Mehmet Akif Ersoy’un hayat hikâyesi, bu ülkenin yaşadığı ya da bu ülkeye yaşatılan bütün savrulmaların ve travmaların, umutların ve korkuların, direnişlerin ve diriliş gayretlerinin hikâyesidir. Bizim trajedimizin sarkastik boyutlar kazanan umut dolu, her şeye rağmen umudunu yitirmeyen hüzünlü, acıklı bir hikâyesi…

Mehmet Akif’in hikâyesi yok oluş mevsiminde destansı bir direnişin ve gelecek vadeden zorlu bir dirilişin hikâyesi…

Üç kıtadan nefes alan, üç kıtada derin izler bırakan, dünyayı avucunun içine alarak haykıran, nefesi bütün kıtalardan iz taşıyan, ruh taşıyan bir medeniyet öncüsünün ve savaşçısının ölüm kalım hikâyesi. Nerede olursa olsun, bütün zorluklara göğüs germesini, bütün zorbalıklara direnmesini bilen bir inanmış ve adanmış adamın hikâyesi.

Mehmet Akif, aşkın, tutkunun ve inancın şairidir. Zamanları ve mekânları aşan bir hakikat aşkının, kabına sığmaz bir hakikat tutkusunun ve bütün varlığa kol kanat geren, bütün varlığı duyan, koruyup kollayan, çağları aşan çağlaya çağlaya akan aziz, leziz büyük bir inanç ırmağının şairi.

Akif, inanmış ve adanmış bir adamdı: İnancının ve adanmışlığının şiddeti ve derecesi o kadar yüksekti ki, bütün insanlığın yükünü omuzlarında hissediyordu.

Elbette ki, emperyalistlerin işgal ederek tarumar ettikleri bütün İslâm beldelerindeki mazlum Müslümanların acılarını, çığlıklarını yürekten hissediyordu. Emperyalistler ruhsuzdu ve çok acımasızdı. Her yere tecavüz ediyorlar, her yeri işgal ediyorlar, her şeyi kirletiyorlardı. Dünya yangın yerine dönmüştü. Emperyalistler bütün kıtalara, bütün medeniyetlere diz çöktürmüşlerdi; Müslüman dünya, özellikle de Osmanlı coğrafyası direniyordu emperyalist tecavüze ve saldırıya hem de dört bir cephede Trablusgarp’tan Kafkaslar’a, Afrika’nın içlerinden Yemen’e, Kırım’a, Şam’a, Medine’ye ve Kudüs’e kadar…

Mehmet Âkif yılmaz bir direniş cengaveri, yıkılmaz bir diriliş eri, yorulmaz bir varoluş neferiydi.

Osmanlı emperyalistlere karşı dört bir cephede direnen tek medeniyetti. Dünyanın % 60’ından fazlasını kontrol eden İngilizler, Osmanlı’nın çocuklarının direnişleri karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Direnişi kırmak ve mümkünse direnenleri yok etmek gerekiyordu. Bunun için her yolu denedi aşağılık İngilizler! Osmanlı’yı parçalayarak Osmanlı’da içerden bir etnik, mezheb, siyasî kaos çıkarmak için uzun soluklu hazırlıklar yaptılar.

Mehmet Akif Ersoy, İslâm’ın diriltici ruhunu, medeniyetimizin kuşatıcı ufkunu iliklerine kadar yaşadı; onun için karış karış Osmanlı coğrafyasında, Balkan coğrafyasında, Anadolu coğrafyasında bu ruhu ve ufku hayata ve harekete geçirmek için dolaştı durdu hiç durmadan…

Mehmet Akif, bu milletin direniş, diriliş ve varoluş destanını yazdı ölümsüz eseri İstiklâl Marşı ile.

Akif, kendi direniş, diriliş ve varoluş destanını milletin destanına dönüştürmeyi başarmıştı.

İstiklal Marşı, bu ülkenin direniş, diriliş ve varoluş destanıdır. Çilesi çekilerek ve bedeli ödenerek yazılmış benzersiz bir destandır o.

Millî mücadelede bu ruhu ve ufku şaha kaldırdı.

Ama sonra kurulması için büyük emek sarf ettiği yeni düzen, Akif’i kara listeye aldı, ona ülkesinde cehennem hayatı yaşattı!

Bu ülkenin İstiklal Marşı Şairi, Türkiye’de dünya hayatını sona erdirmek üzere geldi ülkesine ama Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nda yapayalnız bir şekilde ve yoksulluk içinde, Perperişan bir vaziyette vefat etti. Bu devlet için yüzkarası bir durumdur bu. Devlet, bu aşağılık muameleden ötürü Akif’ten ve milletten özür dilemelidir.

Akif’in vefat haberini alan İstanbul Üniversitesi gençliği bir anda seferber oldu hızla ve kurulması için onca mücadele ve çile çekerek gece gündüz koşuşturduğu devletin ilgisizliğine rağmen milletin çocuklarının ellerinde ve başlarının üstünde ebedî âleme uğurlandı.

Mehmet Akif’in travmatik hikâyesi bu ülkenin nasıl içeriden teslim alındığının ve her şeye rağmen bu ülkeyi elimizden alanlardan yeniden alma mücadelemizin en ürpertici resmidir. Teslim bayrağı çekmeyeceğiz: Her yaşadığımız zor ânda, Akif’in bu millete en büyük armağanı İstiklal Marşı’mıza bakarak toparlanıp kendimize geleceğiz ve bize kem gözle bakana hak ettiği cevabı vereceğiz.

Vesselâm.

QOSHE - Bir destan olarak Mehmet Âkif ve Türkiye’nin trajedisi ve umut ışığı - Yusuf Kaplan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir destan olarak Mehmet Âkif ve Türkiye’nin trajedisi ve umut ışığı

100 13
29.12.2023

Mehmet Akif Ersoy’un hayat hikâyesi, bu ülkenin yaşadığı ya da bu ülkeye yaşatılan bütün savrulmaların ve travmaların, umutların ve korkuların, direnişlerin ve diriliş gayretlerinin hikâyesidir. Bizim trajedimizin sarkastik boyutlar kazanan umut dolu, her şeye rağmen umudunu yitirmeyen hüzünlü, acıklı bir hikâyesi…

Mehmet Akif’in hikâyesi yok oluş mevsiminde destansı bir direnişin ve gelecek vadeden zorlu bir dirilişin hikâyesi…

Üç kıtadan nefes alan, üç kıtada derin izler bırakan, dünyayı avucunun içine alarak haykıran, nefesi bütün kıtalardan iz taşıyan, ruh taşıyan bir medeniyet öncüsünün ve savaşçısının ölüm kalım hikâyesi. Nerede olursa olsun, bütün zorluklara göğüs germesini, bütün zorbalıklara direnmesini bilen bir inanmış ve adanmış adamın hikâyesi.

Mehmet Akif, aşkın, tutkunun ve inancın şairidir. Zamanları ve mekânları aşan bir hakikat aşkının, kabına sığmaz bir hakikat tutkusunun ve bütün varlığa kol kanat geren, bütün varlığı duyan, koruyup kollayan, çağları aşan çağlaya çağlaya akan aziz, leziz büyük bir inanç ırmağının şairi.

Akif, inanmış ve adanmış bir adamdı: İnancının ve adanmışlığının şiddeti ve derecesi o kadar yüksekti ki, bütün insanlığın yükünü omuzlarında hissediyordu.

Elbette ki, emperyalistlerin işgal ederek tarumar ettikleri bütün İslâm beldelerindeki mazlum Müslümanların acılarını, çığlıklarını yürekten hissediyordu.........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play