Birinci Dünya Savaşı’nda memalik-i Osmaniye hem büyük devletlere karşı mücadelenin alanı hem de büyük devletlerin kendi aralarındaki mücadelenin sahnesiydi. Eğer on yıllık bir zaman aralığı temel alınırsa Libya’dan başlayarak Bakû’ya kadar uzanan kesintisiz bir hattın varlığı açıkça görülür. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Sina Yarımadası’ndan çekilen ordumuz Gazze’de tutunmaya çalıştı. Şimdi bize silik bir hatıra gibi gelen günlerde İngilizleri Gazze’de durdurmak büyük bir önem taşıyordu. İngilizler de Osmanlı ordularının bağlantısını koparmak istiyordu. Böylelikle coğrafya çözülecekti. Savaş, Hicaz bölgesiyle birlikte Mısır’dan İran’a kadar uzanan bir coğrafyanın kaderini tayin edecekti. 1917’nin sonlarından itibaren Güney Kafkasya da İstanbul’un gündemine geldi. Rusların savaştan çekilmesiyle birlikte Ermenilerin büyük bir katliama girişeceği anlaşılmıştı. Bu, Gazze’den Bakû’ya geniş bir alanın yeniden biçimlendirileceği anlamına geliyordu. Ortada yeni bir kolonizasyon girişimi veya müstemleke faaliyeti vardı.

İngilizler bütün bir coğrafyayı yeniden biçimlendirirken zihinleri de dönüştürmeyi başardı. Sonucu sömürge zihniyeti gibi çerçevesi belli olmayan şekilsiz kavramlarla görmemiz imkânsızdır. Zihinlerin yeniden biçimlendirilmesi ile kastedilen bugün ortaya çıkan tablodur. Yaklaşık yüz yıllık dönemde müstemleke topraklarını biçimlendirmenin yanında içeriye de nüfuz ederek toplumsal katmanları da dönüştürdüler. Toplumsal tabakaların kısa sayılabilecek bir zaman aralığında coğrafyasına yabancılaşması entelektüel yabancılaşmaya göre çok daha çarpıcı bir durumdur. İngiliz hayranlığının derinlere işlemesine engel olunamaması, üzerinde çokça durulmayı hak eden bir meseledir. Biçimlendirmenin boyutlarını tasavvur edebilmek için FETÖ olayına bakmamız çok önemlidir. Sağ muhafazakâr çevrelerle birlikte birtakım dinî grupların hem Suriye’ye hem de Filistin’e aynı yerden baktıkları çok açıktır. Bu, birçok grup için zaten önceden tamamlanmış bir süreçti.

Dinî grupların zihin dünyasının müstemleke hâline getirilmesinin zorluk veya kolaylık derecesini tartışma konusu hâline getirmek istemiyorum fakat böyle bir hedefe ulaşmak için ortaya çıkan yapıların kullanıldığını görmek durumundayız. Yapılar oluştuktan sonra fikirler çok daha hızlı yayılıyor. Adnan Oktar ve grubu çok bariz bir örnektir. Hatırlayabildiğim kadarıyla “Yahudilik ve Masonluk” adlı kitap 1980’lerin ortalarında piyasaya çıktı. Bu kitabı gördükten sonra sayfalarını çevirdim ve bir defa daha bakma ihtiyacı hissetmedim. Bunun bizim için değerli bir kaynak olamayacağı çok açıktı. Aynı çevreler inanılmaz bir gayretle evrim konulu tartışmaların içine gömülmüş, kimi arıda kimi elmada kimi de bir başka varlıkta mucize aramaya çıkmıştı. Yıllar sonra Oktar’ın belli başlı adamlarının İsrail ile yakın ilişkileri ortaya çıkınca zihnimdeki bazı sorular cevaplandı. İsrail etrafında tanrısal bir imaj inşa edilmişti. Bu, tesadüflere bağlı olarak yapılamazdı. FETÖ’cülerin İsrail ile ilişkileri çok daha eskiye dayandığı için onlarla ilgili zihnimde çözüm bekleyen soru yoktu.

