İki haftadır “Fatih Terim fonu” haberlerini izliyoruz. Ondan önce de “fenomenler”in haberleri tabir yerindeyse ağzımızdan burnumuzdan taştı. Meğer vatan millet hamasetinin arkasında ne büyük bir havadan para kazanma derdi varmış. Banka müdürü Seçil Erzan’ın kapısının önünde sıraya girmişler ve tek bir makbuz almadan milyonlarca doları toslamışlar. En tatlı paralar şampiyonlara layıktır elbette, olmazsa sıraya girebilirler.

Eğer dürüst yollardan ve emek vererek hiçbir şey kazanılamıyorsa ki koşullar bunu gösteriyor. Alem buysa kaba kapitalist gerçekçiliğin kralı onlar. Terlemeden mülk kazanmanın zalimliği varsa onlar da gereğini yapabilirler. Zaten hep devletlilerden, servetlilerden, kuvvetlilerden yanaydılar.

Futbolcuların Fatih Terim’e ve fenomenlerin mafyatik ilişkilere güvenleri tam. Güvendikleri ve umut bağladıkları çalışıp kazanmak değil, hukuk değil, adalet değil. Kolay para kazanmak için Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirmeye meyledebilirler.

Açlık sınırındaki ücretlere bakacak olursak, işsizlik koşullarına bakacak olursak, enflasyonun geldiği seviyeye bakacak olursak durum hakikaten çok vahim. Herkesin paraya kul edildiği sömürülme koşullarında başlarken saydığımız türden yozlaşmış atraksiyonlara bazı insanlar çok yakın.

Biz onları kendi çöplüklerinde bırakalım, memleketin gerçek sorunlarına bakalım. Sorunları toplumun iyiliği adına inceleyelim ve çözümlerini üretmeye çalışalım.

Televizyon röportajları yapıldığında halktan insanlar diyor ki “Ücretler artmasa da olur ama yeter ki enflasyon artmasın.” Bu çok yanlış bir düşünüş. İşçi sınıfı ürün ve hizmetlerin fiyatını hem düşüremez hem de kontrol edemez. O ancak ücretlerini refah düzeyine çıkarmanın kavgasını verebilir ve öyle yapmalıdır. Ürün ve hizmetlerin fiyatını belirleme kozu sermaye sınıfının elinde.

Satıcı konumuyla patronlar ürünlerinin fiyatını fırsattan da yararlanarak en yükseğe çıkarıyor. Bunu enflasyonun birinci nedeni olarak görebiliriz. Onlar maliyetlerindeki enflasyonu hiçbir engelle karşılaşmadan fiyatlarına yansıtarak enflasyon sürecinden zararla değil, kârla çıkıyorlar. Bunu şirketlerin ve bankaların kârlarını katladıkları tablolardan bu gerçeği saptayabiliriz.

Yandaş sermayeye ucuz kredi sağlamak üzere faizlerin düşük tutulması ise ikinci neden olarak görülmelidir.

Türkiye’de üretimde kullanılan ara mallar ve enerji yurt dışından dövizle satın alınıyor. Buna bağlı olarak enflasyonun üçüncü nedeni, dövizin kurunun yükseldiği koşullarda ürünlerin maliyetinin de doğrudan doğruya yükselmesidir. Aynı zamanda ülkenin üretim kapasitesinin, kalitesinin ve verimliliğin düşük olması ortaya çıkan sonucu belirler.

SONUÇLAR

Toplum beslenme, barınma, ulaşım imkanlarından yoksun kalıyor. Halk enflasyonun artmasına karşılık ücret ve gelirlerinin düşmesine bağlı olarak sadece beslenme, barınma ve ulaşım gibi zorunlu harcamalara öncelik vermek zorunda kalıyor.

Gıda ve alkolsüz içecekler harcama grubundaki yıllık enflasyon yüzde 72 ve ulaştırma da aynı oranla yüzde 72.

Ülke genelinde konut kira fiyatlarındaki yıllık değer artışı ise yüzde 136 olarak gerçekleşti.

Bu üç harcama grubunun ortalaması şeklinde düşünürsek halkın yoksul kesimleri, can yakıcı enflasyonu yüzde 93 olarak hissediyor. Bu da zaten patlamış olan TÜFE’den bile daha yüksek bir düzey.

Satın alma gücü düşüyor

Temel tüketim ürünlerinin fiyatları kısa süre içinde en az iki ya da üç kat artarken ücret ve gelirlerde aynı oranda artış olmaması nedeniyle satın alma gücünde ciddi gerilemeler yaşandı.

Temel ihtiyaçlar alanındaki ürün ve hizmetlerin fiyatı katlanarak artarken ücret ve gelirlerin gerçek anlamda artmaması satın alma gücünün düşmesine sebep oluyor.

2020 yılı Ocak ayında 100 lira olan bir malı, 2023 yılı Ekim ayında 400 liraya alabiliyoruz ancak. Birikimli olarak yaklaşık yüzde 300 düzeyinde bir artış gerçekleşti.

