Uzun vadeli projeksiyonlarda gündeme geleceği değerlendirilse de “stratejik otonomi” kavramı şimdiden sıklıkla kullanılmaya başlandı. Stratejik otonomilerden murat, kritik önemdeki coğrafyalara özerlik kazandırılarak küresel güçlerin menfaatlerinin korunmasıdır.

Stratejik otonomileştirmenin silsilesinin İslam dünyasından başlaması riskine dikkat çekmek istiyorum. İkinci yüzyılını göremeyecek, üçüncü yüzyılına asla erişemeyecek bugünkü devletlerden bir kısmının, ekonomik değer taşıyan bölgeleri özerkleştirilip kalan kısmı kaosa bırakılabilir.

Musul, Kerkük, Basra, Halep, Lazkiye, Akabe, Sina Yarımadası, Girit Adası gibi coğrafyalar stratejik otonomi kazandırılması düşünüldüğünde ilk akla gelen yerler olabilir. Dünyada hatta buralardan çok daha az bilinen çok daha özel yerler de var.

Hepsini bir tarafa bırakıp dikkatleri aynı ortak özelliğe sahip başka bir gruba çekmek istiyorum; otonomileştirme eyleminin başlamış olabileceği noktalara.

Bugüne dönüyorum. Cebelitarık, Süveyş, Bab’ül Mendeb, Hürmüz ve Malakka’dan ortadaki üçü (güzergâh olarak da ortadadırlar) bugün çok sıcak. Çatışmaların, istikrarsızlıkların ve ambargoların odağında kaldılar.

Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi’ni Basra Körfezine bağlar. Umman ile İran arasındaki bu boğazda yıllara sari ambargo gerilimi sürüyor. Yemen, Cibuti ve Eritre arasındanki Bab’ül Mendeb’le ilgili 7 Ekimden beri çok defa yazdım. Bu yazı da girmeyeceğim. Zaten yazımın asıl odağı da Malakka…

Malakka Boğazı, Malezya, Singapur ve Endonezya arasından geçiyor. Güney Çin Denizini, Hint Okyanusuna açıyor. (Alternatif olabilecek Karamati Boğazı, Makassar Boğazı, Sunda Boğazı ve Lombok Boğazı da Müslümanların (Endonezya) kontrolündedir.)

Malakka Boğazında yeni gelişmeler olmaya başladı. Malezya kendi limanlarını İsrail iltisaklı gemilere kapattığını duyurdu. Ambargo başlattı. Bu çıkışıyla tüm dünya Gazze’ye odaklanırken dikkatlerin hangi yöne çevrilmesi gerektiğine dair bir sinyal verdi aslında.

Malezya Asya-Pasifik’e taşınabilecek bir krize karşı hangi tavrı sergileyeceğini gösterdi, diye anlıyorum. Nihayet, Batı kampının güvenilir olmadığını biliyor ve Çin ile bir gerilim halinde aktif tarafsız kalmayı yeğleyeceğini gösteriyor.

Malezya’nın tavrını Endonezya’nın takip edeceği düşünülebilir. Çünkü Asya-Pasifik’teki bir gerginlik durumunda ortak hareket etmek her ikisinin de menfaatine olacaktır. Çin ve Batı arasındaki herhangi bir gerilimde taraf olma durumu stratejik varlıklarının saldırıya uğramasına neden olabilir.

Üstelik, kaşınılan sorunlarla Asya-Pasifik’te beklenen çatışma yakına çekilmeye çalışılıyor gibi görünüyor.

Çin, 2050 yılına kendine ilişilmeden ve kendisi de bir kavgaya karışmadan ulaşma planından artık çok uzak. Fakat hayale dönüşen bu stratejisine bağlı kalmakta ısrarcı davranıyor. Fark etmese de bu ısrarı onu zaafa düşürüp saldırıya açık hale getiriyor. Çin’in iyice palazlanmasına mani olmak isteyenler artık kendilerini iyice belli ediyorlar.

