Son günlerde Anagold altın madeni işletmesindeki dokuz işçinin yaşamını yitirmesi sonrasında adını hemen herkesin öğrendiği Erzincan’ın İliç ilçesini konu alan dizeler Cumhuriyet ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için en güzel, en kalıcı şiirleri yazan şairlerden Erzincanlı Behçet Kemal Çağlar tarafından kaleme 1937’de kaleme alınmış.

Söz konusu üç dize, İliç’in simgesi olan Saatli Çeşme’yi anlatıyor. O çeşmeyi birçok kez yerinde gördüm. Esprisi şu: İliç küçük bir kasaba olduğu için 2000’lerin başına kadar kasaba çevresinde tarım ve hayvancılık da yapılırdı. Çeşmeden uzayan arktan bahçelere, tarlalara su giderdi. Çeşmenin üzerindeki saat ile de giden suyun zamanı ölçülürdü. İliç ilçe merkezine son olarak Mart 2013’te Kemaliye’den Erzincan’a geçerken Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ile birlikte gitmiştim. Erzincan’daki deprem farkındalık etkinlikleri sonrasında…

İliç’i iyi bilmemin bir nedeni var. Ata kökenime ait iki köy olan Kemah sınırındaki Leventpınar ve Boyalık (En büyük iki köy; hatta Leventpınar-eski adı ile Erhami- Osmanlı döneminde önce kaza, sonra nahiye merkezi, Cumhuriyet döneminde ise köy statüsünde) Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı. İki dedem Leventpınar, iki ninem Boyalık kökenli. 1938’e kadar Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı olan Leventpınar ve Boyalık demiryolunun 1938’de İliç’ten geçmesi üzerine İliç nahiye (bucak) statüsünde iken istasyondan dolayı idari olarak ilçe statüsüne yükseltilen İliç’e bağlanır. Söz konusu iki köyden Leventpınar ilçe merkezi İliç’e 24 km, Boyalık da Kuruçay suyunun geçtiği düzdeki Hasanova mezrası dikkate alınırsa 15 km uzaklıktadır. İliç sınırları içinde ve Karasu üzerindeki iki barajdan birisinin ucu Boyalık sınırında.

Yakınlarımın, Osmanlı döneminde ve erken Cumhuriyet döneminde İstanbul’a yerleşimi var. Dedemin dedesi Ömer Efendi Leventpınar’dan çıkıp Tanzimat döneminde eğitim için İstanbul’a gelen ilk kişi. Osmanlı’nın çöküş yıllarında, işgalde İstanbul’da olanlar var. Onlardan birisi anneannem Hanife Atmaca. İşgalle birlikte yakınlarım Sarı Paşa’nın emriyle Anadolu’daki geçiyor. Anneannem Atatürk’ü çocukluğumda “Sarı Paşa” diye anlatırdı büyük bir saygıyla. Sonradan altı yaşlarındayken Kurtuluş Savaşı Gazisi Kırıkçı Recep dedemden öğrendim; meğer o Sarı Paşa, “Mustafa Kemal Paşa” imiş.

Bizimkiler Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde sadece İstanbul’a yerleşiyor. Ulaşım ise demiryolu yapılana, yani 1938’e kadar vapurla. Katırcılar marifetiyle Refahiye üzerinden Giresun’a, oradan vapurla İstanbul’a, Kavala’ya, Varna’ya. İliçli olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa da bu yoldan gidiyor İstanbul’a ve oradan Kavala’ya.

Bizimkilerden kamuoyunun bileceği isimler örneğin, GS Lisesi Müdürü ve GSÜ kurucu rektörü Prof. Dr. Yıldızhan Yayla. Tiyatrocu Nejla Uygur ile çocukları tiyatrocu Süheyl ve Behzat (kardeş torunlarıyız). Sinema oyuncusu Kadir Savun. THM’nin efsane yorumcusu Ahmet Sezgin.

