İsrail, İngiltere’nin Filistin’deki himaye yönetimi altında yaklaşık otuz yıllık bir dönemde kuruldu. Bu, İsrail’in İngiltere’ye ne kadar bağımlı olduğunun bir göstergesidir. Her ne kadar İngiltere’nin Filistin’i İsrail’e bırakıp gittiği günlerde bir baskından ve patlamadan söz edilse de bu, İngiltere ile Siyonistler arasında sorun değildi. Artık ABD, Ortadoğu’da varlık göstermeye başlamıştı. Coğrafya İngiltere’den sonra ABD eliyle yeniden biçimlendirilecekti. Bu tarihten sonra Anglosakson dünyayı ve Avrupa’yı bilgilendirecek Ortadoğu uzmanlarının yani oryantalistlerin çoğunun Siyonistler arasından çıkması da tesadüf değildir. Avrupalıların uygarlaştırma görevini omuzladığını söyleyen Rudyard Kipling’den Avrupa’ya teşekkür borcunu gündeme getiren Ernest Gellner’e uzanan çizgi devamlılığı gösterir.

Yeni oryantalistler eskilerden hiç de farklı değildi. Bu yeni dönemde de uygarlaştırma görevi bir inanç olarak varlığını sürdürmüştür. Filistinli Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Edward Said’in “Oryantalizm” adlı kitabı 1980’lerde oryantalist külliyatın “iktidarını” sarstığında bunun sosyal bilimlerde devrim etkisi meydana getireceğini içeriden bakanlar görebiliyordu. Gelişmeler sorunun iktidarın sarsılmasıyla sınırlı olmadığını göstermişti. Evet, entelektüel itirazı güçlü kılan fiilî bir durum vardı ve özellikle siyasî anlamda çok güçlü yeni kimlikler ortaya çıkıyordu. Devrin “büyük” oryantalistlerinin Edward Said’e dünyayı dar etmelerinin sebebini sadece “Oryantalizm”de aramamak gerekir.

Yeni dönem oryantalistlerinin ağırlıklı olarak Siyonistlerden oluştuğunu ifade ettik. Bunların çok önemli bir kısmı tetikçiydi. 1990’larda ABD’de hâkim bir konuma yükselen yeni muhafazakârlar (neocon) bu tetikçilerden oluşmuştu. Bu grup ABD’de siyasî hayatı baştan aşağıya yeniden şekillendirdi. Anglosaksonlar neoconlar öncülüğünde İslam dünyasına savaş açtı.

Neocon oryantalistlerle aynı hizada durmayanlar elbette vardı. Bernard Lewis ve Ernest Gellner gibi Anglosakson oryantalizminin güçlü temsilcileri farklı bir gruptandır. Onlar biraz daha eski döneme yakındı. İtibarları da oradan geliyordu. Bu kategoriye dâhil olanlar Türkiye’de de çok şöhretliydi. Edward Said’in oryantalizm eleştirisine yöneltilen itirazlarda asıl dikkat çekici olan da onların eski dönem ile bağlarıydı. Bu bağ da 19. yüzyıl oryantalistlerinin mirasıydı. Özellikle Gellner, dünyanın geri kalanının Avrupa kolonyalizmine borçlu olduğunu söylerken bu bağı vurgulamıştır. Fakat bu borcun mahiyeti üzerinde durulmamıştır. Hâlbuki Gellner Avrupa’nın kolonyal hâkimiyeti ile dünyayı bir yerden alıp başka bir yere taşıdıklarını söylüyordu. Bernard Lewis de Gellner ile aynı cümleleri kurmuştur. Her iki oryantalistin söyledikleri üzerinde durulmadı. Dolayısıyla bu ifadelerin uygarlaştırma görevi ile bağı da fark edilmedi. Onlara göre büyük oryantalistlerin büyük eserleri sorgulanamayacak kadar değerliydi ve buradan hareketle teşekkürü hak ediyorlardı. Bu, sorgulanmaz bir hakikatti. Bu fikri, farklı düzeylerde benimseyenler haddinden fazladır. Onlara göre uygarlaştırma görevini yerine getirenler de teşekkürü hak ediyordu. Onlar bu görev sırasında Avrupa dışını mamur hâle getirmişlerdi.

