Ünlü İngiliz Tarihçi Eric Hobsbawm’ın 20. yüzyılı “aşırılıklar çağı” olarak tanımlaması, geçtiğimiz yüzyılda yaşanan savaş, çatışma ve insan hakları ile doğrudan ilişkilidir. Sovyet deneyimi, Nasyonel Sosyalizm ve Holokost gibi Aydınlanmanın hesap edilmeyen sonuçları, 20. yüzyılın karakterini şekillendirmiştir. Özellikle aklın araçsallaşması özgürlüklerin askıya alındığı ve insan hakları ihlallerinin olabildiğince yoğun gerçekleştiği bir dönemin habercisi olmuştur. Toplama kampları ve Gulaglar üzerinden daha somut olarak gözlemlenen aşırılıkların, dünya siyasi tarihinde ürettiği travma, bugünün tarihini değerlendirme anlamında önemlidir.

İdeolojilerin sonu ve liberal demokrasinin zaferi ile sonuçlanan 20. yüzyılın hemen akabinde yaşanan kırılmalar, 21. yüzyılda yaşanacak problemlerin öncüsü olmuştur. Göç dalgası ve kültürel mücadelelerin baskın olduğu günümüz dünyasında, en önemli sorun alanlarından birisi de ırkçılık sorunudur. Aslında 20. yüzyılda da çok yoğun biçimde gözlemlenen ırkçılık probleminin günümüzde aldığı yeni form, biyolojik referanslardan ziyade kültürel referanslara gönderme yapan bir ırkçılıktır. Özellikle kültürel farklılıklar üzerinden baskın bir eğilim olarak kendisini dayatan bu tür bir ırkçılık, hem Avrupa hem de gelişen ülkeler açısından önemli bir tehdit. Türkiye’de son zamanlarda her krizde kendisini gösteren Arap karşıtlığı ve yerli İslamofobi sorunları da ülkemizin bu tür tehditlerden azade olmadığını göstermektedir.

Hobsbawm’ın kendi otobiyografisine ismini veren, “Tuhaf Zamanlar” günümüzü anlama adına önemli bir kavramsallaştırma. Gerçekten de içinde yaşadığımız çağ, sabitelerin ortadan kalktığı ve referans çerçevelerinden yoksun olarak yaşadığımız bir düzlemi bizlere dayatmaktadır. Bugün bizi daha fazla tedirgin hale getiren ve ontolojik açıdan güven bunalımını dayatan bir dünyada yaşadığımız gerçeği bizleri ziyadesiyle yormakta.

Türkiye’nin son dönemleri de özellikle kültürel açıdan aşınmaların zirve yaptığı ve sabitelerle ilgili tartışmaların daha fazla yapıldığı bir dönem oldu. Özellikle modernleşme ile yaşadığımız tecrübelerin bizi sabitelerden uzaklaştırdığı ve yeni birtakım kültürel formları dayattığı bir gerçek. Özellikle neyin makbul ve geçerli olduğu konusunda net çizgilere sahip olan modernleşme tecrübemiz alternatiflerin tartışılmasını da zorlaştırmaktadır. Tüm itiraz ve mukavemetlere rağmen baskın ve hegemon tavrından taviz vermeyen bu aklın önemli ölçüde tıkandığı bir zaman dilimi içerisindeyiz. Bu nedenle Türkiye’nin, eski ve verimsiz tartışmalara ikna edilerek enerji kaybettiği, bölgesel ve küresel rollerini tekrar sorgulamak zorunda bırakıldığı ve tuhaf zamanlardan geçtiği bir dönemin içerisindeyiz.

Riyad’da oynanacak maçın iptali ve Galata Köprüsünde yüzbinlerce insanın katılımı ile yapılan yürüyüşün ardından yapılan tartışmalar, tuhaf zamanlardan geçtiğimizin göstergeleri. Resmi protokolle kurallara bağlanan ve uluslararasılaşan bir spor müsabakasından bir rejim tartışması çıkarmak ilginç olsa gerek. Benzer biçimde, hem PKK saldırısı sonrasında şehit olan askerlerimizi hem de İsrail teröründen etkilenen masum insanları anmak amacıyla yapılan bir etkinlikten hilafet tartışması çıkartmak tuhaf zamanlara has bir özellik. Her iki hadiseye sonuçları üzerinden bakıldığında çok ciddi problemlerimiz olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.

QOSHE - Tuhaf zamanlar - Turgay Yerlikaya
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tuhaf zamanlar

9 2
04.01.2024

Ünlü İngiliz Tarihçi Eric Hobsbawm’ın 20. yüzyılı “aşırılıklar çağı” olarak tanımlaması, geçtiğimiz yüzyılda yaşanan savaş, çatışma ve insan hakları ile doğrudan ilişkilidir. Sovyet deneyimi, Nasyonel Sosyalizm ve Holokost gibi Aydınlanmanın hesap edilmeyen sonuçları, 20. yüzyılın karakterini şekillendirmiştir. Özellikle aklın araçsallaşması özgürlüklerin askıya alındığı ve insan hakları ihlallerinin olabildiğince yoğun gerçekleştiği bir dönemin habercisi olmuştur. Toplama kampları ve Gulaglar üzerinden daha somut olarak gözlemlenen aşırılıkların, dünya siyasi tarihinde ürettiği travma, bugünün tarihini değerlendirme anlamında önemlidir.

İdeolojilerin sonu ve liberal demokrasinin zaferi ile sonuçlanan 20. yüzyılın hemen akabinde yaşanan kırılmalar, 21. yüzyılda yaşanacak problemlerin öncüsü olmuştur. Göç dalgası ve kültürel mücadelelerin baskın olduğu günümüz dünyasında, en önemli sorun alanlarından birisi de ırkçılık sorunudur. Aslında 20. yüzyılda da çok yoğun biçimde gözlemlenen ırkçılık probleminin günümüzde aldığı yeni form, biyolojik referanslardan ziyade kültürel referanslara........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play