Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran 2018’de yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beş gün önce “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti.

Yetkiyi böylelikle Erdoğan aldı ve yüzde 400 oranındaki karları da şirketler.

Kendisi gayet iyi bir ekonomist olduğunu da belirtti. Buna bağlı olarak Türkiye’nin ekonomisi yönetildi. Erdoğan yetkiyi bir tek adam olarak aldı ve sonuna kadar kullandı. Herkes onun iki dudağının arasından çıkacak kelimeleri “talimat” telakki etti ve bununla gurur duydu. İstediğini bakan yaptı, istediği yetkiliyi görevden aldı. Yetkide tırnağın ucu kadar eksik yoktu anlayacağınız.

Yetki sorumluluğu da beraberinde getirir. O anlamıyla ortaya çıkan görülmemiş yüksek enflasyonun sorumluluğu, yetkiyi fazlasıyla almış olandadır. Bu ülkenin ekonomisini bir işçi konfederasyonu ya da sosyalist parti yönetmedi. O nedenle karar veren ücretli çalışanlar olmadığı için, bir sorun çıktığında görev ya da sorumluluk alması gerekenler de onlar değil. Ortaya çıkan iktisadi sorunlara, yöneterek veya hakkından fazlasını alarak zarar vermiş olanlar da onlar değil. Kimse buyurun bu rezaleti kendinizden fedakârlık yaparak siz düzeltin diyemez.

Kim bozduysa o düzeltecek.

Ekonomik krizin bedelini hiçbir güç işçi sınıfına ödetemez.

Eğer mevcut iktidar ekonomiyi düze çıkaramıyorsa bedelini ödemelidir. Ekonomiyi bu kadar batırmanın bedeli, iktidarı terk etmektir.

İşçi sınıfı ortaya çıkan ekonomik manzaranın idari sorumlusu olmadığı gibi, maddi sebebi de değil.

Bakan ve etrafındakiler ağzında geveleyip duruyor. Enflasyonun sebebi asgari ücretin yüksek olmasıymış. Biri bitiyor biri başlıyor. Önceden faiz sebep, enflasyon sonuçtu. Şimdi de asgari ücretler sebep, enflasyon sonuç teranesine geldik.

Herkes bir filozofa ve akil insana dönüştü. Düşünüyor düşünüyorlar ve ücretlerdeki artışın enflasyona sebep olduğunu buluyorlar. Ücretlerdeki artış bir kısır döngü yaratıyormuş.

TÜRK-İŞ Başkanı bu tefekkürle “enflasyon olmasın, zam da yapmayın” sözünü sarf etti. Şu saçma yaklaşıma bakınız. Sınıf mücadelesi bir temenni değildir. Enflasyon olmasın diye bir temenni de bulunmanın karşılığı yok. TÜRK-İŞ koskoca bir işçi konfederasyonu. Bu konfederasyon mal ve hizmetlerin fiyatını belirleyemez ama alın teriyle kazananların ücretini belirleme mücadelesine girebilir. Konu ve görev budur. Mavi ve beyaz yakalılar kendi emeklerinin karşılığını almak üzere, yarattıkları örgütlerle harekete geçerler. Ücret hakkı böyle savunulur.

Yetki ve sorumluluk hükümetteyken, enflasyon sorununun çözülmesi çalışanlardan beklenemez.

Sorumluluk ancak mevut hükümet, hükümetten çekildiği takdirde çalışanlara geçebilir. Olabilir ama kaidesi budur. Öyle tokmak bende davul işçi sınıfının boynunda olmaz.

