Hiç hesapta yokken yılbaşından önceki hafta üç günlük bir gezi yaptık. Tiflis'te bir gece konakladık, gerisi yolda geçti. Beş ayrı yerleşimi görecektik ama Batum ve Gori ile Mtskheta'yı gördük. Kutaisi'yi göremedik. Kısa bir gezi olduğu için her yeri görme fırsatımız olamayacaktı, öyle de oldu.
Giresun merkezli ve kalkışlı bir turla gittik. Gezimiz süresince bizlere hizmet sunan şoförlere, rehbere ve araç görevlisine teşekkür ediyorum.
***
Akşamleyin hareket ederek gece yolculuğunun uzun süren bir anında gümrükten geçtik ve sabahleyin Mtskheta şehrine ulaştık. Kahvaltıdan sonra bu şehri gezdik. Burasının, eski bir başkent olmasının yanında dini bir merkez olduğunu öğrendik. Kilisenin içindeki zeytin ağaçlarından eski bir yerleşimi ve kültürü gösterdiğini anladık. Aynı zamanda bu yerleşimde şarap üretiminin yaygın olduğunu gördük. Sonrasında Tiflis'e geçtik. Akşama kadar yaya olarak gezdik. SSCB döneminde yapılan ve 11.01.1966 tarihinde hizmete açılan 6,5 Km. uzunluğundaki 6 istasyonlu metroya bindik. SSCB'nin en eski dördüncü metrosuymuş. İstasyonlarının derinliği, çok aşağıdaydı. Oldukça dik biçimde konumlanan yürüyen merdivenle dikkati çekecek ölçüde uzun bir yolculuk yaptık. Git git bitmiyor! Eskiliğini anlatmak açısından metroya ait rayların altındaki traverslerin ahşap olduğunu da belirtmeliyim. 1966 yılında Tiflis'in nüfusunun 800 bin civarında olduğunu öğrenince şaşkınlığım bir kez daha arttı. Tabi ki, bu tarihten sonra yeni hatlar da yapılmış.
Ülkemizden doğarak Hazar Denizine dökülen Aras Nehrinin bir süre sonra Kura Nehri ile birleştiğini anımsatmalıyım. Kura'nın da Tiflis'in ortasından geçerek kenti ikiye böldüğünü söylemeliyim. Tiflis'in merkezi yerlerini gezdik. Ülkesinin büyük şairi Rustaveli heykelini de barındıran Rustaveli Caddesini boydan boya yürüdük. Özgürlük Meydanını ve heykelini gördük. Cadde üzerinde birçok kültürel yapının varlığına hiç şaşırmadım. Tiyatro ve opera binalarını, müzeler ve kültür merkezleri izliyordu. Birçoğunun Sovyet döneminde yapılmış olduğunu öğrendik. Rezo Gabriadze Tiyatrosu ve hemen dibindeki saat kulesi bizi mest etti. Yaklaşık 15 yıllık olmasına karşın tarihi bir kule gibi algıladık. Kentin her bir tarafında çok sayıda heykel vardı. Cadde üstündeki parlamento binası ilgimizi çekti. Birçok gösterinin bu binanın önünde gerçekleştirildiğini öğrendik. Binanın halktan kopuk olmadığı izlenimini de edindik. Çünkü hemen önünde fotoğraf çektirdik. Hemen yakınları da satıcılarla doluydu. Her zaman öyle olup olmadığını bilmiyorum ama yılbaşının etkisiyle çok sayıda seyyar satıcıya rastladık. Daha çok elişi üretimlerini sergilediklerini, satışa sunduklarını anladık. En kısa günlerde olmasaydık ve yağmur yağmasaydı, daha fazla gezme olanağımız olabilirdi. Akşam karanlığıyla bir Türk lokantasına gittik. Bireysel tercihim, yöresel yemekler olmasına