Sanâyi kapitalizminin çöküşünü idrâk ediyoruz. Bunun sebepleri çok derinlerde. Karl Marx, 19. asırda bunun kaçınılmaz olduğunu, ücretli emeğin yapacağı bir devrimle neticeleneceğini yazıyordu. Eksik, eksik olduğu kadar da sorunlu bir değerlendirmeydi bu. Marx sanâyi “medeniyetine” esastan karşı çıkmıyordu. Bu “medeniyeti” doğuran kapitalizmin, bütün derin ve iç çelişkilerine rağmen târihsel bir ilerleme olduğu kanaatindeydi. Kapitalizm, kendisinden evvel gelen diğer üretim tarzları; köleci ve feodal üretim tarzlarına göre belki daha derin bir eşitsizlik doğurmuş; lâkin tarihsel çelişkileri keskinleştirdiği ve daha mühimi tekmil yoğunluğuyla merkeze taşımış olduğu için, târihsel bir fırsat da doğurmuştu. Artık “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayan” işçi sınıflarının dayanışması üzerinden târihi mükemmelleştirmek ve bir dünyâ cenneti yaratmak da mümkündü.

Başka sosyalistler ise kapitalizmi sanayi medeniyetinden ayrıştırmıyor, bizzat sanâyinin sorun olduğunu, antikapitalist mücâdelenin aynı zamanda antiendüstriyel olması gerektiği tezini ısrarla ifâde ediyorlardı. ısrarlıydılar. Marx’ın giderek daha fazla yakınlaştığı arkadaşı Engels, Antidühring isimli eserinde, olanca Adınlanmacı dogmatikliği ile onları karanlıkçılık (obskürantizm), gericilik ve romantiklikle suçlayıp çöp tenekesine atmıştı.

Zaman ve târihsel pratikler en azından teşhis seviyesinde “romantikleri” haklı çıkardı. Sanâyi kapitalizmi işçi sınıflarını büyük mikyasta massetmesini bildi. Sistem karşıtı hareketler hem toplumsal-siyâsal hem de küresel işbölümü ekseninde bastırıldı ve sistemik kılındı. Elbette işçi sınıfı mücâdelelerinin tesirlerini reddedecek değilim. Evet massoldular; ama en azından kârın maksimizasyonuna göre çalışan kapitalizmin mâliyetlerini arttırmak üzerinden onu hayli yıprattılar.. Bu da az bir şey değildir. Ama aynı bağlamda işçi sınıflarının devrimci bir netice elde etmesi de târihsel bir imkân olmaktan çıktı.

Kapitalist dinamiklerle ile sanâyileşme idealini ayrıştırmak, eşyânın rengini ondan ayrıştırmak kadar nâfileydi. Sosyalist veyâ reel sosyalizm olarak bilinen pratikler de burada çuvalladı. Bunun en tipik iki örüntüsü Stalincilik ve onun sâdık müttefiki olan Maoculuktur. Yarımerkez dünyâ sağcılıkları ise organik inançlar, ethoslar üzerinden sanâyileşmeyi başaracağını zannetti. Bu ideal posterlerde kaldı. (Meselâ bizdeki minâre ile fabrika bacasını bir araya getiren 70’li senelerin posterlerini hatırlayalım).

Zamân içinde ortaya çıktı ki, sanâyi kapitalizmi eğer çökecekse bu hâriçten bir toplumsal-siyâsal- sınıfsal bir mücâleyle değil; bizzat “içine doğru” olacaktı. (Doğrusu bu tespitleri geliştiren yapısalcıların hakkını teslim etmek gerekiyor).

Sanâyi kapitalizmini zorlayan dinamik, kendi çelişkilerini kendisinin taşımakta zorlanmasıdır. Çünkü sanâyi kapitalizmi, târihin şâhitlik ettiği en akıl ve duygu dışı ilişkilerin “akılcı” örgütlenmesidir. Bugün şâhitlik ettiğimiz gelişmeler artık bunun ne orijinal olarak Batı’da, ne de tekmil birikimini aktardığı Çin’de de taşınamayacağı hakikâtidir.

Marx, üretici güçlerin târihi dönüştüren esas âmil olduğunu, üretim ilişkilerinin de onun fonksiyonu olduğunu yazarken haklıydı. Bugün, hitech üzerinden yaşanan dinamikler sanâyi kapitalizminin üretici güçler düzeyini ve toplumsal-siyâsal düzlemlerde açığa çıkan ona özgü her nev’i üretim ilişkilerini ve örgütlenmeleri; kurum ve kuruluşlarını derinden sarsıyor. Hâsılı sanayi kapitalizmi, üretici güçlerin gerisinde kaldı.

