İnsan, kendisiyle barışık bir şekilde yaşamını devam ettirdiğinde ruhsal açıdan sağlıklı bir birey olur. Ancak, herkes bunu gerçekleştiremez. Öyle ki bazı insanların kendileri ile temaslarını engelleyecek, dışsal güçlere ihtiyaçları da yoktur. Onlar, hemen her gün kendileri ile olan temaslarını engellerler ve kendilerini yıkıma uğratırlar.

İnsanın kendisi ile temasını engellemesi ve kendisini yıkması; kişinin amaçlarına, mutluluğuna ve başarılarına kısacası kendisine yönelik olarak bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde zarar vermesi anlamına gelir. Kişi; kendi ihtiyaçlarını görmezden gelerek, hayır demesi gerektiği yerde hayır diyemeyerek, sınırlarını belirlemeyerek, kendisini sürekli bir şekilde eleştirerek ve küçümseyerek kendisi ile temasını engelleyebilir. Ayrıca birey; konuşması gereken yerde susmayı tercih ederek, kendisini yalıtarak, başarısızlık duygularını körükleyen düşüncelere sahip olarak kendini yıkıcı bir hale gelebilir.

İnsanların kendilerini yıkıcı bir şeklide davranmalarının pek çok nedeni vardır. Birincisi, düşük düzeyde öz değer ve özsaygı sahibi olmaktır. Özsaygısı ve öz değeri düşük bireyler, kendilerine güvenmezler ve olumsuz iç sese sahiptirler. İkincisi, içsel çatışmalar yaşamaktır. Bireylerin birbiriyle çelişen istekleri olduğunda bireyler içsel çatışma yaşarlar. Yaşanan bu çatışma da bireyin kendisini yıkmasına neden olur. Üçüncüsü, bağımlı kişilik özelliğine sahip olmaktır. Bağımlı bireyler, kendilerini değersizleştirerek bağımlılık davranışlarını devam ettirirler. Dördüncüsü, sınırda kişilik bozukluğuna sahip olmaktır. Bu bozukluğa sahip bireyler, döngüsel bir şekilde kendilerini değersizleştirme ve yıkma eğilimine sahiptirler. Beşincisi, mükemmeliyetçi kişilik özelliğine sahip olmaktır. Mükemmeliyetçilik eğilimi olan kişiler, mükemmel olamayacaklarından korkarlar ve bu nedenle başarısızlıkla yüzleşmekten kaçınırlar. Altıncısı, bireyin kaygı ve korku yaşamasıdır. Bazı insanlar bazen başarıdan veya değişiklikten korkarlar. Bulundukları yerden hoşlanmasalar da bu alandaki rahatlık, onlara birçok kazanç sağlar. Bu nedenle değişim adımlarını atmak istemeyebilirler.Ayrıca;gelecekten, başarısızlıktan veya reddedilmekten duyulan korkular, kişinin kendini geri çekmesine veya risk almaktan kaçınmasına neden olur. Bu korkular, kişinin kendi potansiyelini gerçekleştirmesini engeller. Yedincisi; ihmale ve istismara uğramaktır. Bireylerin, uzun süre ihmale ve istismara uğramaları onların benlik saygılarını yıkarak kendilerini sabote etmelerine neden olur. Sekizincisi, kendini yıkmayı öğrenmektir. Özellikle kendini yıkıcı davranışlara sahip ebeveynlerin varlığı, bu konuda çocuklara model olurlar. Dokuzuncusu, düşünce ve bilgi eksikliğidir. Bazı insanlar, bazen plan yapmakta zorlanırlar. Belirsiz ve açıkça ifade edilmemiş hedeflere sahip olurlar. Bir şeyi başarmak için ne gerektiğini tam olarak anlamazlar. Onuncusu, öz yeterliliğin düşük olmasıdır. Kişi, istenen sonuçları üretemeyeceğini düşündüğü zaman kendini yıkıcı davranışları daha fazla sergiler.

