“İnsanlar dizili inciden bir kolyede
İnci ne kadar değerliyse iplik o kadar ince
Zor kuruyoruz ama kolay koparıyoruz bağlarımızı
Ya da hayat koparıyor işte
Yani ben kendi incilerimi bir araya getirmeye çalışıyorum
Bu sefer daha sağlam bir iple”*


Bir sol anahtarı koyuyorum cümlelerin başına. Notaları karışık nicedir yaşamın ve kesik kesik sesleri. Sisli puslu hep fotoğraflar ve fotoğraflardaki ödünç tebessümler.
Kahveler daha bir acı sanki çaylar daha bir soğuk. Ne simitlerin eski tadı var ne martıların dünkü neşesi. Gökyüzü bile sarımtırak, deniz dersen tatsız, tuzsuz perişan bir halde. Rüzgârın keyfi yok, insanların sevinci.
İnsan en çok sustuğu yerlerden yaralı, sustuğu yerlerde kayıp, sustuğu anlarda eksik.
Şirazesi bozuk cümlelerin kabahatini kelimelerden bilmek nereden baksan kolaycılık, nereden baksan tutarsızlık, nerden baksan …
Konuşmanın dayanılmaz hafifliğine susmanın sessiz çığlığı eşlik ettikçe mağlupla galip arasındaki çentik dada da belirginleşiyor gölgeler diyarında! Kim dost kim düşman kalpten kalbe kurulmaya çalışılan köprünün üstünde?
Kaderi, kaderdenk olanların yazgılarını silmeye zamanın gücü yeter mi bilinmez lakin tahammülü müşkül olan bu çetin bilmecede güneşli günlerin hayali hangi burçların ufkunda tülleniyor Allah'ını seven söylesin.
Yazı, yazandan yazılana doğru yol alırken mana da anlam katmanlarında olgunlaşmasını sürdürsün muştulanan bahara dek.
Hükmü verilmiş, diyeti ödenmiş bir hayatla, noktası konulmamış, bedeli ertelenmiş bir hayat arasındaki nüansı söylemeye gerek var mı? Kalbi kırık bir hayatla kalbi kırılmamış bir hayat kıyas kabul eder mi? Tolstoy'un o meşhur romanın en az kendisi kadar şöhretli açılış cümlesindeki “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.” savı, açılan yaraları kapatmaya yeter mi?
İnsanı insandan bilen, insanı insana soran, insanı insanda bulan, insanı insanla anlayan insanın mukadderat karşısındaki serencamına birkaç cümlelik şerh düşmek gerekirse eğer insanlıktan insanın nasibine düşen insanlığı miktarınca olmuyor bazen sebepler dairesinde!
Neticeden yola çıkan için hakikatin yüzü biraz daha belirginleşse de fotoğrafın tamamını ne görmeye ne de anlamaya yetmiyor insanın idraki.
Acizliğin geçer akçe sayılmadığı bir çağda belirsizliğin girdabında her şeye hükmedebilmenin olası gücüne kapılanların bugünleri hep yarınlarla değişdokuş etmesinin altında yatan motivasyon da bu esasında. Olanın, olup olmayacağı meçhul bir güzel gelecekle takas edilmesinin perde arkasındaki gizli saik olsa olsa budur ancak!
Kısaldıkça cümlelerin boyu ve azaldıkça sözlerin kıymeti ne kalıyordu ki geriye sığınılacak birkaç güzel hatıradan başka? Zamanın vurdumduymazlığına kalp eşlik mi edecekti yoksa direnecek miydi olanca gizemleriyle birlikte?
Kalbin sınır boylarındaki kale burçlarını aşabilmek sanıldığının aksine her babayiğidin harcı olmasa gerekti.
Yola mademki inanmışlarla çıkılıyordu ve ameller niyetlere göreydi; öyleyse nedir bu kulakları sağır eden, avaz avaz zafer güzellemeleri?
İnsan neye, niçin talip olduğunu bilmeden rüzgârın önünde oradan oraya savrulup duran yaprak mıydı ki her yenilgide tası tarağı toplayıp öylece gerisin geriye dönüp teslim bayrağı çekecek?
İnsanın hikayesi tam da bittiği yerden başlamıyor muydu? Sürgününe küser miydi hiçbir kök ve yüz çevirir miydi tomurcuğuna herhangi bir dal? İnsan hep mi çürük bir ipliğe boş hayaller dizer? İnsan hep mi nisyan kökünü binaen unutandır? İnsan hep mi hüsrana meyyaldir?
Şimdi sen söyle ey talib, sürgün müsün, tomurcuk mu; yoksa ..?
İnsan, insan dersin hep ey yazar, insan nedir bildin mi, gördün mü, tanıdın mı?


* İnci Taneleri dizisi, bölüm 12, 55.45 ile56.29. dk. arası https://youtu.be/uZ6D53STSaY?si= hXLOOSgWPszDOvoL

QOSHE - Yine Aylardan Hüzün - Erol Konal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yine Aylardan Hüzün

32 0
01.05.2024

“İnsanlar dizili inciden bir kolyede
İnci ne kadar değerliyse iplik o kadar ince
Zor kuruyoruz ama kolay koparıyoruz bağlarımızı
Ya da hayat koparıyor işte
Yani ben kendi incilerimi bir araya getirmeye çalışıyorum
Bu sefer daha sağlam bir iple”*


Bir sol anahtarı koyuyorum cümlelerin başına. Notaları karışık nicedir yaşamın ve kesik kesik sesleri. Sisli puslu hep fotoğraflar ve fotoğraflardaki ödünç tebessümler.
Kahveler daha bir acı sanki çaylar daha bir soğuk. Ne simitlerin eski tadı var ne martıların dünkü neşesi. Gökyüzü bile sarımtırak, deniz dersen tatsız, tuzsuz perişan bir halde. Rüzgârın keyfi yok, insanların sevinci.
İnsan en çok sustuğu yerlerden yaralı, sustuğu yerlerde kayıp, sustuğu anlarda eksik.
Şirazesi bozuk cümlelerin kabahatini kelimelerden bilmek nereden baksan kolaycılık, nereden baksan tutarsızlık, nerden baksan …
Konuşmanın dayanılmaz hafifliğine susmanın sessiz çığlığı eşlik ettikçe mağlupla galip arasındaki çentik dada da belirginleşiyor gölgeler diyarında! Kim dost kim düşman kalpten kalbe kurulmaya çalışılan köprünün üstünde?
Kaderi, kaderdenk olanların yazgılarını silmeye zamanın gücü yeter mi bilinmez lakin tahammülü müşkül olan bu çetin bilmecede güneşli günlerin hayali hangi........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play