Sanırım Asya-Pasifik savaşına hazırlığın son evresi olan Müslümanların boğazlarını kontrol etme veya ele geçirme sürecini Kızıldeniz bağlantılarından başlattılar. Boğazları kendi kontrollerindeki stratejik otonomilere dönüştürmek istiyor olabilirler. Umarım Malezya duruşunu koruyabilir. Destek olunmalı. Yakında tüm dikkatler Malakka’ya çevrilebilir.

Unutmadan söyleyeyim “yağmur ormanlarının ortasındaki” Panama Kanalı da kuraklık nedeniyle sıkışmıştı. Kasım yağmurları Kanal’ı şimdilik kurtardı.

Bu gelişmeler karşısında kenetlenmesi gereken Müslümanlar ise ihtilaflar içinde. Üstelik Gazze herkes için bir birleşme fırsatı sunarken.

Şerefli Türk Devletleri, girdiğiniz kutlu yolda sabit kadem kalın. Birbirinize karşı kalbinizdeki sıcaklığı artırın. Diğerleri yalnızlaşarak bağımsızlığını kurtaracağını düşünmekteler. Besbellidir ki hata içindeler. Yalnız Türk Devletleri dayanışarak bağımsız kalacaklarının farkındadır. İradeleri bu yöndedir. Kardaşının derdiyle dertlenmek; kardaşının yardımında olmak; omuz omuza, sırt sırta vermek; elinden tutmak; koluna girmek, her zaman kolay olmasa da yok olup gitmekten yeğdir. Bu tavrı sergilemek, böylece kenetlenmek, gönlü sizlerle bir ve beraber olan diğer kardaşları da çekecektir. Bu yol çetin amma birleşip sabrederse talih Türk Devletlerinden yana dönecektir.

QOSHE - Müslümanların boğazlarına mı çökülecek? - Yusuf Dinç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Müslümanların boğazlarına mı çökülecek?

26 1
24.12.2023

Uzun vadeli projeksiyonlarda gündeme geleceği değerlendirilse de “stratejik otonomi” kavramı şimdiden sıklıkla kullanılmaya başlandı. Stratejik otonomilerden murat, kritik önemdeki coğrafyalara özerlik kazandırılarak küresel güçlerin menfaatlerinin korunmasıdır.

Stratejik otonomileştirmenin silsilesinin İslam dünyasından başlaması riskine dikkat çekmek istiyorum. İkinci yüzyılını göremeyecek, üçüncü yüzyılına asla erişemeyecek bugünkü devletlerden bir kısmının, ekonomik değer taşıyan bölgeleri özerkleştirilip kalan kısmı kaosa bırakılabilir.

Musul, Kerkük, Basra, Halep, Lazkiye, Akabe, Sina Yarımadası, Girit Adası gibi coğrafyalar stratejik otonomi kazandırılması düşünüldüğünde ilk akla gelen yerler olabilir. Dünyada hatta buralardan çok daha az bilinen çok daha özel yerler de var.

Hepsini bir tarafa bırakıp dikkatleri aynı ortak özelliğe sahip başka bir gruba çekmek istiyorum; otonomileştirme eyleminin başlamış olabileceği noktalara.

Bugüne dönüyorum. Cebelitarık, Süveyş, Bab’ül Mendeb, Hürmüz ve Malakka’dan ortadaki üçü (güzergâh olarak da ortadadırlar) bugün çok sıcak. Çatışmaların, istikrarsızlıkların ve ambargoların odağında kaldılar.

Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi’ni Basra Körfezine bağlar. Umman ile İran arasındaki bu boğazda yıllara sari ambargo gerilimi sürüyor. Yemen, Cibuti ve Eritre arasındanki Bab’ül Mendeb’le ilgili 7 Ekimden beri çok defa yazdım. Bu yazı da girmeyeceğim. Zaten........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play