İnsanların kendilerini yıkıcı bir şeklide davranmalarının pek çok sonucu vardır. Birincisi, kişisel açıdan başarısızlık yaşamaktır. Bu bireyler, potansiyellerini gerçekleştiremezler ve belirledikleri hedeflere ulaşmakta zorlanırlar. Bu durum, bireylerin yaşamlarında hayal kırıklıkları yaşamalarına neden olur. İkincisi, iş performansında düşüşler yaşamaktır. Bu bireyler, iş yaşamında;motivasyon eksikliği, odaklanma zorluğu, proaktif olmama ve verimsizlik gibi sorunlar yaşarlar. Üçüncüsü, insan ilişkilerinde sağlıklı bir şekilde yer alamamaktır. Bu bireyler; güvensizlik, İletişim eksikliği ve çatışma yaşama gibi sorunları insan ilişkilerinde deneyimlerler. Böylece kendilerini daha fazla yalıtılışmış hissederler. Dördüncüsü, beden boyutunda bir takım sorunlar yaşamaktır. Bu bireyler sahip oldukları zayıf yapıları nedeni ile pek çok alanda zorlanma yaşarlar. Bu zorlanmaların soncunda bireyler; uyku sorunları, sindirim problemleri, kilo alımı veya kaybı, bağışıklık sistemi zayıflığı gibi sağlık sorunları yaşarlar. Beşincisi, çeşitli duygulanım sorunları yaşamaktır. Bu bireylerde, özsaygı eksikliği, stres, endişe, öfke ve depresyon gibi duygusal problemler sıkça görülür. Altıncısı, çeşitli kişilik bozuklukları yaşamaktır. Bu bireyler; sınırda kişilik bozukluğu, mükemmeliyetçilik ve kişilerarası ilişkilerde bağımlılık gibi kişilik problemleri yaşarlar. Yedincisi, bağımlılık sorunları yaşamaktır. İnternet,madde ve patolojik kumar bağımlılığı gibi çeşitli bağımlılık sorunlarını yaşarlar. Sekizincisi, iyileşme ve büyüme sorunları yaşamaktır. Bu bireyler, kendilerini gerçekleştirme olanağından yoksun kalırlar ve potansiyellerini ortaya koyamazlar. Dokuzuncusu, zaman ve enerji kaybı yaşamaktır. Önemli görevleri yerine getiremezler ve dengeli bir yaşamı sürdüremezler.

Kendimizi yıkma ile nasıl mücadele edebiliriz? Öncelikle, bireyin kendini yıkma döngüsünü fark etmesi gerekir. Kendimizi yıkıcı düşünceleri ve tepkileri ortaya çıkaran bağlamları; bu bağlamlarda ne gibi duygulara ve düşüncelere sahip olduğumuzu; bunların sonucunda nasıl tepkiler verdiğimizi düşünerek bu döngüyü yakalayabiliriz. Bunun için farkındalık çalışmaları önemli fırsatlar sunar. Kendimizi yıkıcı davranışlara yol açan bazı tetikleyicilere veya davranışlara yoğunlaştırdığımızda kendimiz hakkında daha fazla şey öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda daha fazla öz-anlayış da geliştiririz. İkincisi, kendimizi yıkıcı bir şekilde davranmanın işlevini bulmak gerekir. Kendini yıkıcı bir şekilde davranmak, aslında geçmişte yaşanan travmalardan dolayı daha fazla hayal kırkılığı yaşamamak için gerçekleştirilir. Bu noktada kendini yıkıcı bir şekilde davranmanın işlevsel olmayan bir başa çıkma yöntemi olduğunu kabul etmek gerekir. Bunun yerine daha işlevsel başa çıkma yöntemlerine başvurmak gerekir. Üçüncüsü, kendimizi sınırlı yanlarımızla kabul etmektir. İnsan, mükemmel bir varlık değildir. İnsan ancak kendisini güçlü ve zayıf yönleri ile kabul ederse tam olarak işlevde bulunur. Böylece, sınırlılıklarımızı kabul ederek kendimiz kabulün önündeki en büyük engelleri kaldırmış oluruz. Dördüncüsü, içsel eleştirilerimizle başa çıkmaktır. Öncelikle, ne gibi içsel eleştiriler yaptığımızı fark etmemiz gerekir. Daha sonra, bu eleştirilerle başa çıkmak için bir plan oluşturabiliriz. Beşincisi, bireyin kendisini affetmeyi öğrenmesi gerekir. Her talebi karşılamak, tüm görevleri mükemmel bir şekilde yerine getirmek ve asla hata yapmamak imkânsızdır. Bu nedenle, yapılan hatalar karşısında bireylerin kendilerini affetmeyi öğrenmeleri gerekir. Altıncısı, kendimize şefkat uygulamalarında bulunmaktır Öz şefkat etkinlikleri, kendimizi yıkıcı düşüncelerin ve duyguların panzehridir. Yedincisi, kendimizi ve yaşadıklarımızı kabul uygulamaları yapmaktır. Geçmişte olanları değiştiremeyeceğimizi kabul etmek için şunları söyleyerek kabul pratiği yapabiliriz: “Geçmişte olanlar değiştirilemez. Şimdi farklı şekilde tepki verebilirim.” Sekizincisi, yeniden çerçeveleme yapmaktır. Kendimizi yıkıcı tepkiler, beynimizin parçalarının bizi tehlikeden korumaya çalışmasından kaynaklanır. Korku duyduğumuz durumlardan kaçmak yerine, beynimizi müttefikimiz yapıp merakla bu olayları, durumları ve kendimizi anlamaya çalışmamız gerekir. Dokuzuncusu, başarısızlığın dünyanın sonu olmadığını düşünmektir. Kişinin kendisini yıkıma uğratması; başarısızlık ve reddedilme korkusundan kaynaklanabilir. Bu da bizi zor şeyleri denemekten alıkoyar. Böylece denemeyi bırakır ve başarısız oluruz. Bu noktada başarısızlık ve reddedilme ile başa çıkma gücümüzün olduğuna inanmalıyız. Başarısızlık yerine “doğruya ulaşma çabası”; reddedilme yerine “gerçek kendinle temas zamanı” şeklinde yeniden ve pozitif tanımlamalar yapabiliriz. Onucusu, geçmişteki başarılarımıza odaklanmaktır. Sahip olduğumuz başarılara, üstesinden geldiklerimize odaklanmak öz yeterliliğimizi artırarak kendimizle temasa zemin hazırlar.

