Siyasi iktidar telaş içinde çoklu ve “yasal” saldırısını sürdürmeye devam ediyor. Onlarca kez değiştirilen yasalara yeni ekler yapmaya çalışıyor. Kapitalizmin taşeronluğunu alarak kendi bekası için yürüttükleri, meşru olmayan müdahalelerini “yasal” kılıfa giydirme çabaları torbalara sığmıyor.

Neredeyse kanıksadık. Yasa değişikliği yaparak kendi stratejilerini meşrulaştırmaları olağan hale geldi. Yasa değişiklikleri ile yapacaklarını yasallaştırma çabaları son yirmi yıldır her gün artan hızda sürüyor.

Yaşam hukukuna aykırı herhangi bir müdahale olağanlaştığında yaşam üzerindeki baskı ve zulüm inşa edilmiş, yapılan toplumsallaşmış olmakta. Kısaca bu yaşama, hukuka, bilime aykırı müdahale bizim için olabilir hale yavaşça dönüşür.

Şu an yapılan değişikliklere itirazlar ediyoruz, bu sürece karşı duruşun sesi kent, emek, ekoloji mücadelelerinden yükseliyor.

6306 sayılı Afet Kanunu’nda defalarca yapılan değişiklikle yaşam alanlarına el koyma, halkların barınma haklarını ellerinden alma, iradeleri dışında topluca yerlerinden yurtlarından etme 2000’li yıllardan beri yayılarak sürmekte. Taksim Tarlabaşı, Fikirtepe, Maltepe Gülensu Güneysu, Ankara Dikmen Mahallesi, Çayyolu, İzmir Kadifekale 6 Şubat depremlerinden sonra kentsel dönüşüm kararı ile hızla yapılaşmaya açılan Antakya, Maraş, Adıyaman için alınan kararlar, Diyarbakır Sur İçi’nde yapılanlar ve niceleri bu ülkede yaşadıklarımızdan sadece birkaçı. Kanal İstanbul ve Yenişehir rezerv alanı projeleri vd. için planlananlar şimdi yeni rezerv alanı kararları ile yeniden meşrulaştırılıyor. Böylece siyasi iktidar alacağı kararlarla halkların rızasına gerek kalmadan kentleri, mahalleleri, evleri barkları, barınma alanlarını sermayeye yasal olarak sunmuş oluyor.

Bu saldırıların temel hedeflerinden içinde doğal alanların, orman ekosistemlerinin yapılaşmaya açılmaları da var. Siyasi iktidar meşru olmayan bu işleri yaparken kamu yararı için yaptıklarını iddia ediyor. Ortaya çıkan gerçek ise kamu yararı diye öne sürülenin kapitalist sistemin yararı ve kendi var oluş amaçları olduğu. Siyasi hedeflerini, planlarını önleyecek aksatacak bir yasa ya da plan varsa onu derhal torba yasalarla, yasa yapma ve yürütme yetkisi verdikleri şirketlerle değişiklik yaparak kendileri için düzenliyorlar.

Onlarca kez değiştirilen maden yasası ve yönetmeliklerinde, orman yasası, afet yasası, kıyı kanunu değişikliklerine, iklim yasası ve değişiklikleri ile yeni tasarıları torba halinde ya da TOBB, TOKİ, MUCEV vb. sermaye kuruluşları ile yeni sermaye kuruluşları ekleyerek (karbon piyasası kurulu gibi), bu sermaye kuruluşlarının yetkilerini arttırarak sürdürmeye devam ediyorlar. Üst ölçek planları yapma ve değiştirme yetkisi, 3. şahıslara doğal alanları ihale etme yetkisi kendilerine bağlı yetkilendirdikleri şirketler ve şirket bileşimleri tarafından yürütülüyor.

Yerel yönetimler bu şirket-iktidar kumpası ile işbirliğine soyunmaya hazır olduğunu gösterir hamleler yapsa da yaşamı korumaya kararlı olanlar bu çabaların arkasında yatanları hızla görünür kılıyor. Akbelen’de Bodrum Barajı’na karşı tutum alanlar; suya el koymanın gerçek nedeninin Bodrum halkının su ihtiyacı için olmadığı, Akbelen Ormanları’nı kömür şirketlerine sunmayı kolaylaştırmanın, termik santralların su ihtiyacını karşılamanın çabası olduğunu ortaya koydukları gibi oyunu hızla bozuyor.

