Büyük insan, ülkemizin banisi 02.11.1937 tarihinde ekonomik yaşamda her şeyin bir bütün olduğunu, birbiriyle ilişkili ve birbirine bağlı olduğunu, devlet, düşünce ve ekonominin mekanizmaları ile yönetim erkinin uyumlu çalışması gerektiğini, bu uyum olmadığında devletin çekici gücünün etkisinin olamayacağını, devletin verimli çalışamayacağını belirtmiştir. Bir milletin kültür seviyesinin, devlet, fikir ve ekonomi alanındaki faaliyetlerin ve başarılarından ortaya çıkacak sonuçların semeresi ile ölçüleceğini de dile getirmiştir.
***
Ülkemizde yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz ve yüksek enflasyon nedeniyle bir takım önlemler alınmaktadır. Bu önlemler, bütünü göz önüne almayan, geçici, ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları değerlendirme içine almadan, enine boyuna düşünmeden ilk akla gelenin uygulanması yoluyla çözüm üretildiği sanılarak yapılan düzenlemelerdir. Böyle olduğu için çözüm yerine yeni sorunlar yumağı ortaya çıkmaktadır. Gerek devletin, gerekse halkın verimsizlik oluşturan bir kısır döngünün içinde çıkmaza saplandığını göstermektedir. Örneğin, 11.06.2022 tarihinden itibaren konut kiralarının azami %25 oranında artırılmasına izin veren kısıtlamasını söyleyebiliriz. İlk önce 7409 sayılı Kanunla 01.07.2023 tarihine kadar, sonra 7456 sayılı Kanunla 02.07.2023 tarihinden itibaren bir yıl süreyle konut kiralarına artış sınırlaması getirilmiştir. Bu uygulama sürerken 7445 sayılı Kanun ile tüm kiralanan yerler için zorunlu arabuluculuk yürürlüğe konulmuştur.
Bir önceki yazıda söz ettiğim 5.000 lira ikramiye uygulaması gibi bu düzenlemeler de enine boyuna hesaplanmadan yapılmıştır. Öncesinde bir analiz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, ülkemizde yaklaşık 39 milyon konut bulunmaktadır. Kuşkusuz, bunların içinde mutlaka yazlık-kışlık gibi ikinci konut sahiplerine ait olanlar da bulunmaktadır. Malik-kiracı oranının sürekli kiracılar aleyhine bozulduğu ve % 27,2 oranına ulaştığı da bilinmektedir. Yani, 10-11 milyon civarında kiracı olduğu söylenebilir. Buna karşılık, salt kira geliri nedeniyle vergi mükellefi olanların sayısı 2 milyon civarındadır. Bu vergi mükelleflerinin, bir veya birden fazla konut sahibi olarak gelir vergisi mükellefi olup olmadığını, konut dışında işyeri kira geliri olup olmadığını bilmiyoruz. Diğer gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinden kaçının konut ve/veya işyeri kira geliri beyanı yaptığını da bilmiyoruz. Kira geliri olup 500 liranın üstünde aylık kira geliri elde edenlerin banka ve benzeri kurumlar aracılığı ile tahsilat zorunluluğu bulunmaktadır. Birden fazla 500 lira ve altında kira geliri elde edip elden kira geliri tahsilâtı yapanların kayıt altına girmediğini ve vergi beyanında bulunmadığını öngörmek mümkündür. Her yıl değişen ve 2022 yılı kira geliri için yıllık 9.500 lira (aylık 791 lira) olan üst sınırın altında kalanların beyan yapması da gerekmemektedir. 2023 yılı için 21.000 liralık üst sınır öngörülmüştür. Yani, 2022 yılı için konut kira geliri beyanında bulunanların aylık 791 liranın üzerinde kira hâsılatı elde ettiği açıktır. İşyeri kira geliri beyanında bu meblağ, stopaj nedeniyle daha fazladır.
