Gelişmeleri hatırlayalım. Evvelâ İsrâil İran’ın Şam Konsolosluğunu vurdu. Bu saldırıda, uluslararası hukukta İran toprağı sayılan bu binâda çok sayıda İranlı yüksek rütbeli subay hayâtını kaybetti. İsrâil’in niyeti bir denklemi bozmak, Gazze savaşının tesir sâhasını genişletmek, doğrudan İran’ı bu savaşa dâhil etmekti. Bu durumda Batı desteği hemen gelecek ve İsrâil de Büyük İsrâil’i inşâ etmek fırsatı yakalamış olacaktı. İran hakikaten de sıkışmıştı. Gazze katliâmını uzaktan seyretmiş, Lübnan ve Sûriye’deki unsurlarını susturmuş, coğrafyadaki denkleme sâdık kalmayı tercih etmişti. Ama bu defâ kaçacağı bir yer kalmamıştı. Günler sonra, adını, adresini ve zamânını vererek İsrâil’e çok sayıda Kamikaze drone ve füze ile İsrâil’e saldırdı. Devreye giren ABD ve Birleşik Krallık uçakları ve savunma sistemleri bunları havada avladı. İsrâil saldırıyı neredeyse hasarsız atlattı.

Aslında İran, tam da Ortadoğu denklemini muhafaza etmek isteyen ABD’nin istediği gibi davranmış oldu. Hattâ bu eylemiyle ABD’nin, İsrâilli faşist siyâsal kadrolarının tahriklerine ve oyununa gelmemesini sağlamış oldu. Bâzı çevrelerin, İran’ın pısırıklığı olarak değerlendirdiği bu tabloyu ben farklı görüyorum. İran, son derecede zekî bir siyâset yürüttü. Bence istediklerini elde etti. Ölçülü saldırı ile bir taraftan İsrâil’i cevapsız bırakmamış oldu. Diğer taraftan, çok daha kuvvetli bir saldırıyı yapabileceğini hissettirdi. Nihâyet hem kendi iç hem de coğrafyadaki İran yanlısı kamuoyunu rahatlattı. Yâni tâbiri câiz ise “hamamın namusunu” kurtardı. Dahası, denklemin içinde kalacağını ortaya koymuş oldu.

İsrâil’in de bâzı kazanımları olmadı değil. En başta dünyâ kamuoyu nezdinde Gazze katliâmını unutturdu. İkinci olarak ise, yine dünyâ kamuoyunun nazarında “kendisine saldırılan” bir devlet olarak yıpranmış imajını görece de olsa tâmir etti. Ama kayıpları daha fazla oldu.

Ama esas dikkat çekici olan, Türkiye’nin, Irak hükûmetinin de desteğini alarak Irak’a, nisan sonu, mayıs başı gibi yapacağını ilân ettiği harekâtın âkıbeti ile bağlantılı. İsrâil saldırıları Irak’ta da mâkes bulur ve bu memleketi de istikrarsızlaştırır mı? Bu istikrarsız durum, Türkiye’nin operasyonuna nasıl tesir eder? Asker sayısı neredeyse 300.000’i bulan tam teçhizatlı, üstelik Irak kanunlarınca meşrû olan; üstelik PKK ve KYP ile yakın ilişkileri olan İran yanlısı Haşdi Şâbî Örgütü Türkiye’nin bu teşebbüsü karşısında nasıl bir tavır alacaktır?

Hâsılı, bu bahar ve yaz günleri

hakikaten de çok çetin geçeceğe benziyor...

QOSHE - Tiyatroya karşı çadır tiyatrosu - Süleyman Seyfi Öğün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tiyatroya karşı çadır tiyatrosu

71 11
22.04.2024

Gelişmeleri hatırlayalım. Evvelâ İsrâil İran’ın Şam Konsolosluğunu vurdu. Bu saldırıda, uluslararası hukukta İran toprağı sayılan bu binâda çok sayıda İranlı yüksek rütbeli subay hayâtını kaybetti. İsrâil’in niyeti bir denklemi bozmak, Gazze savaşının tesir sâhasını genişletmek, doğrudan İran’ı bu savaşa dâhil etmekti. Bu durumda Batı desteği hemen gelecek ve İsrâil de Büyük İsrâil’i inşâ etmek fırsatı yakalamış olacaktı. İran hakikaten de sıkışmıştı. Gazze katliâmını uzaktan seyretmiş, Lübnan ve Sûriye’deki unsurlarını susturmuş, coğrafyadaki denkleme sâdık kalmayı tercih etmişti. Ama bu defâ kaçacağı bir yer kalmamıştı. Günler sonra, adını, adresini ve zamânını vererek İsrâil’e çok sayıda Kamikaze drone ve füze ile İsrâil’e saldırdı. Devreye giren ABD ve Birleşik Krallık uçakları ve savunma sistemleri bunları havada........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play