Andımız, bir ulusun;

Birlik ve beraberliğini…

O ulusun bireylerinin vizyon ve misyonunu…

O ulusun bireylerinin ahlâk değerlerini…

İkili ve sosyal ilişkilerdeki samimiyeti…

İçtenliği…

Sorumluluğu…

Nezaketi…

Estetiği daha en küçük yaşlardan itibaren, her günün sabahında küçük beyinlere hatırlatırdı aslında.

*

Ve ne acı ki!...

Kime ne zararı vardı ki kaldırıldı…

*

Anlaşılan o ki ‘Andımızı’ yasaklayanlar andımızın, yukarıda saymaya çalıştığım bazı özelliklerinden nasıl bir samimiyetsizlik ya da antipati hissedilmiş olmalı ki bugün bize hiçbir şey hatırlatamıyor.

*

Ve o Andımızın (Bizim zamanımızdaki) son paragrafında:

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” olsun denilirken de; onun anlatmak istediği sevda, vatan sevdasıydı.

Evet, şimdi andımız da kalmadı, onun hassasiyetleri de!..

*

Bugün ilişkilerin en uzak…

Dostluğun, sıradanlık…

Kardeşliğin ise ayrışma noktasına gelmesine neden olundu.

*

Millî ve manevî değerlerimize sahip çıkılmalı denilirken, bir taraf kendilerinin anladığı…

Bildiği…

İnandığı millî ve manevî değerlere sahip çıkılması yönünde baskıcı tavrını kullanırken, kendileri gibi inanmayan ya da düşünmeyenler -neredeyse- vatan haini ilan edildi.

*

Bu nasıl oldu?

Hangi ara oldu?

Kimin aklıydı, kimseler bilemeden, fark edilemeden adı ‘Türkiye’ olan misakı millî sınırlar içinde, bugün ayrışmadık nokta kalmadı…

Hatta bugünün iktidarı:

“Yerel iktidar genel iktidarla aynı olmazsa, o yerele hizmet götürülmez.” bile denildi.

O kadar yani!..

O yerelde yaşayan insanlar, ülkeyi yönetenlerce ayrıştırılıp, cezalandırılma korkusu verilerek, tehdit unsuru haline getirildi.

*

Olmadı; daha da ileri gidilerek, ülkeyi kuran liderine ve onun silah arkadaşlarına karşı düşmanca saldırı, her platformda sürdürülür oldu.

*

Ve bugün; Ş.Y. adlı bir zat çıkıyor, dünyanın hayranlık beslediği…

Dünyayı ayağına getiren ülkenin kurucu liderine ve arkadaşlarına “Osmanlı’yı süren soysuzları lanetliyorum.” diyebiliyor maalesef!..

Maalesef, ülkeyi kuran millî kahramana karşı kin ve nefret duygusunu haykırıyor.

Kimse de kılını kıpırdatmıyor!..

Lanet olsun!..

*

Evet, ben kendi adıma; “Osmanlı ve ondan önceki Türk devletleri ve imparatorlukları bizim dünümüzdür ve sahipleniyorum.” diyorum.

Türkiye Cumhuriyeti devleti ise, bugünümüz.

İçinde yaşadığımız ülkeyi ve bize onu emanet edeni ve edenleri, nasıl sahiplenmez hatta nasıl lanetleriz anlayamıyorum!..

*

“Biraz ar, biraz izan!”

Sahi, “Bu ne hiddet, bu celal” söyler misiniz?

QOSHE - “Bu ne hiddet, bu celal” söyler misiniz? - Yunus Arıkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Bu ne hiddet, bu celal” söyler misiniz?

23 1
22.02.2024

Andımız, bir ulusun;

Birlik ve beraberliğini…

O ulusun bireylerinin vizyon ve misyonunu…

O ulusun bireylerinin ahlâk değerlerini…

İkili ve sosyal ilişkilerdeki samimiyeti…

İçtenliği…

Sorumluluğu…

Nezaketi…

Estetiği daha en küçük yaşlardan itibaren, her günün sabahında küçük beyinlere hatırlatırdı aslında.

Ve ne acı ki!...

Kime ne zararı vardı ki kaldırıldı…

Anlaşılan o ki ‘Andımızı’ yasaklayanlar andımızın, yukarıda saymaya çalıştığım bazı özelliklerinden nasıl bir samimiyetsizlik ya da antipati hissedilmiş olmalı ki bugün bize hiçbir şey hatırlatamıyor.

Ve o Andımızın (Bizim zamanımızdaki) son paragrafında:

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” olsun denilirken de; onun anlatmak istediği sevda, vatan sevdasıydı.

Evet, şimdi andımız da kalmadı, onun hassasiyetleri de!..

Bugün........

© Yeniçağ


Get it on Google Play