Pek çok yazımda dünyâyı giderek daha fazla yaşanmaz kılmaya mâtuf gelişmelerin II.Umûmî Harp sonrası, ABD liderliğinde kurulan bir sistemin içine doğru çöküşü olduğunu vurguladım. Bunun, nihâî tahlilde dört bacağı olduğunu da sık sık vurguladım. Bunlar sırasıyla silâh üstünlüğü, dolarizasyon, enerji ve ekonomik-teknolojik standart tekelleşmesi olduğunu biliyoruz.

Silâh üstünlüğü son derecede dinamik bir yarışın mevzuudur. Daha Soğuk Savaş devrinde, NATO ve Varşova Paktı arasında başlayan yarış, askerî yapıları mütemâdiyen geliştiriyordu. Bu yarış kapitalizmin en kârlı sektörlerini biraraya getiriyordu. Elyevm askerî yapılarda ABD ve müttefiklerinin üstünlüğü devâm ediyor gibi görünse de, artık bâzı gelişmelere ayak uyduramadığı da anlaşılıyor. Yakın bir gelecekte, bu üstünlüğün sona ereceğine dâir kuvvetli alâmetler de ortadadır.

Enerji kaynaklarının kontrolü husûsunda ABD ve umûmî mânâda Batı kampının artık eskisi kadar tekel olamadığını tâkip ediyoruz. Enerji kaynaklarının başat alıcısı artık Çin’dir. Çin bu alışverişlerde kendi standartlarını kurmak adına çok mühim adımlar atmakta olduğunu görüyoruz.. Çin’in Rusya ve OPEC ‘e üye olan diğer devletlerle câzip teklifler ileri sürerek yakınlaştığını; ABD’nin bu devletlere dayattığı eşitsiz ve üreticilere kaybettiren kâideleri zorladığını rahatlıkla iddia edebiliriz. Şanghay Borsası’nda altın karşılığı garanti edilmiş ve Petroyuan sisteminin, karşılıksız kâğıtlarla idâre edilen ve Batı bankalarının kontrolündeki Petrodolar’ın bir sisteminin yerini almaya namzet olduğu ortadadır.

On senelere sâri olarak verimlilik kaybına uğrayan ve düzelemeyen ve teknolojik üstünlüğünü de kaybetmeye yüz tutan ABD ekonomisi, başta alt yapılar olmak üzere bir türlü kendisini yenileyememektedir. Yakın zamanda New York’un en işlek yerlerinden birisinde, arkasında 25 metre çapında ve 20 metre derinliğinde bir obruk bırakarak bir yolun çökmesi tam da bu altyapı çürümesinin sembolüdür. ABD kayıplarını telâfî etmek üzere matbaa yetişemeyecek derecede insafsızca büyüttüğü Dolar varlıklarını verimli ekonomik yatırımlara aktaramamaktadır. Tek yapabildiği, bankaları ve verimsiz şirketleri ayakta tutmak için bu finansal pompalamaları devâm ettirmektir. İç ve dış borçlar artık ABD’yi toptan satsanız bile ödenemeyecek boyutlara gelmiştir. Üretimin düşmesi meyânında finansal şişmenin yaşanması elbette enflasyonu doğuracaktır. Bunun % 6-7 bandında açıklanan işsizlikle berâber düşünüldüğünde ortaya son derecede ağır bir tablo çıkardığını görmek gerekir. Hoş, çalışanların tutundukları işler ise çoklukla geçici ve hayâtı idâme ettirecek günlük işler olduğunu da unutmamalıyız. Bugün ABD’de fast food dükkânlarında çok sayıda vasıflı, diplomalı insan garsonluk yapmaktadır. Yine son açıklanan rakamlar ABD’de evsizlerin oranının %12 arttığını göstermektedir. Hâsılı Amerikan rüyâsının artık eskisi kadar inandırıcı olmadığı bir dünyâyı idrâk etmekteyiz.