İnsanın kendini yıkıcılığı, din ve maneviyat açısından da ele alınabilir. Öncelikle ilahi dinlere göre, insanın bu dünyada var olmasının nedeni bir teste tabi tutulmasıdır. Bu konuda, Enbiya Suresi 35. ayette: “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Biz sizi, gerçek değerinizi ortaya çıkarmak için şerle de hayırla da imtihan ediyoruz. Sonunda zaten bize döneceksiniz.” şeklinde ifade edilmektedir.İlahi dinlere göre, insanın yıkıcılığı, bu imtihan gerçeğini görmemek şeklinde ele alınmaktadır. İkincisi; ilahi dinlere göre bu dünyada insan, farzları yerine getirme, günahlardan kaçınma ve imanını artırma görevleri ile karşı karşıyadır. Bu konuda Bakara Suresi 82. ayette: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar cennet yâranıdırlar, onlar da orada ebedî kalacaklardır.” şeklinde ifade edilerek insanın bu üç konuda yıkıcı olmaması gerektiğine işaret edilmektedir. Üçüncüsü, ilahi dinlere göre insanın yıkıcılığının ardında egonun kontrolsüzlüğü yatmaktadır. İnsanın egosu, norm ile hareket eder. Bu normun kaynağı mantıktır. Ego, ihtiyaç duyduğu normları bazen de süper egodan alır. İşte egonun, idin istekleri karşısında norm ortaya koymaması, insanın kendisine yapmış olduğu yıkıcılık olarak ele alınmaktadır. Bu konuda Ali İmran Suresi 117. ayette: “Onların bu dünya hayatında harcadıkları şeyler, kendi kendilerine zulmeden bir gürûhun ekinlerini vurup da mahveden soğuk ve kavurucu bir fırtınaya benzer. Aslında onlara Allah zulmetmemiş, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdir.” şeklinde ifade edilerek idin isteklerinin sınırsızca yerine getirilmesinin insanın kendisini yıkmasına neden olduğuna işaret edilmektedir. Dördüncüsü, insanın yıkıcılığı ilahi dinlerde, günah işleme kavramı ile de ele alınmaktadır. Bu konuda Ali İmran Suresi 182. ayette: “Bu yakıcı azap, bizzat kendi ellerinizle ahirete gönderdiğiniz suç ve günahlarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez.” şeklinde ifade edilerek, insanın kendisini yıkıcılığı günah işleme üzerinden ele alınmaktadır. Beşincisi, ilahi dinlere göre de insanın kendini yıkıcılığı ile başa çıkmasında affetme önemli bir araç olarak görülmektedir. Bu konudaAli İmran Suresi 135. ayette: “Onlar çirkin bir iş yaptıkları veya günah işleyerek kendi öz canlarına zulmettikleri zaman, hemen Allah’ı hatırlayarak O’ndan günahlarının affını isterler. Zaten, günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki? Hem onlar, işledikleri günah ve hatalarda bile bile ısrar da etmezler.” ve Nisa Suresi 110. ayette: “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” şeklinde ifade edilerek Yaratıcıdan af dilmenin kendini yıkmanın olumsuz sonuçları üzerinde düzenleyici bir işlev gördüğü üzerinde durulmaktadır. Beşincisi, ilahi dinlerde de kendini yıkma ile başa çıkmada bilinçli farkındalığın önemi üzerinde durulmaktadır. Örneğin bu konuda Araf Suresi 44. ayette: “Cennet ehli cehennem ehline: “Biz, Rabbimizin bize verdiği bütün sözlerin gerçek olduğunu gördük. Nasıl siz de Rabbinizin başınıza geleceğini söylediği şeylerin gerçekleştiğini gördünüz mü?” diye seslenirler. Onlar da: “Evet!” derler. Bunun üzerine aralarında bir münadi: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun” diye bağırır.” şeklinde ifade edilerek kendini yıkmanın ahirette ne gibi olumsuz sonuçlara neden olacağını fark etmenin önemi üzerinde durulmaktadır. Altıncısı, ilahi dinlere göre insanın kendisini yıkmamak adına önlem alıcı davranışlarda bulunması önerilmektedir. Bu konuda Tövbe Suresi 109. ayette: “Binasını Allah korkusu ve Allah rızasına uygun olarak yapan kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını dibi sel sularıyla oyulmuş ve her an çökmeye hazır bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de cehennem ateşine yuvarlanacak kimse mi? Allah böyle zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.” şeklinde ifade edilerek insanın sonsuz mutluluğunu yıkmaması için önlem alması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

