Hakikaten de bir bu eksikti.

İmamın Kürtlüğü, Kaymakamın Türklüğü üzerine oturan bir tartışmanın zararını görmeyecek kadar siyasal körlüğe sahip olanlar olayı bir de ülkücülük zeminine çekmeye başladılar.

İmam, şehitlerimize dua okumayan PKK’lı veya PKK yancısı bir Kürt, Kaymakam ise şehitlerimize dua okumaktan kaçınan İmama haddini bildiren ülkücü Kaymakam kulvarına yerleştirilince haliyle “hain-kahraman” denklemi ortaya çıkıyor.

İmam, AK Parti’yi destekleyen bir sendikamızın üyesi olunca sendika hiddetle ve şiddetle tepki koyuyor.

Sendikanın iddiası, Kaymakam’ın caminin içinde İmamı darp ettiği yönünde. Sendika adına yapılan açıklamanın dili çok hiddetli ve şiddetli olunca, dahası İçişleri Bakanı’nı göreve çağıran buyurgan bir ton taşıyınca olay bu kez Kaymakam’a sahip çıkıp İmamı ve sendikayı yerden yere vuran bir yeni mecranın açılmasına yol açtı.

Mesele “Ülkücü Kaymakam” üzerinden iyice köpürtülüp “Kürt İmam” vurgusu da öne çıkartılınca bu kez mesele “Türklük-Kürtlük” gibi son derece zararlı bir boyuta savruldu.

Sosyal medyada Kaymakam’ı destekleyenler ile Kaymakam’ı eleştirenler sıra sıra boy göstermeye başladı.

Herkes kendi pozisyonunu gösterme ihtiyacı hissetti.

İçişleri Bakanımız değerli Ali Yerlikaya gerekli açıklamayı yaptığı halde sendika yetkililerinin yanı sıra bir kısım vali ve kaymakamlarımızın da sosyal medya hesapları üzerinden birbirleriyle adeta hesaplaşma yarışına girişmeleri pek bir manidar!

Çok sert ve kırıcı söylemler havada uçuşmaya başladı.

“Kürt imamlar ülkücü Kaymakam tarafından darp edilen İmamı ziyaret etti” haberleri tedavüle sokuldu.

“Ülkücü Kaymakam olmaz mı? Bal gibi olur. Keşke kafasını kırsaydı” yorumları gündeme oturdu.

Ve birden mesele “Kürtlük-Türklük” eksenine böylece oturtuluverdi.

Olacak şey değil!

Ama hepimizin sayesinde oldu bu.

Ben kimin haklı-kimin haksız olduğundan bağımsız bir şey söylüyorum: Hepimizin katkısıyla ortaya çıkan bu sonuç tamamen yanlış ve tehlikeli bir mecraya sürüklenmek isteniyor. Evvela bunun önünü almak gerekirken hâlâ tarafların birbirlerine tahkir ve tezyif içeren sözlerle yüklenmeleri Allah aşkına söyler misiniz kimin yararınadır?

Biraz sakin olalım.

Öfkemizi aklımızla kontrol edelim.

Olaya serinkanlı bakalım.

Olay nedir?

Bir imam, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde cuma hutbesinde şehitlerimizle ilgili bölümü okumuyor.

Kasten okumadıysa affedilmez bir hata.

Burada kasıt mı var, PKK korkusu mu var, PKK sempatizanlığı mı var bilmiyoruz.

Çünkü bizler o İmamı tanımıyoruz. O İmamı tanımadan bilmeden hakkında konuşmamız yanlış.

Ama niyetini bilmediğimiz halde eylemini eleştiririz elbet. Şehitlerimize rahmet dilenen o cümleleri okumaması, eleştirinin ötesinde bir tepkiyi hak ediyor.