İliç, Kemaliye’nin (o zaman henüz adı Eğin) 40 haneli bir köyü iken 1895’lerde Ermeni ayrılıkçı kıpırdanmaları başlayınca Osmanlı idaresi iskan politikasından hareketle İliç’teki Ermeni nüfusu dengelemek için Elazığ civarından 40 hane Müslüman bir nüfusu İliç’te iskan eder ve İliç’i nahiye statüsüne getirerek merkezi kontrolü güçlendirir. 1915 sonrasında ise tehcirde İliç, Büyük Armudan nahiyesi ile buralara bağlı civar Ermeni köylerinde Ermeni nüfus kalmaz. Bölgede Oğuz boylarından Sünni ve Alevi nüfus Osmanlı’dan bugüne ayrı köylerde ancak yakın ilişki içinde yaşarlar. İliç’in sadece bir köyünde, Çayyaka’da (eski adı Sime) Sünni ve Alevi yurttaşlar bir arada yaşıyor. İliç’in adı, Ermeni köyü iken “Liç”. Sonradan ağızda “İliç” oluyor ve resmi olarak bu adla anılıyor. (Türkçede kırsalda yabancı kökenli sözcüklerin başına “i” gelebiliyor ağızda. Örneğin, köylü “Recep” demez, “İrecep” der. İliç de böyle olmuştur)

İliç, 1938’den 2000’lerin başlarına kadar 1500-2000 nüfuslu küçük bir kasabadır her ne kadar ilçe merkezi olsa da. İlçe merkezi ve hemen dibindeki birkaç köyde koyun besleyen ve “Şavaklı” denilen eski göçer, sonra İliç’te yerleşik olan kesim bölgedeki ünlü “Erzincan tulumu” adlı peyniri pazar için büyük ölçekte üretmeye başlar. Erzincan tulumu, bütün Erzincan’ın en önemli ürünüdür. Şavaklılar, sonra da altın madeni hazırlıkları nedeniyle olsun, Boyalık, Leventpınar başta olmak üzere diğer köylerden de merkeze yerleşim nedeniyle olsun İliç’te merkez nüfus 2000’lerde artmaya başlar. Düzdeki istasyon baraj nedeniyle yukarıya taşınır. Aşağı istasyon ile yukarıdaki kasaba birleşir. Anagold’un madeni fiilen işletmeye başlamasıyla birlikte de İliç’te nüfus üç misline çıkar. Çünkü, işletmeci bölgedeki insanların madene karşı çıkmaması için personel ihtiyacını bölgeden karşılama yoluna gitmektedir. İliç’ten bulunamayan personel diğer ilçeler ve Erzincan merkezden alınmaktadır. Bu maden için Anagold, Çöpler köyünü orada yaşayanlara villa yaparak başka yere taşıdı komple. Madenle ilgili herkese sır tutması karşılığında imza karşılığı ciddi tutarda para dağıttı.

Anagold’un PR faaliyeti ilk ÇED raporu öncesi olsun, kapasite artışı öncesinde olsun müthiştir! Çünkü şirket yöneticileri Bergama’daki direnişten iyi ders çıkarmıştır! Öyle ki, şirket madende izin ve lisans öncesinde Erzincan il genelinde önde gelen ve kamuoyunu kontrol edebilecek önemli birçok ismi birkaç partide gruplar halinde ABD’ye götürerek ikişer hafta konuk eder. Konuklar arasında dönemin Erzincan Belediye Başkanı, ilçe belediye başkanları ve muhtarlar, kamu yöneticileri, kanaat önderleri, yerel gazeteciler de vardır. Anagold’un bu faaliyetinin olası sonuçlarını öngörerek karşı kamuoyu oluşturmak için İstanbul’daki Erzincanlılar bir komite kursa da bu komite de iktidar unsurlarınca adeta boğulur! Altın avcıları PR faaliyetine hala da devam ediyor. Uçan kuşun kanadına para konduracaklar neredeyse! Erzincanspor’un sponsoru, Anagold! Yerel medyanın reklamvereni, Anagold!

