İletişim Kuramcısı Marshall McLuhan’ın “Teknolojilerimizi biz şekillendiririz ve onlar sırası geldiğinde bizi şekillendirir” ifadeleri, insanın teknik ve teknoloji ile kurduğu ilişkide edilgen hale geldiğini göstermektedir. Teknolojik modernleşme eleştirisi yapan düşünürlerin çıkış noktasını teşkil eden bu yaklaşım, insan edimlerinin niyet edilmemiş sonuçları üzerine de tartışmalar yapmaktadır. Nitekim farklı amaçlarla üretilen bir teknolojinin bambaşka sonuçlara neden olduğuna dair ciddi somut göstergeler söz konusu tarihte. Neil Postman’ın teknolojinin tanrılaşması olarak tarif ettiği bu durum, bir tür “Frankenstein Sendromu” olarak da değerlendirilebilir.

Özellikle teknolojik yeniliklerin ürettiği sonuçlar tekniğin her türlü konfigürasyonuna ilişkin soru işaretlerini artırmaktadır. En basit ifadeyle arkadaşların birbiri ile irtibatını yeniden kurma hayaliyle oluşturulan sosyal medya platformları, bugün canlı yayında intihar ve katliamların sergilendiği bir mecraya dönüşebilmektedir. Ya da doğrudan seçmen iradesini manipüle edebilecek bir negatif sosyal medya kampanyası söz konusu olabilmektedir. Aynı mecralar terör örgütleri açısından bir militan devşirme mecraları olabildiği gibi bahse konu örgütlerin kendi propagandaları açısından etkili bir araç haline dönüşebilmektedir.

Son dönemde sıklıkla tartışılan bir konu da özellikle yapay zeka ve bulut sistemleri ile entegre bir savaş teknolojisinin geliştirilmesi. İsrail’in Nimbus projesi ile adından sıklıkla söz ettirdiği bu konsept, teknoloji desteğiyle savaşlarda nasıl bir tahribat üretildiğini göstermesi açısından önemli bir örnek. Google ve Amazon ile entegre çalışılan bu projede, İsrail bir yandan işgal politikaları ile ilgili bir gözetleme sistemi kurmakta diğer yandan da hedeflerine yönelik bir işaretleme aracılığıyla tahribatı artırabilmektedir. Özellikle uydu teknolojileri ile tahkim edilen bu konseptin İsrail eliyle Gazze ve Filistin’in bütününde uygulanması, teknoloji eliyle yürütülen bir savaşın doğasına ilişkin de çok şey söylemektedir.

Makinenin hedefleri belirlediği ve insanların son aşamada karar vererek bombalamalar yaptığı bir konseptte, teknolojiye duyulan güven üzerine de düşünülmesi gerekmektedir. Çok açık biçimde anlaşılmaktadır ki Nimbus ile belirli bir evreye gelen gözetleme stratejisi Lavender ile bambaşka bir boyuta ulaşmıştır. Öyle ki ortaya çıkan verilere bakıldığında, Lavender aracılığıyla verilen kararlarda birçok sorun olduğu da belirlenmiştir. Örneğin birçok işaretlemede Hamas ile bağlantısı olmayan kişilerin hedef alındığı görülmektedir. Bu hedeflemenin en ağır bilançosu ise bombardımanların genelde gece ve hedef alınan kişilerinin aileleriyle birlikte olduğu saatlerde yapılması. Yüzlerce aile bireyinin aynı bombardımanında öldürüldüğü düşünüldüğünde bu etkinin nasıl oluşturulduğu ile ilgili soru işaretleri de ortadan kalkmakta aslında.

İsrail saldırılarının ilk altı haftasında 15 binin üzerinden insanın öldürüldüğü bilinmektedir. Söz konusu yazılımdaki hata payı ve işaretlenen hedeflerin aileleri ile birlikte gece saatlerinde hedef alınması düşünüldüğünde, İsrail’in burada bir tür toplu cezalandırma stratejisi içerisinde de olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle binlerce kişinin Hamas şüphelisi olarak işaretlenip öldürüldüğü bir savaşın etiği var mıdır sorusunu da sormak anlamsız hale gelmektedir.

QOSHE - İsrail’in ölüm makinası: Lavender - Turgay Yerlikaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail’in ölüm makinası: Lavender

16 4
08.04.2024

İletişim Kuramcısı Marshall McLuhan’ın “Teknolojilerimizi biz şekillendiririz ve onlar sırası geldiğinde bizi şekillendirir” ifadeleri, insanın teknik ve teknoloji ile kurduğu ilişkide edilgen hale geldiğini göstermektedir. Teknolojik modernleşme eleştirisi yapan düşünürlerin çıkış noktasını teşkil eden bu yaklaşım, insan edimlerinin niyet edilmemiş sonuçları üzerine de tartışmalar yapmaktadır. Nitekim farklı amaçlarla üretilen bir teknolojinin bambaşka sonuçlara neden olduğuna dair ciddi somut göstergeler söz konusu tarihte. Neil Postman’ın teknolojinin tanrılaşması olarak tarif ettiği bu durum, bir tür “Frankenstein Sendromu” olarak da değerlendirilebilir.

Özellikle teknolojik yeniliklerin ürettiği sonuçlar tekniğin her türlü konfigürasyonuna ilişkin soru işaretlerini artırmaktadır. En basit ifadeyle arkadaşların birbiri ile irtibatını yeniden kurma hayaliyle oluşturulan sosyal medya platformları, bugün canlı yayında intihar ve katliamların sergilendiği bir mecraya dönüşebilmektedir. Ya da doğrudan seçmen iradesini manipüle edebilecek bir negatif sosyal medya kampanyası söz konusu olabilmektedir. Aynı........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play