karşın grubun tercihi doğrultusunda bildik yemeklerle akşamı tamamladık ve otele geldik. Sonrasında araçla kenti gezdik. Gündüz de görmüştük ama gece her yer ışıl ışıldı. Birçok figür, ışıkları etkili kılmıştı. Ağaçların tamamında ışık vardı. İnsanı rüyalar âleminde yaşatacak ölçüde bir güzellikle aydınlanan caddelerde araç içinde gezimizi tamamladık. Tabi ki, yürüyerek gezenlerimiz de olmadı, değil. Genç olmak başka bir şey! Sonra otele gelerek, dinlendik. Sabahleyin kahvaltıdan sonra hareket ettik. Kentin içinde tarihi özelliği olmayan yeni yapılmış bir Sameba katedralini gördük. Dünyanın üçüncü büyüğüymüş. Katedralde, Pazar günü olması nedeniyle kalabalık vardı. Ayine rağmen sessizce içini gezme olanağımız oldu. Sonrasında gittiğimiz Mtsheka civarında bir tepede bulunan tarihi Javary kilisesinin manzarası eşsizdi. Geri dönüş yolunda Gori kentine uğradık. Küçük bir kasaba olan Gori'nin büyük bir tarımsal alanın ortasına yerleştiğini söylemeliyim. Sovyet döneminden kalma müzesini ve Stalin'in doğduğu evin tarihe verdiği selamı aldık. Burada sımsıcak tandır ekmeğini yedimizi de söylemeliyim. Buradan ayrıldıktan sonra hedefimiz büyük şehirlerinden olan Kutaisi'ye gitmekti. Yolda, tipi ile birlikte uzun bir yolculuk yaptık. Kar yağışı, her tarafı bembeyaz yapmıştı. Yolculuk yaptığımız yerler tamamıyla orman ve kırsal kesimdi. Kar yağışının etkisiyle bu kente girmeden devam ettik. Karadeniz'in kıyısına varınca kar yerini yağmura bıraktı. Batum'a karanlıkta ve yağmur altında girdik. Deniz kenarındaki Ali-Nino heykelini görüp, öyküsünü dinledikten ve kent içinde kısa bir geziden sonra Batum'dan ayrıldık. Gümrükten geçtikten sonra Hopa'da geç bir saatte akşam yemeği yedik. Sabaha karşı Giresun'a geldik. Böylelikle kısa, yorucu ve güzel bir geziyi tamamlamış olduk.
Çin'in yükleniciliğiyle ve büyük bir olasılıkla kredisiyle ülkeyi boydan boya geçecek ve Türkiye'yi Orta Asya'ya bağlayacak otobanın yapılmakta olduğundan da söz etmeliyiz. Bu otoban bittiğinde hem Gürcistan, hem de Orta Asya ülkelerinin bize daha yakın olacağı kuşkusuzdur.
***
Gürcistan'ın 4 milyona yakın nüfusuyla küçük bir ülke olduğu açıktır. 2019 yılı verilerine göre 15,9 milyar ABD Doları büyüklüğünde milli geliri, kişi başına düşen 4 bin Dolar civarında milli geliri bulunmaktadır. Önemli ölçüde dış ticaret açığı bulunan ülkede 2000 civarında Türk firması faaliyet göstermektedir. Ülkemiz, Gürcistan'ın en büyük ticaret ortaklarından birisidir. Binek oto ve karayolu taşıtları, ihracatının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Alkol, sirke ve içecek ihracatı da önemli yer işgal etmektedir. Enflasyonu, %5'in altındadır. Bu yönü ile ülkemizden iyi durumdalar.
Nüfusu, Ankara ilimizden daha az olmasına rağmen Ankara'nın yaklaşık 3 katı büyüklüğünde yüzölçümüne sahiptir. Diğer bir deyişle nüfus yoğunluğu düşüktür.