Bu tespitlerden sonra sorulara geçelim: İşyeri kiralarında % 25 sınırı yokken konut kiralarına neden bu sınır konulmuştur? Amaç, yüksek enflasyonla mücadele ise neden işyeri kiralarına sınır konulmamıştır? Enerji, nakliye, iletişim başta olmak üzere diğer mal ve hizmetlerin bedeline neden artış sınırı konulmamıştır? Konut kiralarındaki artışın enflasyon üzerindeki etkisi, payı nedir, daha doğrusu bilinmekte midir? İşyeri kiralarındaki artışın enflasyon içindeki etkisi, payı nedir, bilinmekte midir? Enerji giderlerinin enflasyon üzerindeki etkisi, oransal olarak saptanmış mıdır? İşletmeler, elektrik, doğalgaz giderlerini, mal ve hizmet arzında yok mu sayıyorlar? Malların nakliyesindeki ücret ve akaryakıt bedeli artışlarını maliyetlerine eklemiyorlar mı?
% 25 oranında artış sınırlamasına tabi olduğu halde denetim altına alınamayacak olan aylık 500 liranın altında bir veya birden fazla kira geliri elde eden konut sahibinin daha fazla oranda zam yapmasının önüne nasıl geçilecektir? Yine, aylık 791 liranın altında kira geliri elde edenlerin daha fazla oranda zam yapmasının önüne nasıl geçilecektir? Yalnızca elde ettiği kira geliriyle geçinen beyan zorunluluğu olan veya olmayanların mal ve hizmetlerin bedeli artarken nasıl geçinecekleri sorgulanmış mıdır? Kısıtlı miktarda kira geliri elde ederek geçinmeye çalışanların durumları, düzenleme yapanlar tarafından düşünülmüş müdür? Bunun da ötesinde yüksek meblağlarda konut kira geliri elde edenlerin işyeri kira geliri elde edenlere göre farklı bir uygulamaya tabi tutulması hak mıdır? Ya da işyeri kira geliri elde edenlerin, bu imtiyazları nereden kaynaklanmaktadır?
Kanımızca, yaklaşık 2 milyon civarında olan kira geliri beyan edenlerin içinde az sayıdaki konut sahibi % 25 oranındaki zam sınırlamasına muhatap olmuştur. Nitekim düzenlemedeki adaletsizliği görenler 7445 sayılı Yasa ile zorunlu arabuluculuk uygulamasını başlatarak % 25 oranındaki artış sınırının fiilen ortadan kalkmasını sağlamıştır.
Ancak, kültürel, sosyo-ekonomik bir sorun olarak yaşamaya devam ettiğimizi yazılı ve görsel basından öğrenmekteyiz. Bir tarafta yüksek enflasyona rağmen mal ve hizmetlerini sınırsızca artıranlar, diğer yanda küçük bir kira geliriyle yaşadığı halde artış sınırlaması mağduriyetine uğrayanlar var. Bir yanda sınırlamadan yararlanmak isteyen kiracılar, diğer yandan elinde baltasıyla kiracısının evinin kapısını kıranlar var. Bir tarafta eli kolu bağlananlar, diğer tarafta “şıkıdım, şıkıdım” oynayanlar! Bir tarafta eli kolu bağlanan az sayıda insan, diğer yanda enerji, nakliye, iletişim başta olmak üzere arz ettikleri mal ve hizmetlere sınırsızca zam yapan çoğunluk var. Yani, adaletsizlik had safhadadır. Sorunu çözmeye yetmeyecek önlemler, ekonomik, sosyal birçok sorun çıkaracaktır. Nitekim kira artışı sınırlaması da böyle olmuştur.
