Mostar Köprüsü’nde karşılaştığımız bir kardeşimiz Balkanlar’ın geleceği konusunda bizi korkuttu. Onunla yaptığımız muhabbeti akıcı bir dille aktardı Seyfullah Yiğit kardeşimiz.

***

Başlıktaki sorunun cevabı yazının içinde. Yazımızı yazalım. Siz cevabı yazının içinden çıkartın. Yazıya geçmeden önce Ustam Yusuf Hoca’mın şu güzel tespitini bir kez daha paylaşalım. Dünyada başına ne geldiğini bilmeyen tek toplum biziz. Başına ne geldiğini bilmeyen ve hatta bilmediğini de bilmeyen bir toplum haline geldik, maalesef durumumuz bu. Peki, bu durum Boşnak Müslümanlar için de geçerli mi? Hayır. Bizim başımıza gelen şey hiçbir toplumun başına gelmedi. Ve Boşnaklar bizim kim olduğumuzu bizden daha iyi biliyorlar. Onlar hâlâ bize Devlet-i Aliyye’nin bakiyesi olarak bakıyorlar. Bizleri ağabey olarak görüyorlar. Evet, bizler ister bunun farkında olalım ister olmayalım, Balkanlardaki Müslümanların ekserisi Türkiye’yi kendilerinin ağabeyi olarak görüyorlar.

Balaga tekkesinde Cuma namazımızı Mustafa Hoca’nın imamlığında eda ettik. Çok sevdiğim Balaga tekkesi ve Neretva nehrinin kaynağından ayrılma vakti gelmişti. Hayat neydi? Zeval ve firakların toplamı… Peki, hayata anlam katan şey ne? Hayatı, hayatı verene musahhar kılarak yaşamak… Yani rıza-i ilahiyi esas maksat yaparak yaşamak… İşte asıl mesele bu. Marifetullah hayatın merkezine yerleştirildiğinde her şey anlam bulur. Neretva’yı anlamlı yapan şey neydi? Dervişte izini sürdüğümüz şey neydi? Ya Hû çekmekten maksat ne ola ki? Hepsini anlamlı kılan şey, Allah’ı (cc) isim ve sıfatlarıyla bize bildirmeleri… Yüce Yaratıcının sikkelerinin farklı farklı oluşlarını keşfetmenin ve böylece Allah’a (cc) daha fazla yaklaşmanın verdiği lezzet-i ruhaniydi zeval ve firakları anlamlı yapan şey… Yani İMAN olmadan olmaz! Bütün karanlıkları nurlandıran, anlamlandıran şey imandır. Bütün bu ayrılıklara takat getirebilmemizin arkasındaki sır, İMANDIR. Ehli iman için bütün bu geçici ayrılıkların son bulup ebedi kavuşmalara dönüştüğü asıl vatan, cennet… orada buluşacağız ey Neretva, Balaga tekkesi, hiç tanımadığım halde zikrinden istifade ettiğim sekin ruh halli derviş… Şimdilik sizlere elveda ama sadece şimdilik…

Mostar Köprüsü’ne gidiyoruz. Mostar köprüsü, adını Mostar şehrinden almış. Ancak Mostar ismi köprüyle mücessem haline gelmiş. Mostar deyince ilk akla gelen şehir değil, köprü olmuş. Mihmandarımız Süleyman’ın daha şık bir ifadesiyle; Mostar köprüsü, şehirden daha popüler olmuş. Mostar köprüsünün üstünde 99 adet küçük engel merdiven yapılmış. Allah’ın (cc) isimleri adedince merdiven yapılmış. Yağış olduğunda köprü kaygan olduğu için böyle bir çözüm üretmişler. Bunu da 99 merdivenle yapmışlar. İslâm medeniyetinin zarafeti…

