Türkiye coğrafyası savaşlarla ve her an savaşa dönüşebilecek istikrarsızlıklarla kuşatılmış durumda. Evvela bunlara bir bakalım.. Kuzeyimizde

Ukrayna-Rusya savaşı

devâm ediyor. Doğumuzda

Ermenistan

-Âzerbaycan

savaşı’nın

külleri daha soğumadı ve henüz kalıcı bir çözüme ulaştırılabilmiş değil. Güneyimiz ,

Irak ve Sûriye

, Rusya, ABD, İran unsurlarının dâhil olduğu , içine bizim için fevkalâde hayâtî olan PKK meselesini de alan bir çatışma sâhası. Kıbrıs mütemâdiyen silâhlanıyor ve her an bu kanlı denklemlere dâhil edilebilecek bir kıvama getirilmek isteniyor. (ABD Güney Kıbrıs’a uygulanan silâh ambargosunu kaldırdı).

Gazze savaşı

ise Lübnan’ı zorluyor.

İran ve Pâkistan gerilimi,

şimdilik yatışmış görünse de buna dâhil oldu. Hindistan,olanca Müslüman düşmanlığıyla donanmış olarak Ermenistan ve eşanlı olarak İran ve İsrâil’e verdiği destek ile yakın coğrafyamızda boy gösteriyor. Manzara hakikaten de vahim..

Gazze savaşı kısa bir zaman için de olsa Ukrayna-Rusya savaşını unutturmuş görünse de yakınlarda yaşanan gelişmeler durumun hiç de öyle olmadığını gösterdi. Baltık’da çok ciddiye alınması gereken bir

NATO tatbikâtı

başlatıldı. Onbinlerce askerin katıldığı bu tatbikat NATO’nun Soğuk Savaş nihâyete erdiğinden beri yapılmış olan en kapsamlı tatbikat. Bunu basit bir askerî rutin içinde açıklamak son derecede zor.

Tatbikâta, saldırgan konsept dönüşümleri ve savaş nâraları eşlik ediyor.

İsveç, Norveç , Almanya, Polonya ve bilhassâ Birleşik Krallık yetkililerinin verdiği beyânatlar büyük hesaplaşmanın yakın olduğu , kamuoylarının geniş çaplı bir savaşa hazır olmaları doğrultusunda. Sâdece bu savaşın takvimi husûsunda farklı açıklamalar geliyor. En uzak takvim 2025’in sonlarına işâret ediyor. Rusya’nın, Ukrayna’nın “işini bitirdikten sonra” Baltık’a saldıracağına kesin gözüyle bakıyor. Tabiî ki bu bir senaryo. Rusya’nın böyle bir niyeti olmadığı gün gibi âşikâr.

Rusya gibi süper bir gücün Ukrayna’da neden bunca senedir bocaladığı bir merak konusu. . Bunu Rusya’nın

paslanmış, çürümüş bürokratik yapısına bağlayanlar

azımsanmayacak kadar çok. Gelişmiş Batı silâhlarını alan Ukrayna ordusunun kendisinden beklenmediği ölçüde dirençli çıktığını ve zaaf içindeki hantal Rus ordusunu durduğunu iddia edenler de var. Hattâ geçen yaz bir püskürtme harekâtı ile Ukrayna ordusunun kesin zaferinin gerçekleşeceğine de inanıldı. Ama öyle olmadı. Savaş kilitlendi. Ruslar Ukrayna ordusunu durdurdu ve doğuda elde ettikleri Dombas bölgesinden geri adım atmadı.

Kanaatim o dur ki, Ruslar savaşın başlangıcında doğrudan Kiev’i hedeflemişlerdi. Ama kısa bir zaman sonra bundan vazgeçtiler ve doğu’ya yüklenip Ukrayna topraklarının üçte birini ele geçirmekle yetindiler Bunun sebebi olarak Ukrayna’nın direnişi gösterildi. Kısmen doğru olabilir. Ama, kayıplarını asla mesele etmeyen Rusya’nın bunda ısrar etmesi ve netice alana kadar saldırması beklenirdi. Öyle olmadı.

Esas sebebin, Rusların Ukrayna’yı ezmesi ve tam kontrol altına almasının III.Umûmî Harbi başlatması için NATO’ya bir fırsat vereceğini görmeleriyle alâkalıydı.

Bu kozu vermemek için savaşı doğuya kaydırdıklarını düşünüyorum. Savaşı çıkarmak isteyen irâde NATO’dan geliyor ve kurguyu yapıyor. Rusların tongaya düşmemiş olması bile onları bu gâyelerinden geri bırakmıyor. Şimdi hayâli olarak Rusya’nın Baltık’a saldıracaklarını kurguluyorlar.

Önümüzdeki Kasım ayından gerçekleşecek olan

ABD seçimleri

bu gelişmelerde hayâtî bir rol oynuyor. Biden ve Neoconlar ellerinde zaman olarak kalan bu on ayı savaşa yatırmış görünüyorlar. Trump’ın muhtemel zaferine başka türlü mâni olamayacaklarını düşünüyor olmalılar. En kötü ihtimâlle ,

Trump iktidâra gelse bile ona, altından kalkamayacağı bir miras bırakmak istiyorlar.

