K.Maraş başta olmak üzere on bir ili etkileyen depremin üzerinden tam bir yıl geçti. Yaptığı yıkımın etkilerinin tümüyle ortaya çıktığı söylenemez. Yıkıldığı söylenen bina sayısı ile yitirdiğimiz insan sayısı arasında çok ciddi bir uyumsuzluk görülmektedir. Bugün dahi yakınlarını arayan insan sayısı az değildir. Burada sayısal bir analiz yapacak değiliz. Üzerinden bir yıl geçmesine karşın insanların çok zor koşullarda yaşamaya çalıştığını görmekteyiz. Çadırlarda, konteynerlerde yaşayan insanların haberlerini hepimiz izliyoruz. Ülkemizin yaşadığı ilk deprem olmadığı gibi son da olmayacaktır.
Büyüklüğü ve şiddeti az olmasına karşın 17 Ağustos 1999 depreminden daha yıkıcı olmuştur. 1999 yılında hızla müdahale olduğu halde bu depremde günlerce yardıma ve desteğe ulaşamayan insanlar çok sayıdadır.
Peki, sorun nerededir, kimdedir? Sorunun, boyutları ne kadardır?
***
17 Ağustos 1999 tarihinde İzmir'deydim. Tariş-Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin Alsancak ve Kahramanlar arasında bulunan fabrika misafirhanesinde kalıyorduk. Denetim için geldiğimiz İzmir'de muavinim İrfan Vural ile birlikteydik. Gecenin üçünde büyük ve uzun süren bir sarsıntıyla uyandık. Bulunduğumuz ortamda sarsıntının dışında her hangi bir değişiklik olmamıştı. Kısa bir süre sonra televizyonlar, depremin merkezini ve büyüklüğünü görüntüsüyle birlikte haberleştirmeye başlamıştı. Haberlerden yıkımın etkisini öğrenmeye çalıyorduk. Herkes unuttu, ama çok hızlı biçimde yardım ekipleri yıkım alanlarına ulaşmıştı. Hatta bağımsız veya örgütlü olarak birçok insan yardıma gitmişti. Durumdan vazife çıkaran insanların ellerindeki olanaklara göre araçlarıyla malzeme götürmeye başladığında daha sabahın ilk saatleriydi. En yüksek nüfus yoğunluğun bulunduğu bir bölgede olduğu için insan kaybı da, bina yıkımı da çok fazla olmasına karşın çok hızlı biçimde önlemler alınmıştı.
Peki, 1999 yılından 2023 yılına değin geçen sürede ne oldu da bu kadar geriye düşüldü?
***
Can kaybı ile ilgili açıklamalar, güvenilir olmadığı gibi kuşku duyulmasına da neden olmuştur. Resmi açıklamalar elli bin civarında olmasına karşın bir belediye başkan adayının yüz otuz binden söz etmesi büyük bir çelişkidir. Daha sonra bu açıklamayı düzelten iki ayrı açıklamayı dinledik. Adayın konuşmasını dikkatle dinlediğimizde yalnızca 2023 depremindeki kayıplardan söz ettiğini yorumladık. Sayılar ve acılar üzerinden polemik yaratmak değil amacımız, ama devlet güven vermek zorundadır. İlk günlerde morallerin bozulmaması adına gerçek sayıların kamuoyuna duyurulmamasını anlayışla karşılamak olağandır. Ancak, üzerinden bir yıl geçtikten sonra güven duygusunu zedelemeyecek açıklamalar yapılmasına özen gösterilmesini beklemek de hakkımızdır.
Yine, yerel seçimlerin arifesinde oy vermeyenlere hizmetin gelmeyeceği söylemi, vicdansız olduğu kadar devletin adaletine sığınanlara söylenecek bir söz değildir. Depremi yaşayan herkese devletin eli, adil olarak, güvenilir ve hızlıca erişmek zorundaydı, zorundadır. Eğer, herkes vatandaş ise hizmeti eşit, adil alacaktır. Aksi, halde insanlar vatandaş değil, köle olur, kul olur, esir olur. İnsanların seçme, seçilme hakkı varsa hizmetlerden adil olarak yararlanma hakkı da vardır. Tepedekilere söylenecek bir söz yok. Çünkü faydası yok.
Sözüm, destek verip oy verenlere… Bu kadar mı içiniz karardı. Deprem bölgesindeki herhangi bir insandan biri olabilirdiniz. Depremlerden sonra evindeki tarhanadan yorganına kadar her şeyini gönderen insanlar, vicdansız olamaz. Neden, depremi yaşayan insanlara karşı oy verme koşulu öne sürülmektedir. Oyların tümü alınsa, ne olur? İnsanlar, fani değil mi?
***
Kamu yönetimi, ne için vardır? Liyakat ve deneyime bağlı olarak görevliler, sorunları önceden saptar. Planlar, örgütler, gerekli donanımı sağlar, öngörülerde bulunur. Yaşanan deneyimlerden ders çıkarır. Nerelerde yanlışlık yapıldığını sorgular, saptar ve yenilerinin olmaması için gerekli düzenlemeleri yapar. Bir hizmette gecikme, eksiklik, hata varsa hizmeti verenlerin liyakati sorgulanmalıdır. Ülkemiz, 2023 depreminde liyakatli bir kamu yönetimi görememiştir. Hazırlık ve planlama olmadığı için gecikmeler yaşanmıştır. Bu da can kaybının artmasına neden olmuştur.
***
Umuyorum, diliyorum ülkemiz, bölgemiz, ilimiz bir daha böyle bir felaketi yaşamaz. Giresun'un kıyı şeridi, deprem yönünden korunaklı sayılsa bile sürekli sel, taşkın, heyelan ve benzeri doğal afetleri yaşamaktadır. İç kesimler ise önemli deprem kuşağının içindedir. Bu nedenle ilk yardım başta olmak üzere arama kurtarma etkinliklerine ağırlık vermelidir. Bu tür hizmetler de yalnızca kamu otoritesinden beklenmemelidir. Ne kadar kısıtlama olursa olsun, halkın bu tür örgütlenmelere destek vermesi gerekli ve zorunludur. Sürücü belgelerinin alınması sırasında ilk yardım dersi alınmakta ve sınavına girilmektedir. Ancak, yeterli olmadığı gibi ciddiye dahi alınmamaktadır. Bu eğitimin, niteliği artırılmalıdır. Uygulamalı eğitim verilmelidir. Bu eğitimi alan insanlar bir arama kurtarma örgütlenmesinde yer almalıdır. Aynı zamanda eğitimin sürekliliği sağlanmalıdır. Belki de her yıl yenileme eğitimi verilmelidir. Bu insanların arasından mutlaka arama kurtarma yapabilecek olanlara daha gelişmiş eğitim verilmelidir. Deprem başta olmak üzere tüm doğal afetlerde görev yapabilecek insanlara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın örgütlenmesi de bu günden olmalıdır. Umarım, duyan olur.
Bir yıl önceki depremde yitirdiğimiz canlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Deprem bölgesinde yaşayanların acılarının, sıkıntılarının bir an önce bitmesini diliyorum.