Kaideyi kesinlikle böyle koyduktan sonra şunu söyleyeyim enflasyonun maddi sebebi, ücret artışları değildir. Bunu böyle konuşmaya başlamak bile kolay gözlemlenebilir bir neo-liberal manevradır. Enflasyondaki yükselişi dahi yakalayamayan ücret yükselişleri konuşuluyor. Böyle olmakla birlikte ne tuhaftır ki kimse yüzde 400’lere ulaşmış olan şirket karlarını konuşmuyor enflasyona etkisi açısından. Kimse dövizle ithal edilmek zorunda olan ara malları konuşmuyor. Kimse vergileri konuşmuyor.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın, 2023 yılındaki Enflasyon Raporu’nda enflasyon konusu inceleniyor. 2023 Eylül ayı itibariyle %61,5 olan enflasyon makro bileşenlerine ayrıştırıldığında ücretlerin %8,8 paya sahip olduğu görülüyor. Burada kurun payı ise %19,9. Üretimde kullandığı ara malların %85’ini ithal eden bir ülke için bu son derece normal.

Bu tespitlere benzer sonuçlar, IMF’nin Avrupa ülkelerini dikkate alarak hazırladığı bir raporda da ortaya kondu. Bu rapora göre, fiyatlardaki artış %45 oranında şirket karlarından kaynaklanıyordu. İkinci kalem %40 olarak ithalat maliyetleriydi. Enflasyona ücretlerin etkisi ise %25 olarak saptanıyordu.

Bütün bu verilere baktığımızda, şeytan bunun neresinde?

Enflasyonun nedeni işçi ücretleri değil.

Türkiye koşullarında açlık sınırlarında dolaşan asgari ücret enflasyona sebep olamaz. Açlık sınırından öte köy yok. Emek veren mavi ve beyaz yakalı işçilerin açlıktan daha geriye çekilmesi fiziken beklenemez. O nedenle bir fedakârlık beklenemez.

Hani şarkı diyor ya “Tükenmeyen mal mı verdi? Nem alacak felek benim?”. Durum böyle.

Emekçilere verilmediği için, şirketlerin karları dört kat artmış durumda.

Hak mücadelesi bir tahterevalli. Emekçiler açlık sınırında bir ücret aldığı için şirketler tok, karlı ve yukarıda. Bu bilinçle ilerleyerek tahterevallinin dengesini var gücümüzle değiştirmeliyiz.

QOSHE - Ücret ve kar tahterevallisi - Hakan Öztürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ücret ve kar tahterevallisi

9 0
14.12.2023

Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran 2018’de yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beş gün önce “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti.

Yetkiyi böylelikle Erdoğan aldı ve yüzde 400 oranındaki karları da şirketler.

Kendisi gayet iyi bir ekonomist olduğunu da belirtti. Buna bağlı olarak Türkiye’nin ekonomisi yönetildi. Erdoğan yetkiyi bir tek adam olarak aldı ve sonuna kadar kullandı. Herkes onun iki dudağının arasından çıkacak kelimeleri “talimat” telakki etti ve bununla gurur duydu. İstediğini bakan yaptı, istediği yetkiliyi görevden aldı. Yetkide tırnağın ucu kadar eksik yoktu anlayacağınız.

Yetki sorumluluğu da beraberinde getirir. O anlamıyla ortaya çıkan görülmemiş yüksek enflasyonun sorumluluğu, yetkiyi fazlasıyla almış olandadır. Bu ülkenin ekonomisini bir işçi konfederasyonu ya da sosyalist parti yönetmedi. O nedenle karar veren ücretli çalışanlar olmadığı için, bir sorun çıktığında görev ya da sorumluluk alması gerekenler de onlar değil. Ortaya çıkan iktisadi sorunlara, yöneterek veya hakkından fazlasını alarak zarar vermiş olanlar da onlar değil. Kimse buyurun bu rezaleti kendinizden fedakârlık yaparak siz düzeltin diyemez.

Kim bozduysa o düzeltecek.

Ekonomik krizin bedelini hiçbir güç işçi sınıfına ödetemez.

Eğer mevcut iktidar ekonomiyi düze çıkaramıyorsa bedelini ödemelidir. Ekonomiyi bu kadar batırmanın bedeli, iktidarı terk etmektir.

İşçi sınıfı ortaya çıkan ekonomik manzaranın idari sorumlusu olmadığı........

© Yeni Yaşam


Get it on Google Play