Târihin geri çevrilebilir bir niteliği yok. Kırılan testi tâmir kabûl etmiyor; dökülen sular toplanmıyor. Sorulması gereken soru şu: Trump, seçimi kazanıp Başkan olsa bile, II. Umûmî Harbin şartlarını oluşturan

Biden devrinin yatırımlarını toptan ortadan kaldırabilir mi?

Bu ancak dünyâ kapitalizminin yaşadığı sistemik ve yapısal derin krizlerin bertaraf edilmesiyle mümkün olabilir ki bu ihtimâl ki, bana çok zayıf görünüyor. Trump’ın programı ABD’nin dünyâdan elini eteğini çekerek kendi içine dönmesini ve üretimini toparlamasına adanmış bir program. Bu programı ABD’yi terk etmiş, pek çoğu Çin’e kaçmış, bugünlerde de gözünü Hindistan’a dikmiş olan olan kritik üretim sektörlerinde faaliyet gösteren

şirketlere kabûl ettirebilmesi çok şüpheli

bir konu. Diğer taraftan Biden devrinde tatlı kazançlara alışmış olan

savaş ekonomisinin baronlarının kapanmacı bir Trump’dan ne kadar haz edecekleri

ayrı bir tartışma konusu olabilir. Trump’dan dünyânın tansiyonunu düşürecek işler beklemenin hamhayâl olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunun ABD’yi var eden hegemonik iddialarını şu ya da bu mikyasta geriletmek manâsına geldiği âşikâr.

Türkiye Cumhûriyeti’nin İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkarken, çok haklı olarak yükselttiği elini, ağır baskılara mâruz kalarak geri çekmesi ve nihâyette NATO’nun isteğini karşılaması çok farklı değişkenler üzerinde tartışma konusu yapıldı; daha da yapılacak. Beni bu tez ve karşıt tezlerin pek çoğu ilgilendirmiyor. Esas üzerinde durduğum husus,

karârın Türkiye’nin savaş azim ve kararlılığı gösteren NATO’nun bu azgın süreçlerine dâhil etmesi; bölgesel inisiyatif geliştirme kapasitemizi daraltmasıdır.

. Bu memleket mâceracı bir şekilde I. Umûmî Harb’e dâhil oldu. Neticeyi biliyoruz. Darmadağın olduk. II. Umûmî Harpten bir şekilde uzak kalmayı başarabildik. Ama hâlimiz hâl olmaktan çıktı. Şimdi yaklaşan ve azımsanmayacak kadar büyük bir tehlikeye dönüşen III. Harb-i Umûmi karşısında Türkiye ne yapacak? Üzerinde titizlikle durulması gereken soru budur?

#Türkiye

#Ukrayna

#Rusya

#Azerbaycan

#Ermenistan

QOSHE - Soruların sorusu - Süleyman Seyfi Öğün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Soruların sorusu

70 1
29.01.2024

Türkiye coğrafyası savaşlarla ve her an savaşa dönüşebilecek istikrarsızlıklarla kuşatılmış durumda. Evvela bunlara bir bakalım.. Kuzeyimizde

Ukrayna-Rusya savaşı

devâm ediyor. Doğumuzda

Ermenistan

-Âzerbaycan

savaşı’nın

külleri daha soğumadı ve henüz kalıcı bir çözüme ulaştırılabilmiş değil. Güneyimiz ,

Irak ve Sûriye

, Rusya, ABD, İran unsurlarının dâhil olduğu , içine bizim için fevkalâde hayâtî olan PKK meselesini de alan bir çatışma sâhası. Kıbrıs mütemâdiyen silâhlanıyor ve her an bu kanlı denklemlere dâhil edilebilecek bir kıvama getirilmek isteniyor. (ABD Güney Kıbrıs’a uygulanan silâh ambargosunu kaldırdı).

Gazze savaşı

ise Lübnan’ı zorluyor.

İran ve Pâkistan gerilimi,

şimdilik yatışmış görünse de buna dâhil oldu. Hindistan,olanca Müslüman düşmanlığıyla donanmış olarak Ermenistan ve eşanlı olarak İran ve İsrâil’e verdiği destek ile yakın coğrafyamızda boy gösteriyor. Manzara hakikaten de vahim..

Gazze savaşı kısa bir zaman için de olsa Ukrayna-Rusya savaşını unutturmuş görünse de yakınlarda yaşanan gelişmeler durumun hiç de öyle olmadığını gösterdi. Baltık’da çok ciddiye alınması gereken bir

NATO tatbikâtı

başlatıldı. Onbinlerce askerin katıldığı bu tatbikat NATO’nun Soğuk Savaş nihâyete erdiğinden beri yapılmış olan en kapsamlı tatbikat. Bunu basit bir askerî rutin içinde açıklamak son derecede zor.

Tatbikâta, saldırgan konsept dönüşümleri ve savaş nâraları eşlik ediyor.

İsveç, Norveç , Almanya, Polonya ve bilhassâ Birleşik Krallık yetkililerinin verdiği beyânatlar büyük hesaplaşmanın yakın olduğu , kamuoylarının geniş çaplı bir savaşa hazır olmaları doğrultusunda. Sâdece bu savaşın takvimi husûsunda farklı açıklamalar geliyor. En uzak takvim 2025’in sonlarına işâret ediyor. Rusya’nın, Ukrayna’nın “işini bitirdikten sonra” Baltık’a saldıracağına kesin gözüyle bakıyor. Tabiî ki bu bir senaryo. Rusya’nın böyle bir niyeti........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play