İstanbul’da seçim kazanmanın formüllerini vereceğim. Hiç öyle siyasi denklemlere falan ihtiyaç yok. İş ve icraat vaatleri belirleyici olacak.

Bu hem vatandaşın hem turistin hem taksi sürücülerinin kurtuluşu demek. Plaka tefecilerinin elinden milletin çektiği artık yeter.

Böylece taksi şoförleri başkası için değil, kendi için çalışma imkânı bulabilir. Kendilerine doğru dürüst, konforlu, trafikle mücadelede daha az yorucu olan otomatik, adaptif hız sabitleyici gibi donanımları olan araçlar alır, tefecilerin kesesini doldurmayı değil, kendi ailelerinin refahını düşünürler.

Yolcuların çilesi de biter. Temiz ve uygulama denetimli nezih bir yolculuk imkânı bulabilirler. Turistler de saçma sapan paralar ödeyip Türkiye ile ilgili yanlış imaj edinmekten kurtulurlar.

Merkezi düzenleme gerekecekse belediye başkanı tatillerde gezmemeyi, Meclis’ten bunu mümkün kılacak düzenlemeyi geçirene kadar çalışacağını, gerekirse Meclis’in kapısından ayrılmayacağını taahhüt edebilir.

Açamayanı defetmeli, açacak olanı getirmelidir. Bu tür kabiliyeti haiz siyasi irade Türkiye’de pekâlâ mevcuttur.

Bu şehrin dünyadaki muadillerinde böyle parklanmalara hiç izin verilir mi? Bu şehrin sakinleri büyük araç park edenlere caddelerini ve güvenliğini feda etmek zorunda mı?

Allah muhafaza büyük bir deprem yahut başka bir afet olsa bu caddeler nasıl işletilecek?

Bu şehrin belediye başkanı adayı alternatif su kaynakları geliştirmeyi, gerekirse deselinasyonu gündeminde en üst sıralara yazmalıdır.

Yukarıda saydıklarım şehrin sorunları ve ihtiyaçları göz önüne alındığında olmazsa olmazlar. Bir de kendi önerim var. Bu başlıkta çok çeşitli düşünceler içindeyim; bir kısmı merkezi hükümetin iradesiyle çözülebilir, bir kısmı belediyenin inisiyatifinde halledilebilir ama sadece birisini aktaracağım.

İstanbul özel bir şehir. Kökeni Türkiye’nin değişik yerlerinden milyonlarca insan bu şehirde yaşıyor. Bazısının ilk evi İstanbul, ikincisi memleketi… Bazısının hâlâ ilk evi memleketi, ikincisi İstanbul...

Böyle bir şehir nüfusunun bağ kurduğu veya bağlı bulunduğu yerlerle ilişkisini geliştirecek yaklaşımlar neden ortaya konmasın ki? Bu minvalde dünyanın farklı yerlerinden birçok örnek de var. Mesela daha önce Japon Memleket Vergisini yazmıştım. Tokyo’ya verdikleri göç nedeniyle gelirleri ve imkânları azalan ve bu nedenle zayıflayan şehirlerin desteklenmesi için getirilmiş bir uygulama olduğunu okumuş olanlar hatırlar.

Bu sefer de gene Japonya’da geliştirilen bir düşünceyi gündeme getirmek istiyorum; Memleket Yatırım Fonu.

İstanbul Belediyesi, diğer şehirlerin yatırım projelerini sınıflandırdığı bir fonu pekâlâ ihdas edebilir ve İstanbulluların dilemesi halinde bu fona kaynak aktarmasını sağlayabilir. Sosyal bir fon olarak da düşünülebilir, sermaye piyasası fonu olarak da değerlendirilebilir.

Normalde bu tür fonları şehirler kendileri de kurabilir ama İstanbul’un örgütlenmesi başka şey.

Böylece İstanbul’a göç etmiş durumdakiler memleketlerine bir katkı verecek örgütlü, şeffaf ve sürdürülebilir bir mekanizmaya kavuşmuş olur. Belki son dönemde hızlandığı anlaşılan İstanbul’dan memlekete göç düşüncesinin zemini güçlendirilebilir.

Belki göç veren şehirlerdeki kadın girişimciler, çiftçiler, genç girişimciler, yeni teknolojiler, kooperatifler, okul, park, spor alanı gibi sosyal yatırımlar bu sayede İstanbul’daki hemşehrileri tarafından desteklenebilir. Gayet mümkün. Hele de göç veren birçok şehir yeniden kalkınmak için her katkıya ihtiyaç duyarken.

QOSHE - İstanbul’da seçim kazanmanın formülü - Yusuf Dinç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İstanbul’da seçim kazanmanın formülü

37 0
05.12.2023

İstanbul’da seçim kazanmanın formüllerini vereceğim. Hiç öyle siyasi denklemlere falan ihtiyaç yok. İş ve icraat vaatleri belirleyici olacak.

Bu hem vatandaşın hem turistin hem taksi sürücülerinin kurtuluşu demek. Plaka tefecilerinin elinden milletin çektiği artık yeter.

Böylece taksi şoförleri başkası için değil, kendi için çalışma imkânı bulabilir. Kendilerine doğru dürüst, konforlu, trafikle mücadelede daha az yorucu olan otomatik, adaptif hız sabitleyici gibi donanımları olan araçlar alır, tefecilerin kesesini doldurmayı değil, kendi ailelerinin refahını düşünürler.

Yolcuların çilesi de biter. Temiz ve uygulama denetimli nezih bir yolculuk imkânı bulabilirler. Turistler de saçma sapan paralar ödeyip Türkiye ile ilgili yanlış imaj edinmekten kurtulurlar.

Merkezi düzenleme gerekecekse belediye başkanı tatillerde gezmemeyi, Meclis’ten bunu mümkün kılacak düzenlemeyi geçirene kadar çalışacağını, gerekirse Meclis’in kapısından ayrılmayacağını taahhüt edebilir.

Açamayanı defetmeli, açacak olanı getirmelidir. Bu tür kabiliyeti haiz siyasi irade Türkiye’de pekâlâ mevcuttur.

Bu şehrin dünyadaki muadillerinde böyle parklanmalara hiç izin........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play