Geçtiğimiz hafta işsizlik verisi yayınlandı. Sınırlı da olsa işsizlikte düşüş devam ediyor. İstihdam geliştirme anlamında çok zor bir süreçten geçerken işsizliğin artmayıp bilakis düşmeye devam etmesi çok olumlu. Önümüzdeki aylarda imalat sanayinin katkısıyla işsizlikte azalış devam edecek gibi görünüyor. Buna delalet eden ve Türkiye’nin bazı açmazlarını tartışabileceğimiz istatistikler var.

İŞKUR Ekim İstatistik Bülteni’ni inceledim. En çok açık pozisyon hem de açık ara imalat sanayi sektöründe. Ocak-Ekim aralığında kümülatif 968 bin kişilik açık pozisyon var. Buna karşın en çok yerleştirme yapılan meslek özel güvenlik olarak dikkat çekiyor. Aynı periyotta bu meslek kolundan İŞKUR aracılığıyla 59.680 kişi işe yerleştirilmiş. İmalat sanayi çok geride kalmış.

Özel güvenlik mesleğinin İŞKUR yerleştirmelerinde önü çekmesi Türkiye için olumlu bir tablo ortaya koymuyor. Evet, kitle mesleklerinin önü çekmesi normal ama gördüğü rağbet imalat sektöründe iş üretilirken işgücü açığını büyütüyor. Ve bu olgular zaten biliniyor.

İşgücü piyasanın aradığı işler üretilmiyor diye çok defa tartıştım. İş beğenmeme, tarımı terk etme gibi başka yönleriyle de mesele tartışıldı. Özel güvenlik mesleği bir biçimde sayılan sorunları by-pass etme anlamı taşıyor.

Tüm bunlar bir yana; özel güvenliğe bu denli ihtiyacımız var mı, konusunu kısacık tartışmak istiyorum. Çünkü gerçekten rahatsız edici bir güvenlik baskısı var ve rahatsız biçimde bir güvenlik kaygısı içindeyiz.

Hani Türkler yurtdışına gidiyor meselesi var ya; orada ne buluyorlar sorusunu tartıştıran. Orada buldukları bir şey yok, bulmadıkları bir şeyler var, diye düşünüyorum. Onlardan birisi de özel güvenlikler olmalı. Girdiği yerlerde aranmamak, taranmamak, sorulmamak, soruşturulmamak yurtdışına insanları cezbediyor olabilir. Gerçekten Türkiye’de aşırı bir durum var.

Yakılsın bütün PKK ve türevlerinin kampları, kırılsın terör maşasını tutanların elleri de kurtulalım şu aşırı irdelenmeden, ırgalanmadan, deyip konuyu kapatıyorum. Çünkü İŞKUR istatistiklerine giremeyen çarpıcı bir kayıt dışılık sorunu var; ona değinmek istiyorum.

Son dönemde dijital dağıtım şirketlerinin ve çevrimiçi sipariş teknolojilerinin gelişiminin açtığı yoldan birçok insanın işini bırakıp motokuryelik yapmaya başladığını biliyoruz. Ama belli olgunluğa ulaşıldığı halde hala hiçbir işgücü istatistiğinde motokurye istihdamının karşılığı görünmüyor. O yüzden kayıt dışılık geliştiğini değerlendiriyorum. Bu sorun düşünüldüğünden daha büyük olabilir; İŞKUR istatistikleri üzerine başka verilerle durumu ortaya koymaya çalışayım.

İmalat sanayindeki işgücü açığı bu anlamda önemli bir gösterge. Bu açığın önemli kısmı üretilen yeni işler. Fakat geri kalan kısmında bir parça da olsa mesleği bırakıp motokuryeliğe geçenlerin bir rol oynadığı gözlemle ulaşılabilen bir bulgu. Bu durumun kayıtlı araç istatistiklerindeki yansımasına da bakabiliriz.

Türkiye’de 2023 Eylül itibariyle 28 milyon civarı kayıtlı araç var. Kayıtlı araçlar içinde motosikletin payı 2019’daki %14 seviyesinden hızlıca %17’ye yükseldi. Bunu bir grafikle gösterdim. Türkiye otomobil sayısında 1967 itibariyle 100 bini, bundan yirmi yıl kadar sonra, 1986’de 1 milyonu geçmiş. Bir yirmi yıl kadar sonra ise 2015’te 10 milyonu aşmış. Eylül 2023 itibariyle 15 milyon civarı otomobil var.

Motosiklet sayısı 1977 yılında 100 bini, 2000 yılında 1 milyonu geçmiş. Bugün itibariyle 4,4 milyon kadar motosiklet olduğu görülüyor.

Motosikletin toplam araçlar içindeki payı 2016 yılında gene %14 iken sayının 3,4 milyon civarı olduğu görülüyor.

Son yıllarda edinilen ilave 1 milyon motosiklet, ÖTV hareketleriyle, otomobil fiyatlarının yüksekliğiyle vesaire ile açıklanabilir ama bahsettiğim meslek dönüşümünün de bir rolü var.