Belirli yapılar 7 Ekim’den sonra, hiç beklemeden, İsrail karşısında harekete geçen Hamas’ı suçladı. Bu, sıradan bir zihin yanılgısı mıydı yoksa derinlere işlemiş bir fikrin her durumda ortaya çıkmasına bir örnek miydi? Sorunun cevabı çok önemlidir. Benzer çıkışlar dalga dalga yayıldı. En meşhur tarihçiler Filistinlileri toprak satmakla itham ederken diğerleri Arapların arkadan hançerlediği tezini Filistinlileri de kuşatacak şekilde genişletti. Muhafazakâr dindar gruplar içinden Filistinlileri İngilizlerin hizmetinde olmakla suçlayanların çıkması kayıt altına alınacak bir gelişmeydi. Bu türden yaklaşımların seksenler örneğinde olduğu gibi tesadüfen ortaya çıkmayacağı malumdur.

Pençe Kilit Operasyonu bölgesinden şehit haberleri geldikten sonra kimi çevrelerin Türk askerinin Irak’ın ve Suriye’nin kuzey bölgelerindeki varlığını sorgulaması da oldukça anlamlıdır. Türkiye’nin Gazze ve Filistin ile gönül bağını Pençe Kilit Operasyonu şehitleriyle ilişkilendirerek hakarete varan sözler sarf edilmesi de son derece önemlidir. Güya Gazze ve Filistin ile gönül bağını kuranlar Türkiye’nin şehit düşen evlatlarına üzülmeyi akıllarına getirmemişti. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi bu tarz çıkışlar tesadüflere bağlı değildir. Aynı bölgelerin kaderi yüz yıl sonra yine birbirine bağlıdır.

PKK ve PYD gibi yapıları müstemleke ilişkileri olmadan anlamak imkânsızdır. Bu yapılara hayat verenlerin Ermenistan’dan İsrail’e kadar uzanan alanı kendileri açısından bütünleşik bir bölge olarak gördükleri de çok açıktır.

QOSHE - Memalik-i Osmaniye’de bitmeyen savaş - Selçuk Türkyılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Memalik-i Osmaniye’de bitmeyen savaş

10 11
28.12.2023

Birinci Dünya Savaşı’nda memalik-i Osmaniye hem büyük devletlere karşı mücadelenin alanı hem de büyük devletlerin kendi aralarındaki mücadelenin sahnesiydi. Eğer on yıllık bir zaman aralığı temel alınırsa Libya’dan başlayarak Bakû’ya kadar uzanan kesintisiz bir hattın varlığı açıkça görülür. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Sina Yarımadası’ndan çekilen ordumuz Gazze’de tutunmaya çalıştı. Şimdi bize silik bir hatıra gibi gelen günlerde İngilizleri Gazze’de durdurmak büyük bir önem taşıyordu. İngilizler de Osmanlı ordularının bağlantısını koparmak istiyordu. Böylelikle coğrafya çözülecekti. Savaş, Hicaz bölgesiyle birlikte Mısır’dan İran’a kadar uzanan bir coğrafyanın kaderini tayin edecekti. 1917’nin sonlarından itibaren Güney Kafkasya da İstanbul’un gündemine geldi. Rusların savaştan çekilmesiyle birlikte Ermenilerin büyük bir katliama girişeceği anlaşılmıştı. Bu, Gazze’den Bakû’ya geniş bir alanın yeniden biçimlendirileceği anlamına geliyordu. Ortada yeni bir kolonizasyon girişimi veya müstemleke faaliyeti vardı.

İngilizler bütün bir coğrafyayı yeniden biçimlendirirken zihinleri de dönüştürmeyi başardı. Sonucu sömürge zihniyeti gibi çerçevesi belli olmayan şekilsiz kavramlarla görmemiz imkânsızdır. Zihinlerin yeniden biçimlendirilmesi ile kastedilen bugün ortaya çıkan tablodur. Yaklaşık yüz yıllık dönemde müstemleke topraklarını biçimlendirmenin yanında içeriye de nüfuz ederek toplumsal katmanları da dönüştürdüler. Toplumsal tabakaların kısa sayılabilecek bir zaman aralığında coğrafyasına........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play