Mevcut güç ilişkilerinden kaynaklı dünya sisteminin yarattığı bu kaotik durumun, BM ya da herhangi bir diğer otorite tarafından çözümü oldukça güç. Hem bölgesel hem de küresel aktörlerin duruma yönelik tavırları, İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırımın gündeme gelmesine imkan tanımamaktadır. Koşulların sadece 7 Ekim’den bu yana değil neredeyse yüz yıldır sürdüğü dikkate alındığında, Filistinliler aleyhine işleyen bir sistemin varlığı daha net biçimde görülecektir. Nitekim İsrail’in BM nezdinde defaatle kınamaya maruz kalan ülke olmasına rağmen yaptırım gücü olan herhangi bir müeyyideye tabi tutulamaması, günümüzde İsrail sorunu olarak adlandırılan küresel bir fenomenin doğmasına neden olmuştur.

7 Ekim sonrasında yaşanan bu trajedinin her geçen gün ağırlığını artırması, küresel protesto ve barış gösterileri açısından önemli meydan okumalara sahne oldu. Batılı hükümetlerin aksine bölge halklarının İsrail’e yönelik tavırları, İsrail’in uluslararası alandaki itibarı açısından da önemli eleştirileri gündeme getirdi. Tam bu esnada Güney Afrika’nın İsrail’i soykırım yapmakla itham etmesi, ve hukuki argümanları oldukça güçlü olan bir başvuruyla konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşıması, dünya kamuoyunda bir heyecan yarattı.

Güney Afrika, 29 Aralık 2023’te İsrail’in “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme” kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle UAD’ye başvurdu. Güney Afrika ekibinin İsrail’e yönelttiği suçlamalarda, İsrail devletinin 7 Ekim’den bu yana öldürdüğü çocuk ve kadınlardan oluşan siviller, temel gıda maddelerine yönelik erişimin İsrail tarafından engellenmesi ve Filistin halkını evlerinden ve yaşadıkları yerlerden zorla çıkarma gibi başlıklar ön plana çıkmaktadır.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Hukuk Danışmanın Tal Becker’in konuşmasıyla başlayan savunmada, Hamas’ın terör örgütü olduğu ve sofistike yöntemleri uyguladığı gerekçesiyle İsrail’in bu konuda ciddi zorluklar içerisinde olduğu ve bu anlamda Hamas’a yönelik meşru müdafaa hakkı bağlamında saldırılar yapıldığı dile getirildi. Dolayısıyla buradan bir soykırım çıkartılamayacağı ve İsrail’in Gazze’de kalıcı olmadığının vurgulanması da dikkat çekici idi. İsrail tarafının Güney Afrika’nın konu ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen kendilerini Adalet Divanı’na taşımalarının anlamsız olduğu ve ihtiyati tedbir kararının çıkması durumunda, UAD kurumsal yapısının saldırganlar açısından bir silah olarak kullanıldığının göstergesi olacağı sert bir dille vurgulanmıştır.

QOSHE - İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’ndaki sınavı - Turgay Yerlikaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’ndaki sınavı

13 9
15.01.2024

Mevcut güç ilişkilerinden kaynaklı dünya sisteminin yarattığı bu kaotik durumun, BM ya da herhangi bir diğer otorite tarafından çözümü oldukça güç. Hem bölgesel hem de küresel aktörlerin duruma yönelik tavırları, İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırımın gündeme gelmesine imkan tanımamaktadır. Koşulların sadece 7 Ekim’den bu yana değil neredeyse yüz yıldır sürdüğü dikkate alındığında, Filistinliler aleyhine işleyen bir sistemin varlığı daha net biçimde görülecektir. Nitekim İsrail’in BM nezdinde defaatle kınamaya maruz kalan ülke olmasına rağmen yaptırım gücü olan herhangi bir müeyyideye tabi tutulamaması, günümüzde İsrail sorunu olarak adlandırılan küresel bir fenomenin doğmasına neden olmuştur.

7 Ekim sonrasında yaşanan bu trajedinin her geçen gün ağırlığını artırması, küresel protesto ve barış gösterileri açısından önemli meydan........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play