Para her ne kadar bir metal yığını ya da kâğıt parçası olarak hayatımıza girmiş olsa da duygusal yükü ağır olan bir varlık. Derin bir sosyal ve kültürel bağlamın bir tezahürü aslında.

Parayı ilk kim buldu sorusunun yanıtı milattan önceden kim kaybetmiş ki biz bulalım yanıtına kadar geniş bir tarihsel ve mizahi serüven içeriyor.

Tarihsel süreç içerisinde takas ekonomisinden başlayıp dijital para ve kripto paralara, elektronik para transferleri sistemine evrilmiş bir etkileşim bütününden bahsediyoruz.

İnternet kullanımının yaygınlaşması, kuşaklar arasındaki dijitalleşme eğiliminin giderek benzeşmesi, bankacılık sisteminin hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmasıyla bugün daha çok duygusal anılar biriktiriyoruz

. Hep mi kazanıyoruz hayır,

ama kısa yoldan köşeyi dönme, hipotenüsü kullanma arzusu

hiç bırakmıyor peşimizi.


BANKALAR MI YASTIK ALTI MI?

Diyelim ki parayı bulduk, bunu nasıl değerlendiriyoruz. Ya da ilk aklımıza gelen finansal yatırım aracı ne diye sorsak? Biraz terminolojik oldu ama

toplum olarak en çok ilgi gösterdiğimiz getiri ya da tasarruf aracı altın. Kuşak ayırmaksızın toplum olarak altına bir başka sevdalıyız.

Tam ölçülememekle birlikte yastık altında, çeyiz sandıklarında, evin en güzel köşesini süsleyen vitrinlerde

beş tona yakın fiziki altın, yani 300 milyar doların üzerinden altın rezervi var. Merkez Bankasının bugün altın rezervi 48 milyar dolar.

Varın gerisini siz düşünün.

Bankacılık sektörü her ne kadar dijitalleşme yönünde adım atmış olsa da, altın hesapları üzerinden vatandaşın dikkatini çekmiş olsa da vatandaş yastık altından vazgeçmiyor. Genetik kodların yanı sıra sistem ile arasındaki güven ve sadakat ilişkisinin henüz tesis edilemediğine inanıyor.


NEDEN ALTIN

Enflasyon karşısında ve kriz dönemlerinde altın vatandaş için güvenli bir liman olma özelliğini sürdürüyor.

Enflasyonist süreçte bazen kredi çekerek, bazen nakit avans kullanarak bazen masumane fiyatları düştüğü için fırsat alımı yaptık. Ama rasyonel ama irrasyonel biz bu altına sevdalandık

. Getiri düzeylerine baktığımızda da 2023 yılında nominal getirisi enflasyonun üzerinde gerçekleşen bir varlıktan söz ediyoruz.

Külçe altın geçtiğimiz yıl 79.97 getiri sağlamış. Döviz, BİST 100, mevduat faizi, devlet iç borçlanma senetleri ile mukayese edildiğinde yıllık getiri olarak açık ara önde. Tek rakibinin kripto para piyasası araçları olduğu dikkat çekiyor.

Altın ithalatının kaynağında vatandaşın talebinin de olduğu düşünülürse cari dengede ortaya çıkardığı olumsuz etki ortada. Bunu altın ithalatını kısıtlayarak ya da normalleştirerek çözebilir miyiz, orası biraz tartışmalı.

Nasıl ki faiz tek başına talebi dengelemede ve dizginlemede tek başına yeterli bir argüman değil, altın ithalatını kısıtlamaya yönelik adımlar da yeterli olmayacaktır.

Çünkü Hazine ve Maliye Bakanı Haziran 2014’de aynı vurguyu yapmış ama on yıl geçmesine rağmen vatandaşın altın talebinde bir dengelenme olmamış.

Enflasyonla mücadelede de vatandaşın tasarruf tercihlerinde de davranışsal eğilimlerin neden ve sonuçlarının iyi irdelenmesi gerekiyor.

Neden mevduat faizleri cazipken halen daha altın ve dövize talep var? Faiz hassasiyeti olan kişi ya da kişilerin güçlü bir alternatifleri var mı? Dijitalleşen ama bir türlü fiziki varlıklardan vazgeçmeyen vatandaşı bu davranışa iten unsurlar neler?

Yeni, güçlü Türk lirasına dayalı altın lira eğilimleri değiştirir mi?

Sayısını ve kapsamını artıracağımız onca soru...

Nominal olarak altından %80’e, BIST 100’den % 15’e -ki 2024 yılının ilk ay performansı dikkat çekici-, dövizden %60’a, kripto piyasalardan %100’e yakın getiri sağlamış vatandaş bu geleneksel ve yenilikçi tasarruf araçları arasına sıkışmış durumda.

Özellikle finansal sisteme entegre olmayan altın ve döviz varlıklarının, kripto varlıkların piyasaya entegre edilmesi fiyat baskılarının da hafiflemesi için bu kadar önemli iken.

Elbette bir yatırım tavsiyesi değil ama vatandaş olarak biz, yeni yılda da güçlü bir alternatif olmadıkça, var olan alternatifler yeterince tanıtılmadıkça, mevduat faizleri yerine altın ve dövize olan eğilimimizi sürdüreceğe benziyoruz.

Son on yıllarda deneyimlenen fayda vatandaş için altın ve dövizi yıkılmaz kale pozisyonuna getirmiş durumda.

Bizde altın, kısır günlerinde dedikodunun değil istihbarat paylaşımlarının vazgeçilmez enstrümanıdır.

#Ekonomi

#Enflasyon

#Özgür Bayram Soylu

QOSHE - Diyelim ki parayı bulduk, ya sonra? - Özgür Bayram Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Diyelim ki parayı bulduk, ya sonra?

7 1
03.02.2024

Para her ne kadar bir metal yığını ya da kâğıt parçası olarak hayatımıza girmiş olsa da duygusal yükü ağır olan bir varlık. Derin bir sosyal ve kültürel bağlamın bir tezahürü aslında.

Parayı ilk kim buldu sorusunun yanıtı milattan önceden kim kaybetmiş ki biz bulalım yanıtına kadar geniş bir tarihsel ve mizahi serüven içeriyor.

Tarihsel süreç içerisinde takas ekonomisinden başlayıp dijital para ve kripto paralara, elektronik para transferleri sistemine evrilmiş bir etkileşim bütününden bahsediyoruz.

İnternet kullanımının yaygınlaşması, kuşaklar arasındaki dijitalleşme eğiliminin giderek benzeşmesi, bankacılık sisteminin hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmasıyla bugün daha çok duygusal anılar biriktiriyoruz

. Hep mi kazanıyoruz hayır,

ama kısa yoldan köşeyi dönme, hipotenüsü kullanma arzusu

hiç bırakmıyor peşimizi.


BANKALAR MI YASTIK ALTI MI?

Diyelim ki parayı bulduk, bunu nasıl değerlendiriyoruz. Ya da ilk aklımıza gelen finansal yatırım aracı ne diye sorsak? Biraz terminolojik oldu ama

toplum olarak en çok ilgi gösterdiğimiz getiri ya da tasarruf aracı altın. Kuşak ayırmaksızın toplum olarak altına bir başka sevdalıyız.

Tam ölçülememekle birlikte yastık altında, çeyiz sandıklarında, evin en güzel köşesini süsleyen vitrinlerde

beş tona yakın fiziki altın, yani 300 milyar doların üzerinden altın rezervi var. Merkez Bankasının bugün altın rezervi 48 milyar dolar.

Varın gerisini siz düşünün.

Bankacılık........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play