Doğal alanları rezerv alanı ilan ederek inşaat şirketlerine, maden yasası, orman yasası değişiklikleri ile enerji, maden şirketlerine sunan iktidar doğal alanları siyasi var oluşunu, bölgede ve ülkede sağlamak için Körfez ülkelerine (BAE, Katar vd.), Rusya’ya bu alanlardan yerler sunarak sürdürmekte. Avrupa Birliği’nin Ocak 2022’de açıkladığı doğal gaz ve nükleer santrallar sürdürülebilir kararını da arkalarına alarak Akkuyu’dan sonra Sinop Gerze’yi vd. doğal alanları pazara sunma çabaları bu yüzden. Atık ticaretine aday olduğunu her türlü organizasyonu tamamlamaları (meraların doğal alanların vasfını değiştirerek atık sahasına dönüştürme çabaları, kıyıları, sucul sistemlerin içinin doldurulabileceğine ilişkin düzenlemeler yapmaları) bu yüzden. 1950’li yıllarda kurulmuş Avrupa Enerji Transfer Birliği’ne (Europian Energy Transmission Union / ENTSO-E) katılmaları bu yüzden. Dahası Avrupa yeşil mutabakatında 2019’da belirlenen bu mutabakatın yaptırımlarını uygulayacak ülkelere vereceği 1.8 trilyon euro civarında fonu almak için “yasal” ve idari düzenleme (Paris İklim Anlaşması’nı imzalamak, TOBB’un hazırladığı iklim yasasını yapma, emisyon ticaret sistemini / karbon ticaret kurulunu oluşturma) çabaları bu yüzden.

Yanı başımızda İsrail’in temel nedenlerinden biri olan su üzerinden bir savaşı sürdürürken Gazze’de ve Batı Şeria’da var olan yer altı sularını yıllardır el koyup (Lowdermil planı ile) Ürdün Nehri’nin suyunun Necef Çölü’ne çevirip kilometrelerce (130 km) dev borularla taşıyıp önce Filistin halkını suya erişemez kılıp sonar da son kişiye kadar öldüreceğim açıklamaları ile halkları bombalayarak yok ederken bizler biliyoruz ki yaşama, yaşam alanlarına, yaşam varlıklarına el konulması demek halklar için, tüm canlı ekolojisi için yok oluşa sürüklenmek demektir.

Meşru olmayan hukuku var etme, sermayeye yaşamı teslim etme hızına karşı yaşamları, özgürlükleri elinden alınan halkların, yaşamı ve özgürlükleri korumaya kararlı ekoloji, emek ve meslek örgütlerinin öfkesi büyüyor.

Bizler yaşadığımız coğrafyada sonunu bildiğimiz süreci yaşamaya razı değiliz. Yıllardır örülmeye çalışılan egemen siyasete, bu siyaseti yürütenlerin yaşam hukukuna aykırılığına izin vermeyeceğiz. Siyasi iktidar yetkilerini yasa değişiklikleri ile istediği kadar güçlendirsin, meşrulaştırmaya çalışsın, bizler vazgeçmeyeceğiz bu saldırı düzenine karşı yaşamı korumaya, kararlıyız. Vazgeçmeyeceğiz, yaşam özgürleşene değin…

QOSHE - Hırs, saldırı ve öfke - Beyza Üstün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hırs, saldırı ve öfke

5 0
02.11.2023

Siyasi iktidar telaş içinde çoklu ve “yasal” saldırısını sürdürmeye devam ediyor. Onlarca kez değiştirilen yasalara yeni ekler yapmaya çalışıyor. Kapitalizmin taşeronluğunu alarak kendi bekası için yürüttükleri, meşru olmayan müdahalelerini “yasal” kılıfa giydirme çabaları torbalara sığmıyor.

Neredeyse kanıksadık. Yasa değişikliği yaparak kendi stratejilerini meşrulaştırmaları olağan hale geldi. Yasa değişiklikleri ile yapacaklarını yasallaştırma çabaları son yirmi yıldır her gün artan hızda sürüyor.

Yaşam hukukuna aykırı herhangi bir müdahale olağanlaştığında yaşam üzerindeki baskı ve zulüm inşa edilmiş, yapılan toplumsallaşmış olmakta. Kısaca bu yaşama, hukuka, bilime aykırı müdahale bizim için olabilir hale yavaşça dönüşür.

Şu an yapılan değişikliklere itirazlar ediyoruz, bu sürece karşı duruşun sesi kent, emek, ekoloji mücadelelerinden yükseliyor.

6306 sayılı Afet Kanunu’nda defalarca yapılan değişiklikle yaşam alanlarına el koyma, halkların barınma haklarını ellerinden alma, iradeleri dışında topluca yerlerinden yurtlarından etme 2000’li yıllardan beri yayılarak sürmekte. Taksim Tarlabaşı, Fikirtepe, Maltepe Gülensu Güneysu, Ankara Dikmen Mahallesi, Çayyolu, İzmir Kadifekale 6 Şubat depremlerinden sonra kentsel dönüşüm kararı ile hızla yapılaşmaya açılan Antakya, Maraş, Adıyaman için alınan kararlar, Diyarbakır Sur İçi’nde yapılanlar ve niceleri bu ülkede yaşadıklarımızdan sadece birkaçı. Kanal İstanbul ve Yenişehir rezerv alanı projeleri vd. için planlananlar şimdi yeni rezerv alanı kararları ile yeniden meşrulaştırılıyor. Böylece siyasi iktidar alacağı kararlarla halkların rızasına gerek kalmadan kentleri, mahalleleri, evleri barkları, barınma alanlarını sermayeye yasal olarak sunmuş oluyor.

Bu saldırıların temel hedeflerinden içinde doğal alanların, orman ekosistemlerinin yapılaşmaya açılmaları da var. Siyasi iktidar meşru olmayan bu işleri yaparken kamu yararı için........

© Yeni Yaşam


Get it on Google Play