Mostar köprüsünün tam ortasında köprüyü dengede tutan büyük bir taş varmış. Oval şeklinde ayakta durmasını sağlayan ağırlık merkezi bu taşmış. Bosna savaşında Sırplar bombalamışlar ama köprü yıkılmamış. Bu taşın sırrını bilmedikleri için köprüyü yıkamamışlar. Ancak Boşnaklara komşu olan Hırvatlar bu sırrı biliyormuş. Daha sonra savaşa Sırpların yanında katılan Hırvatlar bu sırrı söylemişler Sırplara. Köprünün ağırlık merkez olan taş bombalanmış ve köprü yıkılmış. İşin ilginç olan tarafı ise şu: Savaş sonrasında köprü yapılıyor ve köprünün açılışına köprüyü yıkanlar da katılıyor! Eskiden köprünün altında tabakhane varmış. Temizlik için su gerekli olduğu için tabakhane buraya kurulmuş. Tabakhanede çalışanlar da doğal olarak koku geliyormuş. Onlar camiye geldiklerinde diğer cemaat rahatsız oluyormuş. İnceliğe bakın şimdi. Hem cemaati rahatsız etmemek hem de tabakhanedekileri kırmamak için yeni bir cami yapılmış. Bu cami, içeride kötü koku oluşmamasına dikkat edilerek inşa edilmiş. Su, bir şekilde caminin içinde yukarıya taşınmış. Sürekli hareket edilecek şekilde yapılmış ve gül şerbeti dökülmüş. Böylece Tabakhane Camii inşası tamamlanmış. Caminin içi tabakhanede çalışanların gelip ibadet etmesine rağmen o kadar güzel gül kokusu kokuyormuş ki, diğer camilerden insanlarda burayı tercih etmeye başlamışlar. İşte İslâm medeniyetinin incelikleri…

Burada da Poçitel’de olduğu gibi kurşun izleri var. Savaşın izleri ısrarla unutturulmamaya çalışılıyor. Köprünün başında taş üstüne “don’t forget 1993” yazılması da bunun için. Köprünün üstünden geçip diğer küçük Mostar Köprüsü’ne geldik. Oradan tekrar dolanıp büyük Mostar’ın başına geldik. Seyahat arkadaşlarımız dağılmıştı. Onlarla otobüsün olduğu yerde buluşacaktık. Mihmandarımız Süleyman, Yusuf Hoca’yla bizi küçük bir merdivenden çıkardı. Çok küçük tarihi bir oda. Köprünün başında yer alıyor. Gizli bir yermiş gibi. Aslında tarihî küçük bir işletme. Harika kahve ve Boşnak tatlısı satılıyor. Mekân küçük ama ruh dolu… Mustafa Demiroviç burada çalışıyor. Haline bakılınca tam bir virane ama sohbet edince defineye malik bir virane olduğu hemen anlaşılıyor.

Sevgili okuyucu, burası çok önemli. Sıkı tutunun, eğer burayı, o küçücük mekânda hissettiğim şekliyle yazabilirsem sizler de o mekânda bizimle geçmişe gidip NEFES alacaksınız!

Mustafa abinin saçları uzun, ayağında kot pantolon. Boğazlı bir kazak giymiş. Giyim kuşamından, üst başı önemsediği çok belli. Küçücük bir mekânda. Tarih olarak 2023’te ama bütün bunlar zahir gözüyle bakanlar için… Mustafa abi, sürekli aynı tarihte aynı mekânda! O ne bugünde ne de bu mekânda. Bu mekânı ve bu tarihi esir almış Mustafa abi. O hâlâ savaş yıllarında yaşıyor. Her an savaş bölgesinde hazır komuttaymış gibi. Elinde cezve bize kahve pişirdiğinde de el yapımı Boşnak tatlısını servis ederken de kâh bize bakıp kâh ufka bakıp adeta sema ederek bir şeyler anlattığında da o hep aynı yerde aslında. Bosna savaşı yıllarında…

Biz de artık bu küçük mekân gibi Mustafa abinin esiriyiz! Zamanın dışındayız. Mekânın dışındayız. İlk önce neyle karşılaştığımızı fark edemedik. Daha sonra fark ettik. Yusuf Hocamın da tavsiyesiyle hemen notlar almaya başladım. Tercüme eden tabii ki mihmandarımız Süleyman. Mustafa abi anlatıyor. Mostar’a saldıranlar Hırvatlar. Saray Bosna göz önünde olduğu için Mostar’daki yıkım ikinci planda kaldı. Büyük yıkımlar yaşadık. Mostar cehennemdi sanki. Her şey yıkıldı. Yeniden yaptık. Savaş bize her şeyin bir nesne olduğunu öğretti. Tam 25 gün botlarımı çıkartamadım! Tek bir gayemiz var, yaşananları unutturmamak! Düşünün. Şu elimdeki telefon kadar ekmek parçasını 15 kişi paylaşıyorduk ve doyuyorduk. Biz şimdi Allah’a (cc) nasıl inanmayalım!

