Bilirsiniz, “Şirazeden çıkmak.” diye bir deyim vardır. Eskiden kitapların sırtlarına dikilen şiraze, hem görsellik oluşturmak, hem de cildi korumak, dağılmasını önlemek amacıyla kullanılırdı. Şirazeden çıkmak deyimi ise artık düzen tutmaz, cildin dağılmasını önleyemez demektir. Yani, iler tutar yanı kalmamıştır. Şirazesinden çıkan cilt, artık düzelmez demektir. Kişiye dönük olarak aklını yitirmiş, dengesi bozulmuş anlamında da kullanılır. Yani, kitap için kullanıldığı gibi insana yönelik olarak da kullanılmaktadır. Peki, toplum için kullanamaz mıyız?
***
Mart ayının ilk günü, ehliyetsiz ve yaşı küçük bir gencin yaptığı kaza sonucunda bir kişinin öldüğü, dört kişinin yaralandığı haberini okuduk. Haber, birçok medya ortamında yer aldı. Habere göre kazadan sonra annesi, olay yerine gelerek oğlunu ve arkadaşlarını arabasına aldığı, kazaya karışan ölü ve yararlılarla hiç ilgilenmediği ifade edilmiştir. Hatta yaralıların telefonları alınarak iletişim kurmalarının engellendiği de söylenmektedir. Kazadan kısa bir süre sonra annenin, oğlunu alarak uçakla yurtdışına gittiğini de öğrendik. Önce Mısır'a, sonra Amerika'ya gittiklerini anladık. Sonra da, anne, adalete teslim olma yerine parasal gücün verdiği ilhamla pazarlık sürecini başlattığını okuduk! Anlaşılan, Somaliliyi taklit ediyor!
Bir süre önce de Somali Cumhurbaşkanının oğlu, kaza yaparak bir vatandaşımızın ölmesine sebebiyet verdiği haberini okumuştuk, Kazayı yapan insan, hızlı bir biçimde yurt dışına kaçmıştı. Sonrasında kamuoyunun bilmediği kayıt dışı anlaşmalar yapıldığını düşündüren akış içinde ülkemize gelip, mahkemeye çıkıp küçük bir parasal yaptırım karşılığında serbest kaldığını anlamıştık.
Her iki olayda da varsıllığın, adalet karşısındaki gücünü gördük, görüyoruz. Her iki olayda da adaletsizliği gördük, görüyoruz. Adalet dağıtıcılarıyla pazarlık çabasını görüyoruz. Bir adaletsizlik ile karşı karşıya olunmasını değil; hiçbir biçimde adaletin olmadığını, işlemediğini gördük. “Paramız var, gücümüz var. Gücümüz var ki, her engeli aşar geçeriz.” yaklaşımının eylemlerini hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz.
İlk bakışta hiçbir ilgisi yok gibi düşünebilirsiniz, ama bence tam anlamıyla “cuk oturuyor.” Eski Tarım Bakanı, saman ve buğday ithalatını eleştirenlere “paramız var ki, samanı ve buğdayı ithal ediyoruz” demişti. Parayla, her şeyi elde edebileceğini sanan biri olarak, üretimin değerini bilmiyor.
Her şeyi ölçen, tek şey var. O da “para”dır. Her üç olayın ortak yanı “para”dır. Paranın oluşturduğu, egemenlik gücüdür. Paranın, fazla miktarda olmasının verdiği rahatlık ve geliştirdiği davranışlar bütünüdür: Her şeyi yapabilirim, cinayet bile işleyebilirim. Paramla her şeyi elde edebilirim, insanları bile satın alabilirim. Param, o kadar çok ki, önümde eğilmeyecek kimse yoktur. Zenginlik statüsü olarak kullandığım aracımı dahi bırakıp yurt dışına kaçabilirim. İnsanın yaralan-masının, ölmesinin hiçbir değeri yoktur, benim malvarlı-ğım her şeyi çözer düşüncesinin egemenliğidir….
***
Gördüğüm, geçirdiğim yıllar, şunları söylememi olanaklı kılar: İnsan kalitesi, sürekli bozuluyor. Toplumsal değerler, aşındıkça aşınıyor. Çocukluğumuzda yalan söylemek kınanırken bugün sosyal medya başta olmak üzere her ortamda yalanın söylenmesi teşvik ediliyor. Kamu görevlisi olarak işe başladığımızda kurallara uygun davranmadığı, ahlaki düşkünlüğü olduğu, rüşvet aldığı söylentisi olan memurlarla ilişki kurmamamız üzerine uyarılar alırken bir süre sonra Başbakan tarafından “Benim memurum işini bilir.” düzeyine düşürüldük. İvme, sürekli olarak olumsuzdu. Rüşvet aldığı öne sürülen memura selam verilmezken bir süre sonra rüşvet alan memurun, başarıları dile getirilmeye başlandı. Hatta başkalarına örnek olarak gösterilip, “Sen de öyle yap.” denildiğine tanık olmuştum. Hilmi, yapıyor; sen de yap.
Ancak, son yirmi iki yılda gerçekleşenler, geçmiş ömrümde olanlara “rahmet” okutmaktadır. Tüm eksiklik ve yanlışlarına karşın önceki dönemde yaşananlar bu kadar değildi. Bu denli adaletsizlik yaşanmıyordu. Adalet mekanizması, bir biçimde işliyordu. Eleştirilecek çok yönü olmasına karşın adalet ve kamu yönetiminin nesnel davranışı daha fazlaydı. İşlemeyen kurallara karşı tepkiler açığa vurulabiliyordu. Bir haksızlık karşısında toplumsal tepkiler ve direnme vardı.
***
Demem o ki, ülkemizde paranın egemenliği, adaletin önüne geçmiştir. Her şey, şirazesinden çıkmıştır. Toplumun bir üyesi olarak, hepimizin bu yanlışlıkta payı vardır. Ama iktidar partisi ve üyelerinin suçu çok daha fazladır. “Biz iktidarız, her şeyi yapabiliriz.” düşüncesinin, bugün geldiği nokta, her alanda her şeyde adaletsizliktir. İnsanların, parayla her şeyi alabileceği, elde edebileceği düşüncesinin egemen olmasıdır. Biliniz ki, hepimiz, bu düşüncenin altında kalırız. İçinde yaşadığımız toplum, yok olur. Bunun sonu yoktur. Bilemezsiniz, yarın sizi de vurabilir! Sizden güçlü birisi gelir ve eşinizin, çocuğunuzun, torununuzun, yakınınızın ölmesine sebebiyet verir. Biraz, duygudaşlık kurun. Adalet, hepimize gereklidir. Bana dokunmuyorsa karışmam, demeyin. Şirazesinden çıkan toplum, dağılır. Adaletsizliğe tepki gösterin.