ABD’yi her şeye rağmen ayakta tutan en esaslı sütun Dolarizasyondur. Eğer onu kaybederlerse ABD’nin çakılması mukadder olacaktır. Üretimin azaldığı, buna mukâbil finansal varlıkların arttığı bir dünyâda yaşıyoruz. 2008 Krizinin aksine bu defâ Çin’den de bir üretim atağı görmüyoruz. Bu durumda Dolar’ın çöp olması ve herkesin ondankaçması beklenir. Reel olarak da yaşanan aslında budur. Buna rağmen hâlâ ticârî işlemlerde rezerv para olarak Dolar’ın kullanılması, ona olan talebi görece ve gâyet sun’i bir şekilde canlı tutuyor ve bu çöküşü perdeliyor. Bununla da kalmıyor, tekmil dünyâyı ABD’nin çöküşüne ortak ediyor. Bunun çok uzun vâdede sürdürülebilir olmasını beklememek gerekiyor. Nitekim bunun farkında olan ve bir anti-dolarizasyon hareketi olarak başlamış olan BRICS’in yeni katılımlarla kuvvet kazanıyor.

Rusya-Ukrayna savaşı, Pasifik’de yaşanan gerilimler, nihâyet İsrâil-Filistin savaşı sâdece bölgesel güçler arasındaki gerilimlerle açıklanamaz. Bunlar bilhassa dünyâ kapitalizminin derin krizleri üzerinden kışkırtılmakta ve büyütülmek istenmektedir. ABD, bizzat kurucusu olduğu bir oyunu kaybetmektedir. Ortada, Çin-ABD, ABD-Rusya, AB-Rusya rekâbeti gibi başlıklarla anılan bir dünyâ yok. O hâlde ABD’nin tâkip ettiği siyâsetleri, kendisine rağmen çalışan dinamikleri ve kendisini dışarıda bırakacak olan yeni oyunları tahrip etmeye mâtuf siyâsetler olarak değerlendirmek gerekiyor. Bunu ABD açısından hızlandıran ve dünyâ için ciddi bir riske taşıyan tuhaf bir başka dinamik daha var. Aşağıda onu açıklamaya çalışacağım.

ABD akademisi oyun teorisini pek sever. Haydi bizim de buna katkımız olsun: ABD’yi, oyunu kuran, başlatan, onun her nev’i teçhizatını tedârik eden bir çocuğun, oyunu oynamakta başarısızlık göstermeye başladığı veyâ diğer çocukların oyunu başka türlü oynamaya yeltendiğini gördüğü anda bozmak istemesine benzetebiliriz. Oyunun şımarık çocuğu olan ABD’nin yaptığı tam da budur. Evet oyunu o kurdu. İşbölümünü ve kurallarını her defâsında kendisini imtiyazlı kılarak o yaptı. Ama oyun bu… Hiçbir oyun oyunu kuranların arzu ettiği gibi yürümez. 1990’lara kadar oyunu, evet kendi imtiyâzında ama dengeli bir şekilde götürebildi. Oyunun dengeli olması, şöyle böyle rekâbete dayanmasıydı. Tabiî ki bu rekâbet de kurgusaldı. Sovyetler Birliği ABD’nin tavşan atletiydi. Ama iş görüyordu. 1970’lerde tavşan atlet yorulan esas atleti zorlamaya başladı. (Ekonomist Samuelson, “Gâliba bizi geçecekler” diye yazıyordu). ABD sanki, SSCB’nin bir tavşan atlet olduğunu unutup onu gerçek rakipleri gibi görmeye başladı. Yâni zihniyet dünyâsı oyunu gerçek gibi değerlendirmeye başladı. 1990’larda ise râkibini âniden kaybetti (Demek ki 1970’ler ABD’yi zorlayan SSCB başarısını kendisine değil, rakibinin yorgunluğuna borçluydu. Değilse kendisi de zâten bitikti). 1970’lerde tavşan atletinden yılan ve onu gerçek rakibi gibi görmeye başlayan ABD, SSCB’nin çöküşünden içi boş bir zâfer esrikliği çıkardı. Artık kendisini durduracak hiçbir güç olamazdı. Hesapsızca, anlamsızca sağa sola saldırması bu yüzden olmalıdır. Hâlbuki onu yıkan süreçler ideolojik olarak dışarıda tuttuğu SSCB’den değil, müttefiki saydığı üretken Almanya’dan ve Japonya’dan geliyordu. Bunu SSCB’den koparıp Dünyâ Ticâret Örgütü’ne dâhil ettiği, devâsâ büyüyen Çin, tamamladı. Chip endüstrisini kaptırdığı Tayvan, artık kendisini dinlemeyen petrol devletleri üzerine tüy dikti.