Gazze’yi düşündüm hemen. Ne ekmek ne su… Savaş her şeyiyle tam bir yıkım... Devam ediyor Mustafa abi. “Bizim derdimiz düşmanlar değil, dostlarımızın bizim yanımızda olmaması.”

O esnada bir arkadaşımız, biz sizinle dostuz dedi. “Hayır! Biz dost değiliz. Biz, Türklerle, Türkiye’yle bir aileyiz! Onlar bizim ailemiz. Savaştım. Pişman değilim. Yine olsa yine savaşırım. Aliya’ya Allah (cc) rahmet etsin. Aliya’nın oğlu şehitlere, gazilere ziyaretler yapıyor. Çiçekler koyuyor kabirleri başlarına. Şehidin çiçeğe ihtiyacı yok. Ailesinin, ilgiye ve yardıma ihtiyacı var.

Derviş Mustafa Demiroviç abiden devam edeceğiz inşâallah.

QOSHE - Devlet-i Aliyye bakiyesi bir toplum olduğumuzu unuttuk mu?  - Yusuf Kaplan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Devlet-i Aliyye bakiyesi bir toplum olduğumuzu unuttuk mu? 

105 5
22.01.2024

Mostar Köprüsü’nde karşılaştığımız bir kardeşimiz Balkanlar’ın geleceği konusunda bizi korkuttu. Onunla yaptığımız muhabbeti akıcı bir dille aktardı Seyfullah Yiğit kardeşimiz.

***

Başlıktaki sorunun cevabı yazının içinde. Yazımızı yazalım. Siz cevabı yazının içinden çıkartın. Yazıya geçmeden önce Ustam Yusuf Hoca’mın şu güzel tespitini bir kez daha paylaşalım. Dünyada başına ne geldiğini bilmeyen tek toplum biziz. Başına ne geldiğini bilmeyen ve hatta bilmediğini de bilmeyen bir toplum haline geldik, maalesef durumumuz bu. Peki, bu durum Boşnak Müslümanlar için de geçerli mi? Hayır. Bizim başımıza gelen şey hiçbir toplumun başına gelmedi. Ve Boşnaklar bizim kim olduğumuzu bizden daha iyi biliyorlar. Onlar hâlâ bize Devlet-i Aliyye’nin bakiyesi olarak bakıyorlar. Bizleri ağabey olarak görüyorlar. Evet, bizler ister bunun farkında olalım ister olmayalım, Balkanlardaki Müslümanların ekserisi Türkiye’yi kendilerinin ağabeyi olarak görüyorlar.

Balaga tekkesinde Cuma namazımızı Mustafa Hoca’nın imamlığında eda ettik. Çok sevdiğim Balaga tekkesi ve Neretva nehrinin kaynağından ayrılma vakti gelmişti. Hayat neydi? Zeval ve firakların toplamı… Peki, hayata anlam katan şey ne? Hayatı, hayatı verene musahhar kılarak yaşamak… Yani rıza-i ilahiyi esas maksat yaparak yaşamak… İşte asıl mesele bu. Marifetullah hayatın merkezine yerleştirildiğinde her şey anlam bulur. Neretva’yı anlamlı yapan şey neydi? Dervişte izini sürdüğümüz şey neydi? Ya Hû çekmekten maksat ne ola ki? Hepsini anlamlı kılan şey, Allah’ı (cc) isim ve sıfatlarıyla bize bildirmeleri… Yüce Yaratıcının sikkelerinin farklı farklı oluşlarını keşfetmenin ve böylece Allah’a (cc) daha fazla yaklaşmanın verdiği lezzet-i ruhaniydi zeval ve firakları anlamlı yapan şey… Yani İMAN olmadan olmaz! Bütün karanlıkları nurlandıran, anlamlandıran şey imandır. Bütün bu ayrılıklara takat getirebilmemizin arkasındaki sır, İMANDIR. Ehli iman için bütün bu geçici ayrılıkların son bulup ebedi kavuşmalara dönüştüğü asıl vatan, cennet… orada buluşacağız ey Neretva, Balaga tekkesi, hiç tanımadığım halde zikrinden istifade ettiğim sekin ruh halli derviş… Şimdilik sizlere elveda ama sadece şimdilik…

Mostar Köprüsü’ne gidiyoruz. Mostar köprüsü, adını Mostar şehrinden almış. Ancak Mostar ismi köprüyle mücessem haline gelmiş. Mostar deyince ilk akla gelen şehir değil, köprü olmuş. Mihmandarımız........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play