Kaymakam’ımızın gösterdiği tepki bu açıdan doğru bir tepkidir. Ama bu tepki darp diye tanımlanan fiziki bir müdahaleye dönüştü mü dönüşmedi mi, dönüştüyse nasıl dönüştü bilmiyoruz. Yani olayın oluş şekli ve ayrıntıları tarafımızca bilinmiyor. Karşılıklı sözlü bir sataşma esnasında itiş kakış oldu mu olmadı mı, bilmediğimiz ayrıntılar bunlar. Bunu bilmediğimiz halde Kaymakam’ımızın, yapmışsa bile iyi yapmıştır biçiminde sahiplenilmesi, hukuk devleti açısından kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

Sonuçta nahoş bir durum olduğu aşikâr.

AK Parti’ye yakınlığıyla bilinen sendika üyesi İmam, anlam veremediğim biçimde şehitlerimizle ilgili bölümü atlıyor, Kaymakam’ımız da buna haklı olarak tepki gösteriyor.

İmamın bu tavrı nahoş, sonrasında medyaya yansıyan iddialar da nahoş ötesi.

Doğruluğunu-yanlışlığını bilmeden “Türklük-Kürtlük” veya “Ülkücülük” meselesi üzerinden pozisyon alıp kavgayı başka mecralara taşımak da ziyadesiyle can sıkıcı.

Sosyal medya mecralarında birbirimize sarf ettiğimiz o çirkin sözleri okuduğumda düşündüm: Bu neyin kavgasıdır? Birbirimize karşı bu kıyıcı dilin asıl sebebi nedir?

Sendika adına yapılan açıklamalardaki tahkir ve tezyif edici dil ile topyekûn sendika üzerinden aynı yolda yürüdüğümüz kardeşlerimizi dışlayıp hasımlaştıran dil, sorarım size en fazla kimi sevindirmiştir?

Soruşturma açılmıştır. Kim haklı-kim haksız, kim yanlış ve kusurlu ortaya çıkacaktır. Soruşturmayı yürüten Diyanet İşleri Başkanlığımız ile İçişleri Bakanlığımız elbette hukuk içinde gerekeni yapacaktır. Hiç kimsenin şu veya bu aidiyetinden ötürü bir imtiyazı olamaz.

Sabredip beklemek varken bu olay üzerinden birbirimizi kırıp dökmemizin, birbirimizi hasımlaştırmamızın, birbirimize karşı kıyıcı ve kırıcı bir dil kullanmamızın günün sonunda bize ne faydası vardır, mücadelemize ne yararı vardır?

Birbirimize güç yetirmeye veya gücümüzü birbirimize karşı kullanmaya kalkışırsak halimiz nice olur?

Yapmayın dostlar!

Öfkelerimizi terbiye etmek yakışır bize.

Günün sonunda birbirimizin yüzüne bakacağız. Davası ve kıblesi bir olanlara bu düşmanlık dili yakışıyor mu?

Bütün taraflara çağrımdır: Birbirimize karşı kullandığımız kıyıcı ve kırıcı kelimelerden dolayı birbirimizden özür dileme erdemliliğinde bulunalım. Sonra bir araya gelip önyargısız birbirimizi dinleyelim. Kimin yanlışı ve kusuru varsa hep birlikte onu düzeltme yoluna gidelim.

Bunu yapmazsak vebal altına gireriz ve birbirimize kaybettiririz.

Gün birbirimize parmak sallama, güç gösterme veya birbirimizle bilek güreşi yapma günü değildir.

Görmüyor musunuz olayı hangi mecralara o birileri nasıl taşımak istiyor?

“Kürt İmam, Türk Kaymakam”, “PKK yanlısı Kürt İmam-Ülkücü Kaymakam” denklemine oturtup bu kavgayı başka mecralara çekmeye çalışanların değirmenine su taşıyan hiç kimsenin iyi niyetine inananlardan olmayız. Dahası, hiç kimsenin küçük iktidar kavgalarının da tarafı olup büyük davamıza zarar verenlerden olmayız, biline!

Mülki amirlerin kendilerini “Ülkücü”, “AK Partili”, “CHP’li” olarak tanımlamaları ne kadar yanlışsa, bu siyasi aidiyetlerini belirgin kılan uygulamalarda bulunmaları da bir o kadar yanlıştır.

