Son dönemde muhtelif başlıklar üzerinden tartışılan din ve dindarlara yönelik algı, İslam ve Müslümanlara yönelik medyatik içeriklerin gölgesinde tartışılmaktadır. Öyle ki birkaç dizi üzerinden gündeme getirilen bu tartışma her ne kadar bugünkü temsil biçimleri üzerinden eleştirilse de derin sosyal ve politik bir tarihsel arka plana dayanmaktadır. Nitekim Osmanlı-Türk modernleşmesinin netameli alanlarından birisi olan din konusu, bugün din ve dindarlık temsilleri ile ilgili kodların oluşmasında doğrudan etkili olmuştur. Din olgusunun modernleşmeye ve yeniliğe engel olarak görülmesi, din ve dindar kimliği ile ilgili olumsuz temsillerin yaygınlaşmasında belirleyici olmuş ve dine dair olan her şey sorunsallaştırılmıştır.

Tanzimat sonrası tedrici biçimde artan ve 2. Meşrutiyet sonrası süreli yayınlarda karşımıza çıkan din ve dindar temsilleri, bu açıdan önemlidir. Kaba bir materyalizmle meselelere yaklaşan elitlerin himayesinde şekillenen din ve dindarın negatif çerçevelenmesi, bugüne değin farklı formlarda süregelmiş ve dinin sosyolojik ve teolojik imkanları tartışma dışı bırakılmıştır. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde dinin politik gelişmeye engel bir unsur olarak kabul edilmesi ve siyasi tartışmaların içerisinde gösterilmesi, din ve dindarlar açısından da önemli riskler üretmiştir.

Erken Cumhuriyet ve sonrasındaki en sorunlu tartışmalardan birisi de resmi ideolojinin makbul din üretimi yönündeki talepleridir. Bu anlayış, dini, sadece vicdanlara hapseden ve onun toplumsal alana dair iddiasını paranteze alan bir tutumu değil makbul ve geçerli olanın ne olduğuna da karar veren bir politikayı ortaya çıkartmıştır. 90’lar ve sonrasında dindar ve başörtülü kadınların kamusal alanda var olma taleplerinin politik gerekçelerle reddedilişi ve dindar kadına yönelik dışlayıcı pratiklerin varlığı bu tutumun bir yansıması olarak gündeme gelmiştir.

2013 ve sonrasında demokratikleşme paketleri ile serbestiyet kazanan başörtüsünün özellikle askeri ve hukuk bürokrasindeki varlığına yönelik mukavemet medyada da yoğun biçimde işlenmiştir. O dönemde demokratikleşme sürecine mesafeli yaklaşan medya mecraları ve köşe yazarlarının yazılarına bakıldığında, İslam ve Müslümanlara ilişkin klişelerin nasıl yeniden üretildiği açık biçimde görülecektir. Bugün de farklı formlarda karşımıza çıkan bu tutumlar, İslamofobinin sadece Batı’ya yahut Müslümanların azınlıkta olduğu toplumlara has bir sorun olmadığı aksine nüfusunun önemli bir bölümü Müslüman olan Türkiye gibi toplumlarda da yoğun biçimde gözlemlendiği gerçeği üzerinde durulması gereken hayati bir konu.

70’ler ve 80’ler dünyasında Yeşilçam üzerinden belirgin biçimde dolaşıma sokulan İslam ve Müslüman kimliği, negatif temsiller üzerinden çerçevelenmektedir. Tarihsel bir süreklilik arz eden bu durumun 2000’lerdeki yansıması, daha çok karikatür yayıncılığında karşımıza çıkmaktadır. İslam’ın hemen her konuda olumsuzluklarla tasvir edildiği bu çerçeveleme biçimi, Müslüman kimliğinin marjinal olarak konumlan-dırmasını da beraberinde getirmektedir.

Dinin, kötülük ve hurafe ile eşitlendiği bu tür medyatik temsillerde herhangi bir sınırın gözetilmemesi, mütedeyyin kitlelerde ciddi bir huzursuzluk yaratmaktadır. Dinin kendisi ve doğru temsilleri üzerinden yapılacak film ve diziler yerine klasik stereotipler üzerinden çerçevelendirilen din ve dindarlık algısı Türkiye’nin kadim sorunlarının aşılmasını da imkan dışı bırakmaktadır. Son dönemde senkronize bir hal alan ve farklı alanlarda karşımıza çıkan yerli İslamofobi sorunu, bir süre daha tartışılması gereken bir husus.

QOSHE - İslâm’ın medyatik temsilleri - Turgay Yerlikaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İslâm’ın medyatik temsilleri

14 1
25.12.2023

Son dönemde muhtelif başlıklar üzerinden tartışılan din ve dindarlara yönelik algı, İslam ve Müslümanlara yönelik medyatik içeriklerin gölgesinde tartışılmaktadır. Öyle ki birkaç dizi üzerinden gündeme getirilen bu tartışma her ne kadar bugünkü temsil biçimleri üzerinden eleştirilse de derin sosyal ve politik bir tarihsel arka plana dayanmaktadır. Nitekim Osmanlı-Türk modernleşmesinin netameli alanlarından birisi olan din konusu, bugün din ve dindarlık temsilleri ile ilgili kodların oluşmasında doğrudan etkili olmuştur. Din olgusunun modernleşmeye ve yeniliğe engel olarak görülmesi, din ve dindar kimliği ile ilgili olumsuz temsillerin yaygınlaşmasında belirleyici olmuş ve dine dair olan her şey sorunsallaştırılmıştır.

Tanzimat sonrası tedrici biçimde artan ve 2. Meşrutiyet sonrası süreli yayınlarda karşımıza çıkan din ve dindar temsilleri, bu açıdan önemlidir. Kaba bir materyalizmle meselelere yaklaşan elitlerin himayesinde şekillenen din ve dindarın negatif çerçevelenmesi, bugüne değin farklı formlarda süregelmiş ve dinin sosyolojik ve teolojik imkanları tartışma dışı bırakılmıştır. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde dinin politik gelişmeye engel bir unsur olarak kabul edilmesi........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play