Sonuç olarak, insan bu dünyada benliği ile işlev görmektedir. Benlik; büyümenin, gelişmenin ve sağlıklı bir şekilde hayata devam etmenin en önemli aracıdır. Sağlıklı bir benlik tasarımı oluşturduktan sonra, bu tasarımı yıkmamak için çaba göstermek gerekir. İnsan, din ve maneviyat aracılığı ile varlığına anlam yükleyerek de benliğini sonsuzlaştırmanın ve yıkımı sonsuz bir şekilde kendisinden uzaklaştırmanın yolunu arayabilir. Sahip olduklarımızın kıymetini bilerek kendimize ve başkalarına karşı yapıcı bir şekilde davranarak mutlu ve sağlıklı bir ömür geçirmemizi dilerim.

QOSHE - İnsanın kendisi ile temasını engellemesi ve kendisini yıkması - Prof. Dr. Ali Eryılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İnsanın kendisi ile temasını engellemesi ve kendisini yıkması

28 0
02.02.2024

İnsan, kendisiyle barışık bir şekilde yaşamını devam ettirdiğinde ruhsal açıdan sağlıklı bir birey olur. Ancak, herkes bunu gerçekleştiremez. Öyle ki bazı insanların kendileri ile temaslarını engelleyecek, dışsal güçlere ihtiyaçları da yoktur. Onlar, hemen her gün kendileri ile olan temaslarını engellerler ve kendilerini yıkıma uğratırlar.

İnsanın kendisi ile temasını engellemesi ve kendisini yıkması; kişinin amaçlarına, mutluluğuna ve başarılarına kısacası kendisine yönelik olarak bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde zarar vermesi anlamına gelir. Kişi; kendi ihtiyaçlarını görmezden gelerek, hayır demesi gerektiği yerde hayır diyemeyerek, sınırlarını belirlemeyerek, kendisini sürekli bir şekilde eleştirerek ve küçümseyerek kendisi ile temasını engelleyebilir. Ayrıca birey; konuşması gereken yerde susmayı tercih ederek, kendisini yalıtarak, başarısızlık duygularını körükleyen düşüncelere sahip olarak kendini yıkıcı bir hale gelebilir.

