Söylenecek söz çok bu bahiste.

Geçmişte yapılan hataların benzerlerini bugünlerde yaparsak siyasi yıkımların dışında asıl beka duvarımızda derin yarıklar oluştururuz.

Türkiye Kürtlerinin aidiyet ve sadakat duygularını örseleyecek söz ve davranışlardan herkes kaçınmalıdır.

Kürtler bu ülkenin misafiri değildir; asli sahibidir.

Kürtlerin ana dili olan Kürtçe, tıpkı Türkçe gibi azizdir.

Resmi dil tartışmaları üzerinden Kürtçe’yi dışlayan söylemler, Kürtlerin öteki olarak görüldüğü algısını oluşturur ki bu telafisi zor duygusal kopuşlara yol açar.

Bundan da PKK ve partisi nemalanır.

Defalarca söyledik.

Şimdi bir kez daha söyleyelim:

Türkçe sadece bizim resmi dilimiz değildir. Aynı zamanda bu ülkede yaşayan herkesi/hepimizi ortaklaştıran ana dilimizdir.

Türkçe’yi sadece etnik Türklerin dili olarak görmek ve göstermek, bu saatten sonra Türkçe’yi anlamından ve kapsayıcılığından kopartır.

Türkçe’ye etnik dil muamelesi yapmak veya millet tarifimizi etnikçi temele oturtmak, Türkçe’ye de Türk’e de yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Bu bakış açısı beka sorununa yol açar.

Türkçe’mizin tek resmi dil olması, Kürtçe’nin ve diğer dillerimizin kamusal alandan sürülmesi gibi bir sonuca dönüştürülürse, işte o vakit Türkiye Kürtlerinin kendi devletine ve ülkesine duyduğu aidiyet ve sadakat bağı darbelenmiş olur.

Bunu kim ki Türk ve Türkçe adına yaparsa Türk’e de Türkçemize de yazık etmiş olur.

Türkiye Kürtlerinin sesi olalım ve sorunlarının çözümünde öncü rol oynayalım diye kurduğumuz Demokrasi ve Birlik Derneği adına defalarca söylediğim bir şeyi yeri gelmişken bir kez daha burada önemle hatırlatmak isterim: Evet resmi dilimiz tek olsun. Ama Türkçe’miz devletimizin okullarında nasıl öğretiliyorsa Kürtçe’miz de, diğer dillerimiz de öyle öğretilsin. Bu ülkenin bütün dillerini kendinden bilip gelişip serpilmesine zemin sağlayan bir eğitim-öğretim anlayışımız olsun. Çünkü devlet, hepimizin devletidir çünkü.

Bu anadilde eğitim talebi değil, ana dilin öğretimi talebidir. Haklı ve meşru bir taleptir.

Devlete ve ülkeye aidiyet bilinci hepimizi tek millet kılar. Etnik farklılıklarımız ne olursa olsun. Millet tanımımızı yalnızca bir etnik aidiyetle sınırlarsak, yani Türk milleti tanımını, farklı etnik aidiyetlerin inkarı temeline oturtursak, tek devlet, tek vatan ve tek millet bilincimizi paramparça ederiz. İyi ki devletimiz katında benimsenen millet tanımı, ırkçı bir tanım değil. Vatandaşlık tanımı da etnikçi değil.

Farklı etnik aidiyetlerin kabulü sözde değil özde olursa anlam ifade eder.

Özde kabul ne demektir?

Kendinden bilmektir.

Dışlamamaktır.

Farklılığın kendi özgürce geliştirmesine imkan tanımaktır.

Kendin için ne istiyorsan başkaları için de onu istemektir.

Bu bağlamda Kürtçe’nin tıpkı Türkçe gibi gelişip serpilmesini sağlamaktır.