***
Yukarıdaki tespit ve sorulardan anlaşılıyor ki, konut kira geliri sınırlaması gündeme getirilmeden önce bir analiz yapılmamış! Verilerin analizi yapılmayarak bir kez daha liyakatsizlik ortaya konulmuştur. Devlet aklı işletilmemiş, ilk akla gelen uygulanmaya çalışılmış! Uygulama sonucunda oluşacak farklılığın olumlu ve olumsuz etkileri ve yükü üzerinde hiçbir biçimde düşünülmemiş! Sorunun, ilk nedeni kanımızca kamu yönetiminin liyakatsizliğidir. Liyakat, kıdem ve kariyer demek olan kamu yönetimi, konu üzerine hiç düşünmemiş! Kamu görevlileri, liyakatli olsaydı; artıştaki sınırlamanın enflasyon üzerindeki etkisizliği gündeme getirilirdi. Bu alandaki aşınmanın kira artış sınırlamasında olduğu gibi tüm toplumsal yaşamdaki olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır. Acaba, kontrollü kaos düşüncesinin ve davranışının bir parçası olarak böyle bir uygulama mı yapıldı diye sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz?
Büyük Atatürk'ün 1937 yılında söylediği gibi her şey bir bütün olarak görülmüş, birbiriyle ilişkili olduğu anlaşılmış olsaydı, böyle mi olurdu?

QOSHE - Etkiyi Ölçmeme Becerisi! - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Etkiyi Ölçmeme Becerisi!

10 0
12.12.2023

Büyük insan, ülkemizin banisi 02.11.1937 tarihinde ekonomik yaşamda her şeyin bir bütün olduğunu, birbiriyle ilişkili ve birbirine bağlı olduğunu, devlet, düşünce ve ekonominin mekanizmaları ile yönetim erkinin uyumlu çalışması gerektiğini, bu uyum olmadığında devletin çekici gücünün etkisinin olamayacağını, devletin verimli çalışamayacağını belirtmiştir. Bir milletin kültür seviyesinin, devlet, fikir ve ekonomi alanındaki faaliyetlerin ve başarılarından ortaya çıkacak sonuçların semeresi ile ölçüleceğini de dile getirmiştir.
***
Ülkemizde yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz ve yüksek enflasyon nedeniyle bir takım önlemler alınmaktadır. Bu önlemler, bütünü göz önüne almayan, geçici, ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları değerlendirme içine almadan, enine boyuna düşünmeden ilk akla gelenin uygulanması yoluyla çözüm üretildiği sanılarak yapılan düzenlemelerdir. Böyle olduğu için çözüm yerine yeni sorunlar yumağı ortaya çıkmaktadır. Gerek devletin, gerekse halkın verimsizlik oluşturan bir kısır döngünün içinde çıkmaza saplandığını göstermektedir. Örneğin, 11.06.2022 tarihinden itibaren konut kiralarının azami % oranında artırılmasına izin veren kısıtlamasını söyleyebiliriz. İlk önce 7409 sayılı Kanunla 01.07.2023 tarihine kadar, sonra 7456 sayılı Kanunla 02.07.2023 tarihinden itibaren bir yıl süreyle konut kiralarına artış sınırlaması getirilmiştir. Bu uygulama sürerken 7445 sayılı Kanun ile tüm kiralanan yerler için zorunlu arabuluculuk yürürlüğe konulmuştur.
Bir önceki yazıda söz ettiğim 5.000 lira ikramiye uygulaması gibi bu düzenlemeler de enine boyuna hesaplanmadan yapılmıştır. Öncesinde bir analiz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, ülkemizde yaklaşık 39 milyon konut bulunmaktadır. Kuşkusuz, bunların içinde mutlaka yazlık-kışlık gibi ikinci konut sahiplerine ait olanlar da bulunmaktadır. Malik-kiracı oranının sürekli kiracılar aleyhine bozulduğu ve % 27,2 oranına ulaştığı da bilinmektedir. Yani, 10-11 milyon civarında kiracı olduğu söylenebilir. Buna karşılık, salt kira geliri nedeniyle vergi mükellefi olanların sayısı 2 milyon civarındadır. Bu vergi mükelleflerinin, bir veya birden fazla konut sahibi olarak gelir vergisi mükellefi olup olmadığını, konut dışında işyeri kira geliri olup olmadığını bilmiyoruz. Diğer gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinden kaçının konut........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play