İnsanların kendilerini yıkıcı bir şeklide davranmalarının pek çok nedeni vardır. Birincisi, düşük düzeyde öz değer ve özsaygı sahibi olmaktır. Özsaygısı ve öz değeri düşük bireyler, kendilerine güvenmezler ve olumsuz iç sese sahiptirler. İkincisi, içsel çatışmalar yaşamaktır. Bireylerin birbiriyle çelişen istekleri olduğunda bireyler içsel çatışma yaşarlar. Yaşanan bu çatışma da bireyin kendisini yıkmasına neden olur. Üçüncüsü, bağımlı kişilik özelliğine sahip olmaktır. Bağımlı bireyler, kendilerini değersizleştirerek bağımlılık davranışlarını devam ettirirler. Dördüncüsü, sınırda kişilik bozukluğuna sahip olmaktır. Bu bozukluğa sahip bireyler, döngüsel bir şekilde kendilerini değersizleştirme ve yıkma eğilimine sahiptirler. Beşincisi, mükemmeliyetçi kişilik özelliğine sahip olmaktır. Mükemmeliyetçilik eğilimi olan kişiler, mükemmel olamayacaklarından korkarlar ve bu nedenle başarısızlıkla yüzleşmekten kaçınırlar. Altıncısı, bireyin kaygı ve korku yaşamasıdır. Bazı insanlar bazen başarıdan veya değişiklikten korkarlar. Bulundukları yerden hoşlanmasalar da bu alandaki rahatlık, onlara birçok kazanç sağlar. Bu nedenle değişim adımlarını atmak istemeyebilirler.Ayrıca;gelecekten, başarısızlıktan veya reddedilmekten duyulan korkular, kişinin kendini geri çekmesine veya risk almaktan kaçınmasına neden olur. Bu korkular, kişinin kendi potansiyelini gerçekleştirmesini engeller. Yedincisi; ihmale ve istismara uğramaktır. Bireylerin, uzun süre ihmale ve istismara uğramaları onların benlik saygılarını yıkarak kendilerini sabote etmelerine neden olur. Sekizincisi, kendini yıkmayı öğrenmektir. Özellikle kendini yıkıcı davranışlara sahip ebeveynlerin varlığı, bu konuda çocuklara model olurlar. Dokuzuncusu, düşünce ve bilgi eksikliğidir. Bazı insanlar, bazen plan yapmakta zorlanırlar. Belirsiz ve açıkça ifade edilmemiş hedeflere sahip olurlar. Bir şeyi başarmak için ne gerektiğini tam olarak anlamazlar. Onuncusu, öz yeterliliğin düşük olmasıdır. Kişi, istenen sonuçları üretemeyeceğini düşündüğü zaman kendini yıkıcı davranışları daha fazla sergiler.

İnsanların kendilerini yıkıcı bir şeklide davranmalarının pek çok sonucu vardır. Birincisi, kişisel açıdan başarısızlık yaşamaktır. Bu bireyler, potansiyellerini gerçekleştiremezler ve belirledikleri hedeflere ulaşmakta zorlanırlar. Bu durum, bireylerin yaşamlarında hayal kırıklıkları yaşamalarına neden olur. İkincisi, iş performansında düşüşler yaşamaktır. Bu bireyler, iş yaşamında;motivasyon eksikliği, odaklanma zorluğu, proaktif olmama ve verimsizlik gibi sorunlar yaşarlar. Üçüncüsü, insan ilişkilerinde sağlıklı bir şekilde yer alamamaktır. Bu bireyler; güvensizlik, İletişim eksikliği ve çatışma yaşama gibi sorunları insan ilişkilerinde deneyimlerler. Böylece kendilerini daha fazla yalıtılışmış hissederler. Dördüncüsü, beden boyutunda bir takım sorunlar yaşamaktır. Bu bireyler sahip oldukları zayıf yapıları nedeni ile pek çok alanda zorlanma yaşarlar. Bu zorlanmaların soncunda bireyler; uyku sorunları, sindirim problemleri, kilo alımı veya kaybı, bağışıklık sistemi zayıflığı gibi sağlık sorunları yaşarlar. Beşincisi, çeşitli duygulanım sorunları yaşamaktır. Bu bireylerde, özsaygı eksikliği, stres, endişe, öfke........

© Yeni Söz


Get it on Google Play