Ahlak, yoklukta (yoksullukta) saklanan, varlıkta (zenginlikte) sınanan bir değerdir”; Kırgızistan’da iş yaptığımda yaşadığım ve gözlemlediğim bir sonuç idi bu düşünce…

Çocukluğumuzda hatırlarsınız din kültürü ve ahlak dersleri vardı. Bu dersler daha sonra seçmeli derse dönüştü! Din kültürünü ve dini seçtik; sanki ahlakı tercih etmedik gibi duruyor!

Gün geçtikçe gördük ki dindarlarımızın ve cemaatlerin sayısı çoğaldı. Ama dindarlarımız kadar ahlakımızı çoğaltamadık!

Hiçbir dini inancın yaşamı belirleyiciliği olmadığı topluluklarda; mesela Japonya’da, Finlandiya’da, Norveç’te, inançsız toplumlarda “ahlak” bütün toplumu etkileyen birinci derecede önemli değer olarak ortaya çıkarken, dindar topluluklar sadakati ön plana çıkartmakta! Dindar topluluklarda (nedense?) ahlaka çok ihtiyaç duyulmuyor! Dindarlar yaptıkları kusurlardan, hatalardan tövbe ederek kurtulduğunu sanıyorlar! Sadakatsiz kaldıklarında ise “ihanet” çemberinde ötekileşip, yok oluyorlar!

Ülkemizde siyasi başarıları inançlar üzerinden inşa ediyoruz. En tepeye çıkmak ve en tepede kalmak için inançlarımızı sadakat ile besliyoruz. Sadakat belirleyici olduğunda doğrular yalnızlaşıyor!

Ahlak, tarih boyunca farklı toplumların yapısını şekillendiren ve bireylerin davranış kalıplarını belirleyen temel bir değer olarak kabul edilmiştir. Ancak, ahlaki değerlerin somut yaşam koşullarıyla ne kadar iç içe geçtiğini ve bu koşulların ahlak üzerindeki etkisini anlamak, zaman zaman zor bir mesele hâline gelebilir. Ahlakın yoklukta nasıl bir sığınak hâline geldiğine ve varlık içinde nasıl bir sınavdan geçtiğine etrafımızda sıklıkla şahit olmaktayız.

Ahlaki temellere dayanmayan toplumlar, herhangi bir güç değişikliğinde kolaylıkla başka bir güce veya inanca yönelebilecek kadar kaypak ve oynak hâle gelebiliyor. Özellikle gençliğinden itibaren belli bir dava etrafında kurgulanmış yaşamlar süren topluluklar, para ve zenginlikle gelen ahlak sınavı karşısında bocalıyorlar.

Dini inançlar ahlaki değerlerimizi güçlendirebilir. Ancak gerçek ahlaki bütünlük, inanç sistemlerimizin ötesinde ve karakterimizin derinliklerinde bulunur. Toplum olarak ahlaki değerleri yüceltmek ve bu değerleri her koşulda korumak zorundayız.

Siyaset güç merkezi olarak yönetilince sadakat en önemli davranış biçimi oluveriyor! Gücü kişinin marifeti olarak siyasete yerleştirdiğinizde, kimse “ahlaka” ihtiyaç duymuyor!

Gücü inşa edenlerin istediği “sadakat”, toplumun her kesimini etki altına alıyor, savuruyor, “çürüyoruz”!

Güç içinde barınan değil, ahlak ile oluşmuş sadakat bir kişiyi değil bütün toplumu güçlü kılar.

Toplumlar ve bireyler arasındaki ilişkilerde ahlak, sadakat, güven ve saygı gibi değerler, sosyal dokunun temel taşlarını oluşturur. Bu değerler, bir toplumun sağlıklı işleyişi ve bireyler arası uyum için vazgeçilmezdir. Ancak günümüzde, maddi değerlerin ve paraya dayalı ilişkilerin ön plana çıkması, bu temel taşların sarsılmasına neden olabiliyor.

Toplum bireysel hakları elde edebileceğine olan inancı/güveni kaybedip; cemaatleşiyor (klanlaşıyor)!