QOSHE - Deprem - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Deprem

7 13
06.02.2024

K.Maraş başta olmak üzere on bir ili etkileyen depremin üzerinden tam bir yıl geçti. Yaptığı yıkımın etkilerinin tümüyle ortaya çıktığı söylenemez. Yıkıldığı söylenen bina sayısı ile yitirdiğimiz insan sayısı arasında çok ciddi bir uyumsuzluk görülmektedir. Bugün dahi yakınlarını arayan insan sayısı az değildir. Burada sayısal bir analiz yapacak değiliz. Üzerinden bir yıl geçmesine karşın insanların çok zor koşullarda yaşamaya çalıştığını görmekteyiz. Çadırlarda, konteynerlerde yaşayan insanların haberlerini hepimiz izliyoruz. Ülkemizin yaşadığı ilk deprem olmadığı gibi son da olmayacaktır.
Büyüklüğü ve şiddeti az olmasına karşın 17 Ağustos 1999 depreminden daha yıkıcı olmuştur. 1999 yılında hızla müdahale olduğu halde bu depremde günlerce yardıma ve desteğe ulaşamayan insanlar çok sayıdadır.
Peki, sorun nerededir, kimdedir? Sorunun, boyutları ne kadardır?
***
17 Ağustos 1999 tarihinde İzmir'deydim. Tariş-Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin Alsancak ve Kahramanlar arasında bulunan fabrika misafirhanesinde kalıyorduk. Denetim için geldiğimiz İzmir'de muavinim İrfan Vural ile birlikteydik. Gecenin üçünde büyük ve uzun süren bir sarsıntıyla uyandık. Bulunduğumuz ortamda sarsıntının dışında her hangi bir değişiklik olmamıştı. Kısa bir süre sonra televizyonlar, depremin merkezini ve büyüklüğünü görüntüsüyle birlikte haberleştirmeye başlamıştı. Haberlerden yıkımın etkisini öğrenmeye çalıyorduk. Herkes unuttu, ama çok hızlı biçimde yardım ekipleri yıkım alanlarına ulaşmıştı. Hatta bağımsız veya örgütlü olarak birçok insan yardıma gitmişti. Durumdan vazife çıkaran insanların ellerindeki olanaklara göre araçlarıyla malzeme götürmeye başladığında daha sabahın ilk saatleriydi. En yüksek nüfus yoğunluğun bulunduğu bir bölgede olduğu için insan kaybı da, bina yıkımı da çok fazla........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play