Bir vali ve kaymakam “ülkücü” olabilir ama “ülkücü” olduğunu her önüne gelene anlatma gereği duymaz. İdeolojik ve siyasi aidiyetine vurgu yapmaz, o doğrultuda tarafgirlik anlamına gelen iş ve işlemlerde bulunmaz. Çünkü vali ve kaymakam mülki amir sıfatıyla herkesin valisi ve kaymakamıdır.

Kamu görevi ifa edenlerin tüm aidiyetleri kucaklayan bir konumda olmaları ve kendi aidiyetlerini kendilerine saklamaları gerektiğini söylemeye bile gerek yok.

Vatandaşlarımızın devlete olan aidiyet duygusunu siyasi aidiyetlerimiz ve işlemlerimiz üzerinden tahrip edersek devletimizin bekasına ve milletimizin birliğine zarar vermiş oluruz.

Biz bir “parti devleti” değiliz, unutmayalım.

QOSHE - Bir bu eksikti: Kürt imam, Türk kaymakam! - Mehmet Metiner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir bu eksikti: Kürt imam, Türk kaymakam!

78 5
23.01.2024

Hakikaten de bir bu eksikti.

İmamın Kürtlüğü, Kaymakamın Türklüğü üzerine oturan bir tartışmanın zararını görmeyecek kadar siyasal körlüğe sahip olanlar olayı bir de ülkücülük zeminine çekmeye başladılar.

İmam, şehitlerimize dua okumayan PKK’lı veya PKK yancısı bir Kürt, Kaymakam ise şehitlerimize dua okumaktan kaçınan İmama haddini bildiren ülkücü Kaymakam kulvarına yerleştirilince haliyle “hain-kahraman” denklemi ortaya çıkıyor.

İmam, AK Parti’yi destekleyen bir sendikamızın üyesi olunca sendika hiddetle ve şiddetle tepki koyuyor.

Sendikanın iddiası, Kaymakam’ın caminin içinde İmamı darp ettiği yönünde. Sendika adına yapılan açıklamanın dili çok hiddetli ve şiddetli olunca, dahası İçişleri Bakanı’nı göreve çağıran buyurgan bir ton taşıyınca olay bu kez Kaymakam’a sahip çıkıp İmamı ve sendikayı yerden yere vuran bir yeni mecranın açılmasına yol açtı.

Mesele “Ülkücü Kaymakam” üzerinden iyice köpürtülüp “Kürt İmam” vurgusu da öne çıkartılınca bu kez mesele “Türklük-Kürtlük” gibi son derece zararlı bir boyuta savruldu.

Sosyal medyada Kaymakam’ı destekleyenler ile Kaymakam’ı eleştirenler sıra sıra boy göstermeye başladı.

Herkes kendi pozisyonunu gösterme ihtiyacı hissetti.

İçişleri Bakanımız değerli Ali Yerlikaya gerekli açıklamayı yaptığı halde sendika yetkililerinin yanı sıra bir kısım vali ve kaymakamlarımızın da sosyal medya hesapları üzerinden birbirleriyle adeta hesaplaşma yarışına girişmeleri pek bir manidar!

Çok sert ve kırıcı söylemler havada uçuşmaya başladı.

“Kürt imamlar ülkücü Kaymakam tarafından darp edilen İmamı ziyaret etti” haberleri tedavüle sokuldu.

“Ülkücü Kaymakam olmaz mı? Bal gibi olur. Keşke kafasını kırsaydı” yorumları gündeme oturdu.

Ve birden mesele “Kürtlük-Türklük” eksenine böylece oturtuluverdi.

Olacak şey değil!

Ama hepimizin sayesinde oldu bu.

Ben kimin haklı-kimin haksız olduğundan bağımsız bir şey söylüyorum: Hepimizin katkısıyla ortaya çıkan bu sonuç tamamen yanlış ve tehlikeli bir mecraya sürüklenmek isteniyor. Evvela bunun önünü almak gerekirken hâlâ tarafların birbirlerine tahkir ve tezyif içeren sözlerle yüklenmeleri Allah aşkına söyler misiniz kimin yararınadır?

Biraz........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play