QOSHE - Şirazeden Çıkmak - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şirazeden Çıkmak

5 19
12.03.2024

Bilirsiniz, “Şirazeden çıkmak.” diye bir deyim vardır. Eskiden kitapların sırtlarına dikilen şiraze, hem görsellik oluşturmak, hem de cildi korumak, dağılmasını önlemek amacıyla kullanılırdı. Şirazeden çıkmak deyimi ise artık düzen tutmaz, cildin dağılmasını önleyemez demektir. Yani, iler tutar yanı kalmamıştır. Şirazesinden çıkan cilt, artık düzelmez demektir. Kişiye dönük olarak aklını yitirmiş, dengesi bozulmuş anlamında da kullanılır. Yani, kitap için kullanıldığı gibi insana yönelik olarak da kullanılmaktadır. Peki, toplum için kullanamaz mıyız?
***
Mart ayının ilk günü, ehliyetsiz ve yaşı küçük bir gencin yaptığı kaza sonucunda bir kişinin öldüğü, dört kişinin yaralandığı haberini okuduk. Haber, birçok medya ortamında yer aldı. Habere göre kazadan sonra annesi, olay yerine gelerek oğlunu ve arkadaşlarını arabasına aldığı, kazaya karışan ölü ve yararlılarla hiç ilgilenmediği ifade edilmiştir. Hatta yaralıların telefonları alınarak iletişim kurmalarının engellendiği de söylenmektedir. Kazadan kısa bir süre sonra annenin, oğlunu alarak uçakla yurtdışına gittiğini de öğrendik. Önce Mısır'a, sonra Amerika'ya gittiklerini anladık. Sonra da, anne, adalete teslim olma yerine parasal gücün verdiği ilhamla pazarlık sürecini başlattığını okuduk! Anlaşılan, Somaliliyi taklit ediyor!
Bir süre önce de Somali Cumhurbaşkanının oğlu, kaza yaparak bir vatandaşımızın ölmesine sebebiyet verdiği haberini okumuştuk, Kazayı yapan insan, hızlı bir biçimde yurt dışına kaçmıştı. Sonrasında kamuoyunun bilmediği kayıt dışı anlaşmalar yapıldığını düşündüren akış içinde ülkemize gelip, mahkemeye çıkıp küçük bir parasal yaptırım karşılığında serbest kaldığını anlamıştık.
Her iki olayda da........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play