Yıkama hortumu toplanırken musluktan, hala durmuyordu sırtındaki yaradan akan
kanı... Sureti o kadar alışmıştı ki somurtmaya; kaşları öldüğünde bile çatık haldeydi…Oysa
kısacık hayatta sevmekti sevilmekti erek...Belki bağlanmamalıydık ve dahi inanmamalıydık
ailemiz dışında her yüze gülene. Düşüncelerle bulmalıydık doğru yolu, doğru insanları. Feda etmeliydi insanoğlu varını kendisiyle bir lokmayı dahi ikiye bölene. Kelamın en çok gel git yaptığı hikayeydi bu... Dönemiyordu dinlediklerimden mütevellit kalemim; tümcelere… Ölümün bilehayırlısı vardır derler ya bu da ispatı olsa gerek.
Sene kırklar... Savaş dönemlerinin arkasında serseri bir mayın gibi dolaşan bir
kabadayıydı Dayıoğlu Eşref. Düşünürüm de hakikaten ne çok yanmıştı ettikleri yüzünden
birçok ailenin canı...
Şimdilere göre o tarihler daha bir ön planda şan, ün ve şeref…Bu sebeple bir dolu vurgun
olmuş bize göre ceviz kabuğunu doldurmayacak konulardan. Hepsinde az buçuk onun ismi ön
plandaydı.
Alemde bir duruşu vardı, evet. Kendine göre doğru gidiyordu topluma göre ters yolda.
Kiminin önünü kesip parasını aldı, kiminin sebepli sebepsiz hayatını. Evet bu ona bir şöhret
getirdi. Durum şahsını memnun etse de, kendisine karşı oluşacak büyük bir nefret elbette
kaçınılmaz olacaktı. Üç beş pul için infaz ettiği vadiden geçen insanların kul hakları nasıl
ödenirdi; düşünmedi.
Elinde şapkası ile taş köprü civarında oyalanırken bir arkadaşı yoldan geçen birini gösterir. “Her zaman yardım için kapısını çalıyorum ama beni kovmaktan beter ediyor, bana küfürler savuruyor abi” der. Zaten birine çatmak için bahane arayan Dayıoğlu Eşref çeker silahı basar tetiğe…Hiçbir şeyden haberi olmayan adamcağız başının arkasından vurulmuştur ve oracıkta hayatını kaybeder.
Öğrenilir ki zaman sonra adamın şahsi evinde hak iddia eden bir akrabasıdır, azmettiren. Lakin iş işten çoktan geçmiştir. Köyün alt tarafındaki yamaçtan sekiyor gece karanlığında denizi aydınlatıyordu mermiler… Evinde mutlu gibi görünse de değildi. O akşam sofraya oturduğunda
çözdü kuşağını, kırdı yama ile kapalı dizlerini. Ev halkının yüzleri yere eğikti, anlıyordu
huzursuzluğu lakin elinden gelen bir şey yoktu. Anlatılanlardan açılınca sohbet hepten kaçıverdi
keyfi. Artık cevap olarak sunabileceği bir açıklaması kalmamıştı. Kaldırdı çizgilerle dolu
alnını; "Sabah dereye ineceğiz oğlum"; dedi ve tahta merdivene yöneldi doymuşçasına...
Gece ışıyana kadar uyku uğramadı yanına. Sanki yaşattıkları bir bir geçiyordu
gözlerinin önünden. Vurduğu insanlar, dağıttığı yuvalar, yaktığı haneler art arda… Birini
söndürüp diğerini yakıyordu tütünün fakat ne fayda. Bitmiyordu vicdan azabı.
Sabah kalkınca ahıra indi, atının yularını kendine çekti ortanca oğlu yanında yola
koyuldu. Birbirleriyle hiç konuşmadan bir süre öylece devam ettiler. Büyük kayanın ön
kısmındaki viraja vardıklarında, oğlu yanından bir şeye bakacağını söyleyerek mesafeyi açtı.
Eşref bir gariplik sezdi. Burada yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Kendisine pusu
kurulduğunu anladı, çekti silahı, tetik düşürdü yok. Tekrar tekrar denedi silah ateş almıyordu.
Silahları koyduğu tavan arasından oğlu alıp iğnelerini kırmıştı. Tam geri dönüp atına
binecekken karşı taraftan açılan ateş sonucu sırtından vuruldu, sendeleyerek yere düştü,
kalkamadı. Son sözü “İsmail, oğlum!; oldu. Çocuk hiç ses vermedi arkası dönük halde dereye doğru koşmaya başladı.
Cenazesinden sonra anlaşıldı ki; eşi ve çocukları yöre halkıyla anlaşıp onun ölümüne karar vermişlerdi. Para karşılığı adamı da birlikte ayarlamışlardı. Zaman dünden bugüne
döndü, köprünün altından yüz yıla yakın bambaşka sular aktı. Attığını vuran, keskin nişancı,
korkusuz ve acımasız biri olan Eşref, geride haksızlıklarla, zorbalıklarla, vurgunlarla dolu
olumsuz bir nam bıraktı. Her şey unutuldu, vadi içi ev doldu. Artık yaşadığı yerde bambaşka hayatlar filizleniyordu. En büyük adalet sahibi zaman her şeyin öyle ya da böyle karşılığını alacaktı. “Kendi ailesinden gelen bu ihaneti hak etmiş miydi?” sorusu ise o günden bugüne hep akılda kalacaktı.
(Siyah Önlüklü Hayatlar' 2024)

QOSHE - KIRIK İĞNELİ ÇAKARALMAZ/ DAYIOĞLU EŞREF - Mustafa Onur Ustaoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

KIRIK İĞNELİ ÇAKARALMAZ/ DAYIOĞLU EŞREF

6 1
27.02.2024

Yıkama hortumu toplanırken musluktan, hala durmuyordu sırtındaki yaradan akan
kanı... Sureti o kadar alışmıştı ki somurtmaya; kaşları öldüğünde bile çatık haldeydi…Oysa
kısacık hayatta sevmekti sevilmekti erek...Belki bağlanmamalıydık ve dahi inanmamalıydık
ailemiz dışında her yüze gülene. Düşüncelerle bulmalıydık doğru yolu, doğru insanları. Feda etmeliydi insanoğlu varını kendisiyle bir lokmayı dahi ikiye bölene. Kelamın en çok gel git yaptığı hikayeydi bu... Dönemiyordu dinlediklerimden mütevellit kalemim; tümcelere… Ölümün bilehayırlısı vardır derler ya bu da ispatı olsa gerek.
Sene kırklar... Savaş dönemlerinin arkasında serseri bir mayın gibi dolaşan bir
kabadayıydı Dayıoğlu Eşref. Düşünürüm de hakikaten ne çok yanmıştı ettikleri yüzünden
birçok ailenin canı...
Şimdilere göre o tarihler daha bir ön planda şan, ün ve şeref…Bu sebeple bir dolu vurgun
olmuş bize göre ceviz kabuğunu doldurmayacak konulardan. Hepsinde az buçuk onun ismi ön
plandaydı.
Alemde bir duruşu vardı, evet. Kendine göre doğru gidiyordu topluma göre ters yolda.
Kiminin önünü kesip parasını aldı, kiminin sebepli sebepsiz hayatını. Evet bu ona bir şöhret
getirdi. Durum şahsını memnun etse de, kendisine karşı oluşacak büyük bir nefret elbette
kaçınılmaz olacaktı. Üç beş pul için infaz ettiği vadiden geçen insanların kul hakları nasıl
ödenirdi;........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play