağustos’ta bu oran sadece %1,7’ydi.

Üstelik tüm bu ticari kredi büyümesi ticari kredi faizlerinin son 21 yılın zirvesine çıktığı hafta gerçekleşti. Hal böyle olunca son dönemdeki sıkılaştırma programı ile uyumlu olmayan bir kredi talebinin halen devam ettiğini görüyoruz. Bu durum bize parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini sorgulatıyor. Özellikle mevduat faizinin geldiği seviyenin iç talebi kısmaya yönelik yeterli olup olmadığı önemli bir tartışma konusu. Zira Merkez Bankası’nın rezerv stratejisi kapsamında kullandığı swapların bankalarındaki TL likiditesini halen yüksek tutması işleri zorlaştırıyor.

Öte yandan Kur Korumalı Mevduat’tan çıkış ise bir süredir yavaşlıyor. Hatta Döviz Dönüşüm KKM müşterilerinin dönüşlerde daha yoğunluklu olarak döviz talep etmesi DTH’lara (Döviz Tevdiat Hesapları) yansıyor. Bu durum başka bir sorunu da beraberinde getiriyor. Bankalardaki döviz talebi artınca kuru belirli bir artış oranında tutabilmek için Merkez Bankası devreye girmek zorunda kalıyor ve rezerv kullanıyor. Rezerv kullanımı neticesinde de bankanın rezervlerinde azalma meydana geliyor. Son verilere göre Merkez Bankası brüt rezervlerindeki erime son 7 haftada 10 milyar doları aşmış durumda.

Özetle son dönemdeki kredi gelişmelerinin ekonomi yönetiminin istediği gibi şekillenmediğini gözlemliyoruz. Bu bakımdan önümüzdeki günlerde ilave sıkılaştırma adımları ve parasal aktarım mekanizmasını güçlendirecek uygulamaların devreye alınacağını öngörebiliriz.

QOSHE - Kredi gelişmeleri sıkılaşma süreci ile neden uyumlu değil? - Levent Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kredi gelişmeleri sıkılaşma süreci ile neden uyumlu değil?

14 13
17.02.2024

Ekonomi yönetimi bir süreden bu yana enflasyonla mücadele kapsamında bir dezenflasyon programı uyguluyor. Bu programın görünen en termaelsac ayaklarından birisi ise politika faizinin yükseltilmesi. Bu kapsamda politika faizi oldukça kısa diyebileceğimiz bir zaman diliminde %8,5’ten E’e kadar yükseltildi. Bu adım aynı zamanda kredi faizlerinin de artmasına neden oldu. Ancak kredi faizlerinin artırılması ile hedeflenen çıktılara ulaşmanın önünde önemli sorunlar var.

Kredi faizlerinin artırılmasında birincil amaç kredi talebinin azalmasıdır. Bu şekilde iç talebin yavaşlatılması gibi ikincil hedefe ulaşılmaya çalışılır. İç talep yavaşlamasının enflasyonla mücadeleye önemli katkı sağlayacağı değerlendirilir.

Ancak son verilere göre sıkılaştırma programı ile uyumlu olmayan bir kredi görünümü var. Bir önceki haftada bankacılık sektörünün kredi hacmi, 12 trilyon TL’yi........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play