Kuşkusuz hayatının bilinmeyen yönlerini aydınlatan çalışmalar zaman içinde ortaya çıkacaktır. Bu türden çalışmaların gelecek kuşaklar açısından önemini belirtmeye lüzum yok. Fakat ben bu yazıda Alev Alatlı’nın benim gibi seksenlerin dünyasında kendini bulmaya çalışanlar için ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışacağım. Bu dönemde kendini İslâmcı düşünce içinde keşfetmiş arkadaşlarımız vardı. Biz, İzmir’de kendini herhangi bir yere bağlı hissetmeyen bir grup üniversite öğrencisiydik. Elbette biz de uzun yola çıktığımızın farkındaydık. İlk keşfettiğim yazarlardan biri Cemil Meriç’ti. O da bir yere bağlı olmamakla övünüyordu. Meriç’i tanıdıktan sonra onun övgüyle bahsettiği yazarları tanımak ve büyük değer atfettiği eserleri okumak gibi sonu gelmez bir çabanın içerisinde bulduk kendimizi. Örneğin Ali Şeriati hakkında ilk kapsamlı yazıyı onun “Kırkambar” adlı eserinden okudum. “Göller Bölgesinde Yükselen Bir Ada” adlı bölümünde Ali Şeriati, “Bir Mücahidin Hayat Hikâyesi” başlığı altında anlatılmıştı. Pınar Yayınları Edward Said’in “Oryantalizm” adlı eserini kısa bir zaman önce yayımladığı için bu yazının bir karşılığı vardı. Meriç’in bu yazısından sonra “Oryantalizm”in yeni bir tercümesi yapıldı. Alev Alatlı’yı bu vesile ile tanıdım. Edward Said’in “Filistin’in Sorunu” ve “Haberlerin Ağında İslam” adlı kitaplarını çevirmişti. Yıllar sonra hem kendisinden hem de Cevat Özkaya’dan bu kitapların bilâ-bedel tercüme edildiğini öğrendik. Filistin bizi onunla buluşturdu.

Vefat haberini aldığımda Alev Alatlı’nın Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Edebiyat Ödülü 2014 Teşekkür Konuşmasını tekrar dinledim. O konuşmada Alev Alatlı, Ali Şeriati’den bahsetmiş. Hâlbuki bu konuşmayı dinlemiştim, unutmuşum, hayretler içinde kaldım. Cemil Meriç’le aralarındaki bağı bilmeyen yoktu fakat Ali Şeriati’yi iyi tanıdığını bilmiyordum. Demek ki aradaki bağ sadece Filistin meselesi değilmiş.

Sıraladığım isimler ve eserler en azından benim için yeni bir düşünme biçimine tekabül ediyordu. Belki de bu sebeple Aliya İzzetbegoviç’in “Doğu ve Batı Arasında İslam” kitabı tercüme edildiğinde büyük bir heyecanla okudum.

Alev Alatlı’nın, Türkiye’yi sarsan kitapları “Or’da Kimse Var mı” serisinden çıktı. Gerçi “Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?” ve “İşkenceci”yi okumuştuk fakat “Viva la Muerte” ve “Nuke Türkiye!” gerçekten sarsıcıydı. Özellikle David Pavloviç karakteri etrafında gelişen olayları anlatan “Nuke Türkiye!” anti-oryantalist bir gözle yeniden okunabilir. Türkiye bu seri ile onu tanıdı. Kuşkusuz aynı dönemde “Türkiye Günlüğü”nde çıkan makaleleri entelektüel yönünü ortaya koyuyordu ve bu makaleler en az edebî eserleri kadar değerliydi.