Mesele, kapitalizmin buna ne cevâp verdiği ve bundan sonra ne olacağı ile alâkalı. İlki çok maddî, diğeri ise biraz daha gayrı maddî bir nitelik taşıyor. Evet, ortada bir çöküş var. Ama bu aynı zamanda bir direniş de doğuruyor. Son İklim Konferansı bu direnişi çok açık hissettirdi. Dünyâyı kirleten enerji şirketlerinin himâyesinde, kapalı kapılar arkasında petrol ve doğal gaz anlaşmalarının yapıldığı, temiz ve yeşili koruyan yeni ve alternatif enerji kaynaklarını konuşmak nasıl bir garâbettir? Ama bir vodvil, bir kara komedya seyrettik sanki. Konferans kesin olan bir durumu ortaya çıkardı. Evet, çöküş başladı.Ama direnişler de.. Sistemik-yapısal krizler peşpeşe yaşanıyor. Evet, tekno nitelikli bir yeni dünyânın herbiri devrim niteliğinde bir üretim, mübâdele ve tüketim tarzı doğurmakta olduğunu kesinlememizi sağlayacak çok sayıda veri var elimizde. Makine-Kimya ikilisi üzerine kurulu olan, merkezî ağır sanâyiler geriliyor. Bunun yerine dijital, biyolojik, dağıtık ve bireyselliğe çok açık bir dünyâ, bir yeni üretim modeli gelişiyor. İnternet alışveriş ve ödeme sistemleri AVM’leri, plazaları, bankaları zora sokuyor. İstihdam kamusal paternlerini kaybediyor. Yeni mübâdele araçları blockchain teknolojisi, kripto varlıklar ile eşleniyor ve alışılmadık tedârik zincirleri (lojistik) yükseliyor. Yeni tüketim tarzı ise minimalist ve mülkiyeti dışlayan tuhaf bir kullanım değerini şekillendiriyor.

Yerleşik (eski) ile nevzuhûr (yeni) olanın, tekmil itiş kakışlarıyla yan yana geldiği bir geçiş süreci yaşadığımız muhakkak. Fütürizm ve astrolojinin eş anlı yükselişi de bunu anlatıyor. Söylemlerine felâket tellallığı ve cennet vaatleri, iki eski zenaat olarak musallat olmuş durumda.. Her ikisinin müşterek niteliği aculluk ve kestirmeciliktir. 19. Asırda da böyle bir hava esiyordu. Distopyalarla ütopyaların uçuştuğu bir zihin iklimindeydik.

Bugün de öyle. Fark, ilkinin yüksek fikirlerle, bugünkülerin ise alelâdelikle eşlenmesi olsa gerekir.

Biz yine de yazıp söyleyelim. Târihin çöp tenekesi yoktur. Eski, biz ondan ne kadar kopmak istesek de bize yapışır kalır. Târih veyâ âdemiyet hâlleri aslında hep ara durumlardır. (Bunu sakın ola sentez olarak düşünmeyin). Kurtuluş veyâ felâket olarak yorumlanan devrim ve değişim, sâdece, bir kâbus veyâ çekici bir serap olabilir. Geçici baskın durumları abartmayalım. Eski, yeninin içinden süzülür çok defâ.. Değişim kavramına târihsel tutarlılık kazandıracak bir şey varsa o da devamlılık ekseninde kavranabilecek olan dönüşümlerdir aslında.

Evet Malouf’un dediği gibi çivisi çıkmış, ayaklarımızın altından kayan bir dünyâyı idrâk ediyoruz.” Şuradan geldik ve üç vakte kadar şuraya çıkacağız” diyenleri dinleyelim; ama ihtiyatlı bir kulakla….

QOSHE - Aculliyete dâir - Süleyman Seyfi Öğün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aculliyete dâir

58 1
18.12.2023

Sanâyi kapitalizminin çöküşünü idrâk ediyoruz. Bunun sebepleri çok derinlerde. Karl Marx, 19. asırda bunun kaçınılmaz olduğunu, ücretli emeğin yapacağı bir devrimle neticeleneceğini yazıyordu. Eksik, eksik olduğu kadar da sorunlu bir değerlendirmeydi bu. Marx sanâyi “medeniyetine” esastan karşı çıkmıyordu. Bu “medeniyeti” doğuran kapitalizmin, bütün derin ve iç çelişkilerine rağmen târihsel bir ilerleme olduğu kanaatindeydi. Kapitalizm, kendisinden evvel gelen diğer üretim tarzları; köleci ve feodal üretim tarzlarına göre belki daha derin bir eşitsizlik doğurmuş; lâkin tarihsel çelişkileri keskinleştirdiği ve daha mühimi tekmil yoğunluğuyla merkeze taşımış olduğu için, târihsel bir fırsat da doğurmuştu. Artık “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayan” işçi sınıflarının dayanışması üzerinden târihi mükemmelleştirmek ve bir dünyâ cenneti yaratmak da mümkündü.

Başka sosyalistler ise kapitalizmi sanayi medeniyetinden ayrıştırmıyor, bizzat sanâyinin sorun olduğunu, antikapitalist mücâdelenin aynı zamanda antiendüstriyel olması gerektiği tezini ısrarla ifâde ediyorlardı. ısrarlıydılar. Marx’ın giderek daha fazla yakınlaştığı arkadaşı Engels, Antidühring isimli eserinde, olanca Adınlanmacı dogmatikliği ile onları karanlıkçılık (obskürantizm), gericilik ve romantiklikle suçlayıp çöp tenekesine atmıştı.

Zaman ve târihsel pratikler en azından teşhis seviyesinde “romantikleri” haklı çıkardı. Sanâyi kapitalizmi işçi sınıflarını büyük mikyasta massetmesini bildi. Sistem karşıtı hareketler hem toplumsal-siyâsal hem de küresel işbölümü ekseninde bastırıldı ve sistemik kılındı. Elbette işçi sınıfı mücâdelelerinin tesirlerini reddedecek değilim. Evet massoldular; ama en azından kârın maksimizasyonuna göre çalışan kapitalizmin mâliyetlerini arttırmak üzerinden onu hayli yıprattılar.. Bu da az bir şey değildir. Ama aynı bağlamda işçi sınıflarının devrimci bir netice elde etmesi de târihsel bir imkân olmaktan çıktı.

Kapitalist dinamiklerle ile sanâyileşme idealini ayrıştırmak, eşyânın rengini ondan ayrıştırmak kadar........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play