Bu dönüşümün işgücü istatistiklerine yansımıyor oluşu motokuryelikte kayıt dışılığın azaltılmasına dönük eyleme geçilmesi gerektiğini gösteriyor. Kendilerinin ve ailelerinin sosyal güvenliği için…

Son dönemde artan motosiklet sayısının ve motokuryelerin trafikteki hayli aktif olmasının başka bir tartışmayı da açtığı görülüyor. Motorcuların da, motorlardan rahatsız olanların da şikâyetleri var.

Öncelikle biraz daha riskli bir araç kullanıyor olmaları hasebiyle motorcuya saygı talebinin hâlâ yeterince karşılık bulmadığını söylemeliyim.

Birçok motorcu trafik magandalarının verdiği rahatsızlığın kurbanı...

Buna karşın artan motor trafiğine adapte olamayanlar motorlardan çok rahatsız. Motorlara kaldırım gibi uygunsuz güzergâhlarda binilmesi, pratik davranan motorcuların nereden çıkacağının bilinmemesinin aldığı/verdiği hasarlar bu rahatsızlıkta dile gelenler.

Şiddetli şekilde Asya tipi ya da sadece daha kolay anlaşılsın diye söyleyeceğim; Hindistan tipi bir kültür görünümüne gidildiği eleştirileri yapılıyor.

Aslında magandaları çıkınca kimsenin suçu yok denebilir. Fakat kötü motosiklet kullanıcıları olduğu gerçeğine rağmen otomobili olanların yorum yaparken motorculara bir tür faşizm uyguladığı da ortada. Motorcular otomobile geçsin de görelim o zaman. Trafikte kim bir adım ilerleyebilir, kim park yeri bulabilir.

Bu işte suçlu belli aslında; altyapı eksikliği… Ee, sorunu en derinden yaşayan mesela İstanbul gibi bir belediye sahipsiz kalırsa böyle olur. Metro projeleri durdu, yapılmıyor. Toplu taşıma yolda kalıyor. Kaldırımlar yetersiz. Araç eğlemek (park) tam bir kaos. Hiçbir şey yapmayan belediye tam seçim dönemecine girince yılan gibi başını çıkarıp, tribüne oynuyor. Bu tribün şov da trafiği olumsuz etkiliyor.

İnsanlar kötü belediye performansı karşısında mecbur olduğunu düşündüğü araç tiplerini seçip, mecbur olduğunu düşündüğü eylemlerle seyir yapıyor.

İstanbul’un sorunlarına acil çözüm lazım. Çözecek kişi lazım. Yoksa kentin sorunları, çözümü gün geçtikçe karmaşıklaşan yeni problemler getirecek.

QOSHE - Motokuryelik: Kayıt dışı istihdam - Yusuf Dinç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Motokuryelik: Kayıt dışı istihdam

18 0
12.11.2023

Geçtiğimiz hafta işsizlik verisi yayınlandı. Sınırlı da olsa işsizlikte düşüş devam ediyor. İstihdam geliştirme anlamında çok zor bir süreçten geçerken işsizliğin artmayıp bilakis düşmeye devam etmesi çok olumlu. Önümüzdeki aylarda imalat sanayinin katkısıyla işsizlikte azalış devam edecek gibi görünüyor. Buna delalet eden ve Türkiye’nin bazı açmazlarını tartışabileceğimiz istatistikler var.

İŞKUR Ekim İstatistik Bülteni’ni inceledim. En çok açık pozisyon hem de açık ara imalat sanayi sektöründe. Ocak-Ekim aralığında kümülatif 968 bin kişilik açık pozisyon var. Buna karşın en çok yerleştirme yapılan meslek özel güvenlik olarak dikkat çekiyor. Aynı periyotta bu meslek kolundan İŞKUR aracılığıyla 59.680 kişi işe yerleştirilmiş. İmalat sanayi çok geride kalmış.

Özel güvenlik mesleğinin İŞKUR yerleştirmelerinde önü çekmesi Türkiye için olumlu bir tablo ortaya koymuyor. Evet, kitle mesleklerinin önü çekmesi normal ama gördüğü rağbet imalat sektöründe iş üretilirken işgücü açığını büyütüyor. Ve bu olgular zaten biliniyor.

İşgücü piyasanın aradığı işler üretilmiyor diye çok defa tartıştım. İş beğenmeme, tarımı terk etme gibi başka yönleriyle de mesele tartışıldı. Özel güvenlik mesleği bir biçimde sayılan sorunları by-pass etme anlamı taşıyor.

Tüm bunlar bir yana; özel güvenliğe bu denli ihtiyacımız var mı, konusunu kısacık tartışmak istiyorum. Çünkü gerçekten rahatsız edici bir güvenlik baskısı var ve rahatsız biçimde bir güvenlik kaygısı içindeyiz.

Hani Türkler yurtdışına gidiyor meselesi var ya; orada ne buluyorlar sorusunu tartıştıran. Orada buldukları bir şey yok, bulmadıkları bir şeyler var, diye düşünüyorum. Onlardan birisi de özel güvenlikler olmalı. Girdiği yerlerde aranmamak, taranmamak, sorulmamak, soruşturulmamak yurtdışına insanları cezbediyor olabilir. Gerçekten Türkiye’de aşırı bir durum var.

Yakılsın bütün PKK ve türevlerinin kampları, kırılsın terör maşasını tutanların........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play