Lütufta bulunuluyor-muşcasına, “Şu üniversitede Kürt dili ve edebiyatı bölümleri var ya, daha ne istiyorlar!” türünden verilen cevaplar, farkında olmadan Türkiye Kürtlerinin aidiyet bilincini örseleme sonucunu getirir.

Kimse bu ülkede kendimi hak verme veya lütufta bulunma makamında görmesin.

Hepimiz bir tarağın dişleri gibi eşitiz.

Hiç birimizin bir diğerine üstünlüğü yoktur.

Türkçe ile Kürtçe’yi eşitlik temelinde birleyen, Türk’le Kürdü aynı iman ve vatandaşlık ekseninde birleştiren bir anlayış devlet, ülke ve millet birliğimizin çimentosunu oluşturur.

Terörle mücadelede olumlu sonuçların alındığı ve Cumhurbaşkanımızın geçmişte attığı inkarı ve asimilasyonu sonlandıran o devrimci adımlar sayesinde artık PKK’nın siyasi partisinin gücünü siyaseten yitirmeye başladığı bir dönemde, Türkiye Kürtlerini terör örgütünün partisinin kucağına itecek söylemlerden özellikle kaçınmak gerekir.

Doğru: Tarihte yaşanmış üzücü olaylar var. Karşılıklı yaşanmış acılar var.

Bu acıları ortaklaştıracak birleştirici bir dile ihtiyacımız var.

Karşılıklı korkularımız var. Haklı veya haksız. Gün haklı-haksız korkularımız üzerinden birbirimize laf söyleme günü değil.

O yaşanmışlıklardan her birimiz ders çıkartarak bir daha hiç bir şekilde benzer acıların yaşanmayacağı bir Türkiye’nin inşa sürecine hep birlikte katkı sağlayacak bir anlayışta olmalıyız asıl.

Korkularımızı giderecek söz ve davranışlarda bulunmak hepimize düşer. Karşılıklı adımlar atarak ancak bunu yapabiliriz. Bunu ancak zihnimizi değiştirerek yapabiliriz.

Gün acılarımızı yarıştırma günü değildir.

Korkularımız üzerinden haklı-haksız tartışmalarını derinleştirerek yeni korkular üretme günü değildir.

Böyle yaparsak kendimize de ülkemize de yazık etmiş oluruz.

Sorarım size: Birbirimizle kazanmak ve birbirimize kazandırmak varken birbirimizden kopup birbirimize kaybettirmek hangi akla hizmettir?

Bilelim ki dışlayıcı her nazar ve ötekileştirici her dil, husumetlerin çoğalmasına, korku duvarlarının yükselmesine sebebiyet verir.

Gün, birbirimizle kendimizi çoğaltma günüdür, eksiltme günü değil.

Tarihsel hadiselerin günümüze bir kavga nedeni olarak taşınmasından her birimiz özenle kaçınmalıyız.

Tarihsel olaylar etrafında oluşmuş karşılıklı hassasiyetleri gözeten, varsa yanlışlar buna özenle dikkat çeken, ama benzer yanlışların yapılmaması için yeni bir anlayış zeminini oluşturmaya çalışan bir yerde konumlandırmalıyız kendimizi.

Tavsiyem budur.

Gayrısı bizi birbirimizle hasımlaştırmak isteyenlerin oyununa gelmek anlamına gelir.

Bunu birbirimize yapmayalım.

Bunu ülkemize yapmayalım.

Millet olarak birliğimiz bozulursa, tam da bu kritik süreçte pusuda bekleyenleri sevindirmiş oluruz.

Bu ülkenin Kürdü olmaktan onur ve gurur duyan bir kardeşiniz olarak hepinizden ricamdır: Bu söylediklerimi anlayın, bu hassasiyet temelinde dediklerimi not edin, gereği doğrultusunda adım atın! İşte o zaman göreceksiniz ki Türkiye Kürtlerini kendi devletinin ve ülkesinin karşısına dikmek isteyenlerin oyununu boşa çıkartmış olursunuz.