Hâsılı ABD oyunu yüzüne gözüne bulaştırıyor. Vay hâla onunla yol yürümekte ısrar edenlerin hâline…

QOSHE - Bozulan oyun ve devam eden esriklik - Süleyman Seyfi Öğün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bozulan oyun ve devam eden esriklik

75 1
08.01.2024

Pek çok yazımda dünyâyı giderek daha fazla yaşanmaz kılmaya mâtuf gelişmelerin II.Umûmî Harp sonrası, ABD liderliğinde kurulan bir sistemin içine doğru çöküşü olduğunu vurguladım. Bunun, nihâî tahlilde dört bacağı olduğunu da sık sık vurguladım. Bunlar sırasıyla silâh üstünlüğü, dolarizasyon, enerji ve ekonomik-teknolojik standart tekelleşmesi olduğunu biliyoruz.

Silâh üstünlüğü son derecede dinamik bir yarışın mevzuudur. Daha Soğuk Savaş devrinde, NATO ve Varşova Paktı arasında başlayan yarış, askerî yapıları mütemâdiyen geliştiriyordu. Bu yarış kapitalizmin en kârlı sektörlerini biraraya getiriyordu. Elyevm askerî yapılarda ABD ve müttefiklerinin üstünlüğü devâm ediyor gibi görünse de, artık bâzı gelişmelere ayak uyduramadığı da anlaşılıyor. Yakın bir gelecekte, bu üstünlüğün sona ereceğine dâir kuvvetli alâmetler de ortadadır.

Enerji kaynaklarının kontrolü husûsunda ABD ve umûmî mânâda Batı kampının artık eskisi kadar tekel olamadığını tâkip ediyoruz. Enerji kaynaklarının başat alıcısı artık Çin’dir. Çin bu alışverişlerde kendi standartlarını kurmak adına çok mühim adımlar atmakta olduğunu görüyoruz.. Çin’in Rusya ve OPEC ‘e üye olan diğer devletlerle câzip teklifler ileri sürerek yakınlaştığını; ABD’nin bu devletlere dayattığı eşitsiz ve üreticilere kaybettiren kâideleri zorladığını rahatlıkla iddia edebiliriz. Şanghay Borsası’nda altın karşılığı garanti edilmiş ve Petroyuan sisteminin, karşılıksız kâğıtlarla idâre edilen ve Batı bankalarının kontrolündeki Petrodolar’ın bir sisteminin yerini almaya namzet olduğu ortadadır.

On senelere sâri olarak verimlilik kaybına uğrayan ve düzelemeyen ve teknolojik üstünlüğünü de kaybetmeye yüz tutan ABD ekonomisi, başta alt yapılar olmak üzere bir türlü kendisini yenileyememektedir. Yakın zamanda New York’un en işlek yerlerinden birisinde, arkasında 25 metre çapında ve 20 metre derinliğinde bir obruk bırakarak bir yolun çökmesi tam da bu altyapı çürümesinin sembolüdür. ABD kayıplarını telâfî etmek üzere matbaa yetişemeyecek derecede insafsızca büyüttüğü Dolar varlıklarını verimli ekonomik yatırımlara aktaramamaktadır. Tek yapabildiği, bankaları........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play