Alım gücünün ciddi ölçüde düştüğünü gösteren bir başka veri de halkın bireysel kredi kartı harcamaları yoluyla borçlanması, eylül ayı sonunda yüzde 116 oranında artarak 1 trilyon liraya yaklaşmış olmasıdır.

Anne ve babalarımızdan farklı olarak bu kuşaktakilerin çalışarak bir ev ve araba sahibi olması mümkün değildir.

Gelir dağılımı bozuluyor

Fiyatlar artarken alım gücünün düşmesi orantısal olarak emeğin ucuzlaması sonucunu doğuruyor ve gelir dağılımı bozukluğu yaratıyor. En yüksek gelir grubundakilerin geliri yükselirken orta sınıf ve alt gelir gruplarının geliri düşüyor.

Enflasyon dolaylı vergi işlevi görüyor

Enflasyon, gelir dilimi bakılmaksızın herkesten eşit olarak alınan dolaylı vergidir. Türkiye’de toplanan vergilerin yüzde 65’i dolaylı vergiyken bu tablo halk için büyük bir yoksullaşma anlamına gelir.

ÇÖZÜM

Bu tablodan kurtulmak artık yalnızca faizi artırmak ve büyümeden fedakârlık etmek sayesinde söz konusu olamayacaktır.
Vergi yapısının değiştirilerek doğrudan verginin payının arttırılması; üretim verimliliğinin, kapasitesinin ve kalitesinin yükseltilmesi temel bir gerekliliktir.
Ülkenin ara mallar ve enerji konusunda dışa bağımlılığı ortadan kaldırılmalıdır.
Yüksek gıda enflasyonunun önüne geçebilmek üzere tarıma GSMH’den önemli bir katkı yapılmalı ve market zincirlerine alternatif olarak tarladan rafa sürecini hayata geçiren kooperatifler etkin hale getirilmelidir.
Bunları yaparsak enflasyon, açlık ücreti, işsizlik yaratan ve “Altta kalanın canı çıksın” diyen bu düzenin temellerini sarsmaya başlayabiliriz. Bu sefaletin karşısına emekçilerin ve hakkı için mücadele edenlerin neşesini dikebiliriz.
Tırnak içine almaya kıyamadığım şiir şöyle:

çiğdem cefaya katlanır alışmıştır kendi yeşiline
haklıdır bakımsızdır yağmurun durmadan günü değişir
gül susar çiğdem uyanır tüfek başlar konu değişir
hep böyle süreceği sanılır bu gül hikayesinin
hep böyle sürer gerçi amma bir gün sonu değişir

QOSHE - Enflasyonun yarattığı sefalet - Hakan Öztürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Enflasyonun yarattığı sefalet

12 0
30.11.2023

İki haftadır “Fatih Terim fonu” haberlerini izliyoruz. Ondan önce de “fenomenler”in haberleri tabir yerindeyse ağzımızdan burnumuzdan taştı. Meğer vatan millet hamasetinin arkasında ne büyük bir havadan para kazanma derdi varmış. Banka müdürü Seçil Erzan’ın kapısının önünde sıraya girmişler ve tek bir makbuz almadan milyonlarca doları toslamışlar. En tatlı paralar şampiyonlara layıktır elbette, olmazsa sıraya girebilirler.

Eğer dürüst yollardan ve emek vererek hiçbir şey kazanılamıyorsa ki koşullar bunu gösteriyor. Alem buysa kaba kapitalist gerçekçiliğin kralı onlar. Terlemeden mülk kazanmanın zalimliği varsa onlar da gereğini yapabilirler. Zaten hep devletlilerden, servetlilerden, kuvvetlilerden yanaydılar.

Futbolcuların Fatih Terim’e ve fenomenlerin mafyatik ilişkilere güvenleri tam. Güvendikleri ve umut bağladıkları çalışıp kazanmak değil, hukuk değil, adalet değil. Kolay para kazanmak için Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirmeye meyledebilirler.

Açlık sınırındaki ücretlere bakacak olursak, işsizlik koşullarına bakacak olursak, enflasyonun geldiği seviyeye bakacak olursak durum hakikaten çok vahim. Herkesin paraya kul edildiği sömürülme koşullarında başlarken saydığımız türden yozlaşmış atraksiyonlara bazı insanlar çok yakın.

Biz onları kendi çöplüklerinde bırakalım, memleketin gerçek sorunlarına bakalım. Sorunları toplumun iyiliği adına inceleyelim ve çözümlerini üretmeye çalışalım.

Televizyon röportajları yapıldığında halktan insanlar diyor ki “Ücretler artmasa da olur ama yeter ki enflasyon artmasın.” Bu çok yanlış bir düşünüş. İşçi sınıfı ürün ve hizmetlerin fiyatını hem düşüremez hem de kontrol edemez. O ancak ücretlerini refah düzeyine çıkarmanın kavgasını verebilir ve öyle yapmalıdır. Ürün ve hizmetlerin fiyatını belirleme kozu sermaye sınıfının elinde.

Satıcı konumuyla patronlar ürünlerinin fiyatını fırsattan da yararlanarak en yükseğe çıkarıyor. Bunu enflasyonun birinci nedeni olarak........

© Yeni Yaşam


Get it on Google Play