Mehmet Akif’in medeniyet kavramına olumsuz yaklaşmasının ne anlama geldiğini tekrar sorgulamak gerekiyor. Akif, “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken zihninde sadece Çanakkale yoktu. İstiklal Marşı’nın yazıldığı günlerde yeniden ayağa kalkacağımıza dair inanç da doğmaktaydı.

Gazzelilerin son direnişinin başladığı günlerde Türkiye’de birdenbire Filistinliler topraklarını sattı da İsrail öyle kuruldu diye bağırıp çağıranların ortalığı kaplaması sıradan bir hadise miydi yoksa bunu mevcut otoriteyi kurtarma girişimi olarak mı görmek gerekiyordu? Otorite kavramının altını özellikle çiziyorum. Bir yüzyılda oluşmuş yeni otoriteyi elbette en geniş anlamda kullanıyorum. Bernard Lewis, Edward Said’i yaygara yapmakla suçladığında Batı otoritesinin sarsıldığını görmüştü. Oryantalist iktidar ile İsrail etrafında örülen koruma duvarı arasında doğrudan bir ilişki vardı. Nasıl olsa İsrail, Filistinlileri susturacaktı. Fakat hadiseler onların istediği gibi gelişmedi. Filistin yeni gerçekliğe bir daha ayna tuttu. Anglosaksonların kurduğu İsrail, büyük bir oryantalist projeydi ve çökmek üzereydi. Coğrafyayı mamur hâle getirmek için Filistinlileri ortadan kaldırmak istemişler fakat hedeflerine ulaşamamışlardı. Uygarlaştırma projesini bu sefer de tamamlayamadılar.

QOSHE - İsrail aynı zamanda oryantalist bir projeydi - Selçuk Türkyılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail aynı zamanda oryantalist bir projeydi

17 1
11.01.2024

İsrail, İngiltere’nin Filistin’deki himaye yönetimi altında yaklaşık otuz yıllık bir dönemde kuruldu. Bu, İsrail’in İngiltere’ye ne kadar bağımlı olduğunun bir göstergesidir. Her ne kadar İngiltere’nin Filistin’i İsrail’e bırakıp gittiği günlerde bir baskından ve patlamadan söz edilse de bu, İngiltere ile Siyonistler arasında sorun değildi. Artık ABD, Ortadoğu’da varlık göstermeye başlamıştı. Coğrafya İngiltere’den sonra ABD eliyle yeniden biçimlendirilecekti. Bu tarihten sonra Anglosakson dünyayı ve Avrupa’yı bilgilendirecek Ortadoğu uzmanlarının yani oryantalistlerin çoğunun Siyonistler arasından çıkması da tesadüf değildir. Avrupalıların uygarlaştırma görevini omuzladığını söyleyen Rudyard Kipling’den Avrupa’ya teşekkür borcunu gündeme getiren Ernest Gellner’e uzanan çizgi devamlılığı gösterir.

Yeni oryantalistler eskilerden hiç de farklı değildi. Bu yeni dönemde de uygarlaştırma görevi bir inanç olarak varlığını sürdürmüştür. Filistinli Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Edward Said’in “Oryantalizm” adlı kitabı 1980’lerde oryantalist külliyatın “iktidarını” sarstığında bunun sosyal bilimlerde devrim etkisi meydana getireceğini içeriden bakanlar görebiliyordu. Gelişmeler sorunun iktidarın sarsılmasıyla sınırlı olmadığını göstermişti. Evet, entelektüel itirazı güçlü kılan fiilî bir durum vardı ve özellikle siyasî anlamda çok güçlü yeni kimlikler ortaya çıkıyordu. Devrin “büyük” oryantalistlerinin Edward Said’e dünyayı dar........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play