The Guardian gazetesi birkaç gün önce; ailesini ziyarete gittikten sonra Gazze’de mahsur kalan bir İngiliz doktorun sesine yer vermiş. İsrail tarafından hedef gösterilmekten korktuğu için ismini vermeyen doktor şans eseri ölmeyip de hayatta kalan Gazzeli çocuklara dair gözlemlerini şöyle aktarmış:

“F-16’ların gelmesi gerçekten korkutucu ve travmatik. Önce geldiklerini duyuyorsunuz, sonra füzenin tıslamasını ve ardından da büyük patlamayı… Sonra da barutun kokusunu alıyorsunuz”.

“Çocuklar oradalar, dehşete kapılmışlar ve ‘Bu dehşet ancak bizi öldürdüklerinde bitecekse bizi öldürsünler. Kızım da böyle düşünüyordu.”

“Çocuklar sürekli evlerinin yıkıldığından, bombardıman gecelerindeki çaresizliklerinden, aile üyelerinin ölümlerini hayal etmekten ve onların vücut parçalarını aramak zorunda kalacaklarından bahsediyor.”

Barışın neden önemli olduğunu, yaşanılan savaşların sonuçlarından artık biliyoruz; savaş öldürüyor, yıkıyor, yok ediyor. Ama bildiklerimiz bu kez yetmiyor sanki.

“Büyük insanlık ayıbı”, “insanlık lekesi”, “katliam”, “soykırım”, “barbarlık” ya da “insanlıktan çıkarma”… Tarihe tam olarak nasıl geçecek bilmiyorum ama hissettiğim -bir kere daha- bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı. Sadece Filistin topraklarında ve yakınlarında yaşayanlar için değil üstelik. Ona tanık olan, televizyonlarından izleyen, sessiz kalan, sesi kısılan herkes, yani insanlık için…

Çok açık ki hangi kavramı kullanırsanız kullanın, çocukların İngiliz doktorun anlattığı onlarca kez dehşet geceleri yaşamasına birileri -aslında biliyoruz ki zenginler ve onların yanındakiler- hem çanak tutuyor hem de buna karşı durmak isteyenlere baskı uyguluyor. Pek çok kişi Filistin halkı ile -en azından- dayanışmak için protestolar düzenlemek istese de pek çok Avrupalı hükümet bunları ya yasaklıyor ya da baskı ile kısıtlamalar getiriyor.

İnsan Haklarını İzleme Örgütü (HRW) bir gün önce bir açıklama yaptı. Bu açıklamada Avrupalı hükümetlerin bu süreçteki tavırlarına dikkat çekti. Örgüt, hükümetlerin toplum içinde artan antisemitizm ve İslamofobik davranış ve tutumlara yetersiz yanıt verdiği; Arap, Filistinli ya da Müslüman olarak algılanan kişilere karşı ayrımcılığa yol açabilecek göç politikaları uyguladığı ve bir yandan da Filistin’e destek amacıyla yapılacak barışçıl protesto ve gösterileri yasakladığı için bu ülkelerde ırkçılığın, ayrımcılığın arttığını belirtiyor. Artan ırkçılık ve ayrımcılık da en az savaş kadar öldürücü, yıkıcı ve yok edici.

HRW’den yapılan açıklamaya göre birçok ülkede, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim 2023’ten beri; antisemitik olaylarda artış olmuş. Fransa’da İçişleri Bakanlığı 7 Ekim ile 24 Ekim arasında 588 Yahudi karşıtı eylemin ve bu eylemlerle bağlantılı 336 tutuklamanın gerçekleştiğini açıklamış. Almanya’da da bir antisemitizm araştırma kuruluşu 7 ile 15 Ekim arasında 202 Yahudi karşıtı olay kaydetmiş.

Öte yandan bu tür olayların kaydedildiği yerlerde İslamofobik nefret suçları da hızla artmış. Metropolitan Polisi’ne göre, Londra’da Ekim ayının ilk 18 gününde 101 İslamofobik suç işlenmiş -ki bu sayı 2022’nin aynı döneminde 42 imiş-. Bir sivil toplum kuruluşu, Birleşik Krallık’ta 7-19 Ekim tarihleri arasında İslamofobik olayların geçen yılın aynı dönemine göre altı kat artışla 291’e yükseldiğini duyurmuş.

Bu süreçte pek çok protesto yürüyüşü de yasaklandı ve yürüyüş sırasında yüzlerce insan tutuklandı. Okullarda çocukların bu konudaki protestolarına izin verilmedi. Hatırlayacaksınız, İngiltere’de de hükümet protestolara ilişkin polisten “yasanın tüm gücünü” kullanmasını istemişti. Filistin yanlısı destekçilerden de evde kalmalarını…

Evet, savaş sadece yaşanan toprakları ve yakınlarını etkilemiyor. Savaşın dehşeti bizzat yaşayanların yanı sıra onu sessizce izleyen, tanık olan, görmezden gelen ya da durması için, barış için çıkaracağı sesi kısılan herkese bulaşıyor…

O halde Brecht’i hatırlayalım. Çünkü ona göre, zenginlerin savaşına karşı savaşmaktan, yani sınıf savaşını büyütmekten başka çare yoktu. Aksi halde zenginlerin yarattığı, çanak tuttuğu, durmasını engellediği savaş er ya da geç her eve girecek ve tüm hayatları alt üst etmekten geri durmayacak.

QOSHE - ‘Savaş er ya da geç her eve girecek’ - Ezgi Koman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Savaş er ya da geç her eve girecek’

6 0
01.11.2023

The Guardian gazetesi birkaç gün önce; ailesini ziyarete gittikten sonra Gazze’de mahsur kalan bir İngiliz doktorun sesine yer vermiş. İsrail tarafından hedef gösterilmekten korktuğu için ismini vermeyen doktor şans eseri ölmeyip de hayatta kalan Gazzeli çocuklara dair gözlemlerini şöyle aktarmış:

“F-16’ların gelmesi gerçekten korkutucu ve travmatik. Önce geldiklerini duyuyorsunuz, sonra füzenin tıslamasını ve ardından da büyük patlamayı… Sonra da barutun kokusunu alıyorsunuz”.

“Çocuklar oradalar, dehşete kapılmışlar ve ‘Bu dehşet ancak bizi öldürdüklerinde bitecekse bizi öldürsünler. Kızım da böyle düşünüyordu.”

“Çocuklar sürekli evlerinin yıkıldığından, bombardıman gecelerindeki çaresizliklerinden, aile üyelerinin ölümlerini hayal etmekten ve onların vücut parçalarını aramak zorunda kalacaklarından bahsediyor.”

Barışın neden önemli olduğunu, yaşanılan savaşların sonuçlarından artık biliyoruz; savaş öldürüyor, yıkıyor, yok ediyor. Ama bildiklerimiz bu kez yetmiyor sanki.

“Büyük insanlık ayıbı”, “insanlık lekesi”, “katliam”, “soykırım”, “barbarlık” ya da “insanlıktan çıkarma”… Tarihe tam olarak nasıl geçecek bilmiyorum ama hissettiğim -bir kere daha- bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı. Sadece Filistin topraklarında ve yakınlarında yaşayanlar için değil üstelik. Ona tanık olan, televizyonlarından izleyen, sessiz kalan, sesi kısılan herkes,........

© Yeni Yaşam


Get it on Google Play