***
Öncelikle, Karadeniz Bölgesine yakın olması nedeniyle bölge insanının gitmesini öneririm. Kentlerinin tarihi dokusunu koruma anlayışını hepimizin görmesi gerekir. Küçük, büyük tüm kentlerimizde ulaşım sorunu yaşadığımızı unutmadan 800 bin nüfuslu bir kente metro yapılması ve yaklaşık 60 yıldır kullanılmakta olduğu gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Daha önce yazmıştım. Bu vesileyle bir kez daha anımsatayım. Giresun iline battı-çıktı değil, başlangıç olarak stadyum'dan hava alanına kadar metro yapılmasına ihtiyaç vardır. Diğer yandan, gençlere bu ülkeyle ticaret yapma olanağının yüksek olduğunu, tarım ve hayvancılık alanında üretim, ticaret ve işbirliği yapılabileceğini anımsatmak isterim.

QOSHE - Bir Gürcistan Gezisi İzlenimi - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir Gürcistan Gezisi İzlenimi

7 1
02.01.2024

Hiç hesapta yokken yılbaşından önceki hafta üç günlük bir gezi yaptık. Tiflis'te bir gece konakladık, gerisi yolda geçti. Beş ayrı yerleşimi görecektik ama Batum ve Gori ile Mtskheta'yı gördük. Kutaisi'yi göremedik. Kısa bir gezi olduğu için her yeri görme fırsatımız olamayacaktı, öyle de oldu.
Giresun merkezli ve kalkışlı bir turla gittik. Gezimiz süresince bizlere hizmet sunan şoförlere, rehbere ve araç görevlisine teşekkür ediyorum.
***
Akşamleyin hareket ederek gece yolculuğunun uzun süren bir anında gümrükten geçtik ve sabahleyin Mtskheta şehrine ulaştık. Kahvaltıdan sonra bu şehri gezdik. Burasının, eski bir başkent olmasının yanında dini bir merkez olduğunu öğrendik. Kilisenin içindeki zeytin ağaçlarından eski bir yerleşimi ve kültürü gösterdiğini anladık. Aynı zamanda bu yerleşimde şarap üretiminin yaygın olduğunu gördük. Sonrasında Tiflis'e geçtik. Akşama kadar yaya olarak gezdik. SSCB döneminde yapılan ve 11.01.1966 tarihinde hizmete açılan 6,5 Km. uzunluğundaki 6 istasyonlu metroya bindik. SSCB'nin en eski dördüncü metrosuymuş. İstasyonlarının derinliği, çok aşağıdaydı. Oldukça dik biçimde konumlanan yürüyen merdivenle dikkati çekecek ölçüde uzun bir yolculuk yaptık. Git git bitmiyor! Eskiliğini anlatmak açısından metroya ait rayların altındaki traverslerin ahşap olduğunu da belirtmeliyim. 1966 yılında Tiflis'in nüfusunun 800 bin civarında olduğunu öğrenince şaşkınlığım bir kez daha arttı. Tabi ki, bu tarihten sonra yeni hatlar da yapılmış.
Ülkemizden doğarak Hazar Denizine dökülen Aras Nehrinin bir süre sonra Kura Nehri ile birleştiğini anımsatmalıyım. Kura'nın da Tiflis'in ortasından geçerek kenti ikiye böldüğünü söylemeliyim. Tiflis'in merkezi yerlerini gezdik. Ülkesinin büyük şairi Rustaveli heykelini de barındıran Rustaveli Caddesini boydan boya yürüdük. Özgürlük Meydanını ve heykelini gördük. Cadde üzerinde birçok kültürel yapının varlığına hiç şaşırmadım. Tiyatro ve opera binalarını, müzeler ve kültür merkezleri izliyordu. Birçoğunun Sovyet döneminde yapılmış olduğunu öğrendik. Rezo Gabriadze Tiyatrosu ve hemen dibindeki saat kulesi bizi mest etti. Yaklaşık 15 yıllık olmasına........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play