Yıllar içinde kimi konuların üzerine gittiğimde ehem mühim sıralaması yapıp yapmadığıma dair şüphe duyduğum anlar oldu. Elbette ben de zaman zaman okuduğum ve çok etkilendiğim eserlere tekrar bakıyorum. İşte o zaman derinden etkilendiğim fikir insanlarına ne kadar çok şey borçlu olduğumuzu tekrar fark ediyorum. Keşfettiğimiz şeylerin üzerine cesaretle gitmek de bundan sonra başlıyor. Ehem mühim sıralamasını yaparken bir yere dayanma ihtiyacı duymam belirlenmiş kalıpların dışına çıkmaktan kaynaklanıyordu. Bunu manevî bir dayanak olarak da tarif edebiliriz. Batı merkezli veya daha doğru bir ifade ile Avrupamerkezci düşünce dünyasına ait olmadığım inancı bende iyice kuvvetlendiğinde bu dayanağın ne kadar önemli olduğunu anladım. Alev Alatlı’nın eserleri bende işte böyle bir ihtiyaca cevap verdi. Cemil Meriç’in “kendi semasında

tek yıldız” başlığı ne kadar anlamlıymış!

Bu sözün anlamı, gecenin karanlığında yön tayini zorlaştığında daha iyi anlaşılır.

2000’li yılların başıydı. Yine Filistin için zor zamanlardı. Üstelik bütün dünya onlara sırtını dönmüştü. Sayın Alatlı bir televizyon programına omuzlarında kefiye ile çıktı. Filistin davasını çok az sayıda kimsenin omuzladığı dönemlerde saygın bir entelektüelin ortaya çıkıp yiğit bir savaşçı gibi etrafa güven vermesi, her türlü takdirin ötesindedir. O, kefiye ile televizyonda göründüğünde yalnız bırakılacağını

elbette biliyordu. Zor zamanlarda çıkıp konuşmak herkese nasip olmuyor.

Alatlı, kabullenilmiş ideolojik doğruların peşinden sürüklenen ve onları öğrenmeye ve içselleştirmeye çalışan bir fikir insanı değildi. O, yaptığı çalışmalarla bulan ve buldukları ile kendimizi keşfeden biriydi. Cemil Meriç, sen bizden değilsin dediklerinde çok şaşırmış ve biz’in neden ibaret olduğunu anlamaya çalışmıştı. Alev Alatlı ise biz’i oluşturan şeyleri yeniden kurmaya çalıştı. Bunu yaparken elinde hazır bir kalıp yoktu.

QOSHE - Kendi semamızda yıldız: Alev Alatlı - Selçuk Türkyılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kendi semamızda yıldız: Alev Alatlı

8 14
05.02.2024

Kuşkusuz hayatının bilinmeyen yönlerini aydınlatan çalışmalar zaman içinde ortaya çıkacaktır. Bu türden çalışmaların gelecek kuşaklar açısından önemini belirtmeye lüzum yok. Fakat ben bu yazıda Alev Alatlı’nın benim gibi seksenlerin dünyasında kendini bulmaya çalışanlar için ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışacağım. Bu dönemde kendini İslâmcı düşünce içinde keşfetmiş arkadaşlarımız vardı. Biz, İzmir’de kendini herhangi bir yere bağlı hissetmeyen bir grup üniversite öğrencisiydik. Elbette biz de uzun yola çıktığımızın farkındaydık. İlk keşfettiğim yazarlardan biri Cemil Meriç’ti. O da bir yere bağlı olmamakla övünüyordu. Meriç’i tanıdıktan sonra onun övgüyle bahsettiği yazarları tanımak ve büyük değer atfettiği eserleri okumak gibi sonu gelmez bir çabanın içerisinde bulduk kendimizi. Örneğin Ali Şeriati hakkında ilk kapsamlı yazıyı onun “Kırkambar” adlı eserinden okudum. “Göller Bölgesinde Yükselen Bir Ada” adlı bölümünde Ali Şeriati, “Bir Mücahidin Hayat Hikâyesi” başlığı altında anlatılmıştı. Pınar Yayınları Edward Said’in “Oryantalizm” adlı eserini kısa bir zaman önce yayımladığı için bu yazının bir karşılığı vardı. Meriç’in bu yazısından sonra “Oryantalizm”in yeni bir tercümesi yapıldı. Alev Alatlı’yı bu vesile ile tanıdım. Edward Said’in “Filistin’in Sorunu” ve “Haberlerin Ağında İslam” adlı kitaplarını çevirmişti. Yıllar sonra hem kendisinden hem de Cevat Özkaya’dan bu kitapların bilâ-bedel tercüme edildiğini öğrendik. Filistin bizi onunla buluşturdu.

Vefat haberini........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play