Parayla sadakat satın almak, kısa vadeli ve geçici bir bağlılık yaratır. Bu tür ilişkiler, menfaatler ortadan kalktığında kolayca bozulabilir ve bireyler arasında derinlemesine bir güvensizlik yaratabilir. Oysa sadakat, temelinde karşılıklı saygı, anlayış ve güvene dayalı bir bağ olmalıdır. Bu tür bir sadakat, zor zamanlarda bile bireyleri ve toplulukları bir arada tutabilen güçlü bir yapıştırıcıdır.

Birey hakkını elde edebilmek, yaşam hakları ve konforu için hiçbir gruba ihtiyaç duymamalıdır. Devlet temel hakların korunması için bireyi (vatandaşını) farklı arayışlara itmemelidir.

Değerli Yeniçağ okuyucuları, devlet ve milletin ahlak inşası, bireylerin doğru ve yanlışı ayırt edebilmesi, adil olması ve empati kurabilmesi için gereklidir. Ahlaki değerler, bireylerin karar alma süreçlerinde rehberlik eder ve toplum içindeki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini sağlar. Ahlak, parayla satın alınamayan, zaman içinde sabır, emek ve tutarlılıkla geliştirilen bir değerler bütünüdür.

Toplumların ve bireylerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için, parayla sadakat satın almak yerine, ahlak inşasına odaklanmak gerekir. Ahlak, bireyler arası ilişkilerin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlar ve toplumun genel refahını artırır. Bu nedenle, ahlaki değerlerin geliştirilmesi ve korunması, hem bireylerin hem de toplumların sorumluluğundadır.

Milliyetçiler, ülkücüler, devrimciler, solcular, muhafazakârlar, sosyal demokratlar, liberaller, her renkten siyaset sahnesinde yer alan bütün siyasetçiler; kendi grup ve klanlarınızı nasıl güce eriştirip en tepeye çıkmayı nasıl başarırız diye kafa patlatmayın, hep beraber “AHLAK” inşa edelim…

Geleceğin dünyası gücü tercih edenlerin değil, ahlak inşa edenlerin olacaktır.

QOSHE - Siyaset sadakat değil, ahlak inşa etmelidir - Ramazan Akgün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyaset sadakat değil, ahlak inşa etmelidir

47 7
13.04.2024

Ahlak, yoklukta (yoksullukta) saklanan, varlıkta (zenginlikte) sınanan bir değerdir”; Kırgızistan’da iş yaptığımda yaşadığım ve gözlemlediğim bir sonuç idi bu düşünce…

Çocukluğumuzda hatırlarsınız din kültürü ve ahlak dersleri vardı. Bu dersler daha sonra seçmeli derse dönüştü! Din kültürünü ve dini seçtik; sanki ahlakı tercih etmedik gibi duruyor!

Gün geçtikçe gördük ki dindarlarımızın ve cemaatlerin sayısı çoğaldı. Ama dindarlarımız kadar ahlakımızı çoğaltamadık!

Hiçbir dini inancın yaşamı belirleyiciliği olmadığı topluluklarda; mesela Japonya’da, Finlandiya’da, Norveç’te, inançsız toplumlarda “ahlak” bütün toplumu etkileyen birinci derecede önemli değer olarak ortaya çıkarken, dindar topluluklar sadakati ön plana çıkartmakta! Dindar topluluklarda (nedense?) ahlaka çok ihtiyaç duyulmuyor! Dindarlar yaptıkları kusurlardan, hatalardan tövbe ederek kurtulduğunu sanıyorlar! Sadakatsiz kaldıklarında ise “ihanet” çemberinde ötekileşip, yok oluyorlar!

Ülkemizde siyasi başarıları inançlar üzerinden inşa ediyoruz. En tepeye çıkmak ve en tepede kalmak için inançlarımızı sadakat ile besliyoruz. Sadakat belirleyici olduğunda doğrular yalnızlaşıyor!

Ahlak, tarih boyunca farklı toplumların yapısını şekillendiren ve bireylerin davranış kalıplarını belirleyen temel bir değer olarak kabul edilmiştir. Ancak, ahlaki değerlerin somut yaşam koşullarıyla ne kadar iç içe geçtiğini ve bu koşulların ahlak üzerindeki etkisini anlamak, zaman zaman zor bir mesele hâline gelebilir. Ahlakın yoklukta nasıl bir sığınak hâline geldiğine ve varlık içinde nasıl bir........

© Yeniçağ


Get it on Google Play