Bir kez daha hatırlatarak noktalayayım: Lütfen Türkiye Kürtlerinin bu seçimlerde terör örgütünün partisine yönelmesine sebebiyet verecek söz ve davranışlardan kaçının.

Unutmayalım ki bu bir siyaset meselesi değil, beka meselesidir.

Umarım bir Kürt kardeşiniz olarak hassasiyetimi doğru anlar ve bu bahiste dediklerimi hepimize kaybettirecek başka siyasi polemik alanlarına çekmezsiniz.

Dediklerim kimseye cevap niteliği taşımadığı gibi kimseyle didişmeyi de zinhar amaçlamamaktadır.

Benimkisi herkes/hepimiz için yararlı olduğuna inandığım öneri ve uyarılardan ibarettir, biline!

QOSHE - Türkiye Kürtlerini PKK’nın siyasi partisine itmeyiniz… - Mehmet Metiner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Türkiye Kürtlerini PKK’nın siyasi partisine itmeyiniz…

58 0
19.12.2023

Söylenecek söz çok bu bahiste.

Geçmişte yapılan hataların benzerlerini bugünlerde yaparsak siyasi yıkımların dışında asıl beka duvarımızda derin yarıklar oluştururuz.

Türkiye Kürtlerinin aidiyet ve sadakat duygularını örseleyecek söz ve davranışlardan herkes kaçınmalıdır.

Kürtler bu ülkenin misafiri değildir; asli sahibidir.

Kürtlerin ana dili olan Kürtçe, tıpkı Türkçe gibi azizdir.

Resmi dil tartışmaları üzerinden Kürtçe’yi dışlayan söylemler, Kürtlerin öteki olarak görüldüğü algısını oluşturur ki bu telafisi zor duygusal kopuşlara yol açar.

Bundan da PKK ve partisi nemalanır.

Defalarca söyledik.

Şimdi bir kez daha söyleyelim:

Türkçe sadece bizim resmi dilimiz değildir. Aynı zamanda bu ülkede yaşayan herkesi/hepimizi ortaklaştıran ana dilimizdir.

Türkçe’yi sadece etnik Türklerin dili olarak görmek ve göstermek, bu saatten sonra Türkçe’yi anlamından ve kapsayıcılığından kopartır.

Türkçe’ye etnik dil muamelesi yapmak veya millet tarifimizi etnikçi temele oturtmak, Türkçe’ye de Türk’e de yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Bu bakış açısı beka sorununa yol açar.

Türkçe’mizin tek resmi dil olması, Kürtçe’nin ve diğer dillerimizin kamusal alandan sürülmesi gibi bir sonuca dönüştürülürse, işte o vakit Türkiye Kürtlerinin kendi devletine ve ülkesine duyduğu aidiyet ve sadakat bağı darbelenmiş olur.

Bunu kim ki Türk ve Türkçe adına yaparsa Türk’e de Türkçemize de yazık etmiş olur.

Türkiye Kürtlerinin sesi olalım ve sorunlarının çözümünde öncü rol oynayalım diye kurduğumuz Demokrasi ve Birlik Derneği adına defalarca söylediğim bir şeyi yeri gelmişken bir kez daha burada önemle hatırlatmak isterim: Evet resmi dilimiz tek olsun. Ama Türkçe’miz devletimizin okullarında nasıl öğretiliyorsa Kürtçe’miz de, diğer dillerimiz de öyle öğretilsin. Bu ülkenin bütün dillerini kendinden bilip gelişip serpilmesine zemin sağlayan bir eğitim-öğretim anlayışımız olsun. Çünkü devlet, hepimizin devletidir çünkü.

Bu anadilde eğitim talebi değil, ana dilin öğretimi talebidir. Haklı ve meşru bir taleptir.

Devlete ve ülkeye aidiyet bilinci hepimizi tek millet kılar. Etnik farklılıklarımız ne olursa........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play