Şuraya gelmek istiyorum: Dokuz yurttaşımızın yaşamını yitirdiği altın madeni işletmesindeki son siyanürlü curuf kayması olsun, 2020’deki siyanürlü taşma olsun bir sonuçtur. Asıl mesele, ülkemizin ve bütün Ortadoğu’nun en önemli su havzalarından birinin hemen dibinde siyanürlü altın madeni çıkarma faaliyetine ruhsat ve izin verilmesidir. Siyanür taşması yüzünden yaklaşık iki yıl faaliyeti durdurulan maden çalışmaya başladıktan iki yıl geçmeden bu kez dokuz cana da malolan ve başta su havzası olmak üzere bölge yaşamı için de büyük tehdit oluşturan bir kazaya neden oldu. Bu tabii bir kaza değil, ihmal ve aç gözlülük! Denetim de yok! Kamusal denetim var mı? Öyle bir gizlilik var ki maden sahasında, inanılır gibi değil.

Şimdi izin ve lisans iptal edildi de geri mi gelecek bölgedeki o hava, su, iklim, tarım ve hayvancılık ortamı?… Siyanürlü taşma sonrasında olduğu gibi yeniden faaliyetine geçmek için de Kanada-ABD ortaklığı ile yerli küçük ortağı ahtapot gibi kuşatır Beştepe’yi!

Son 21 yılda, yani AK Parti devr-i saadetinde ülke düzeyinde verilen maden arama ruhsatı bütün Cumhuriyet tarihi boyunca verilenden fazla! İliç’teki altın madenine verilen ruhsat sadece birisi. Evet, burada önemli bir rezerv var. Ancak Fırat’ın iki kolundan birisi olan Karasu’nun hemen dibinde. Karasu, Erzincan ve Kemah’ı geçip İliç’ten Kemaliye’ye, oradan Keban Barajı’na uzanıyor ve Atatürk Barajı’na kadar devam edip tabii Murat nehri ile de birleşip Fırat olarak sınırlarımızı aşarak Basra Körfez’ine dökülüyor. Olur mu hiç, bu zengin su havzası yüzde 4’ü ülkede kalan altın için tehlikeye atılır mı, riske edilir mi?

Tıpkı Marguez’in ünlü romanı Kırmızı Pazartesi’de olduğu gibi…. Fırat kenarındaki olası cinayeti hep birlikte gördük. Herkes gördü. Dünya gördü. Sadece bu cinayete ÇED raporu, ruhsat, izin verenler görmedi! İliç’i mahvedenler, Fırat’a kıymak pahasına burada siyanürlü maden ayrıştırılmasına izin verenlerin yatacak hiçbir yeri yok! Günlerin bugün getirdiği cinayet… Doğa ve insan cinayeti…. Bakalım gün uzar başka bir gün neler getirir?

QOSHE - MUZAFFER AYHAN KARA YAZDI- İLİÇ’TE BİR ÇEŞME VAR; ALTINDAN SU ÜSTÜNDEN ZAMAN AKAR - Muzaffer Ayhan Kara
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

MUZAFFER AYHAN KARA YAZDI- İLİÇ’TE BİR ÇEŞME VAR; ALTINDAN SU ÜSTÜNDEN ZAMAN AKAR

5 1
19.02.2024

Son günlerde Anagold altın madeni işletmesindeki dokuz işçinin yaşamını yitirmesi sonrasında adını hemen herkesin öğrendiği Erzincan’ın İliç ilçesini konu alan dizeler Cumhuriyet ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için en güzel, en kalıcı şiirleri yazan şairlerden Erzincanlı Behçet Kemal Çağlar tarafından kaleme 1937’de kaleme alınmış.

Söz konusu üç dize, İliç’in simgesi olan Saatli Çeşme’yi anlatıyor. O çeşmeyi birçok kez yerinde gördüm. Esprisi şu: İliç küçük bir kasaba olduğu için 2000’lerin başına kadar kasaba çevresinde tarım ve hayvancılık da yapılırdı. Çeşmeden uzayan arktan bahçelere, tarlalara su giderdi. Çeşmenin üzerindeki saat ile de giden suyun zamanı ölçülürdü. İliç ilçe merkezine son olarak Mart 2013’te Kemaliye’den Erzincan’a geçerken Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ile birlikte gitmiştim. Erzincan’daki deprem farkındalık etkinlikleri sonrasında…

İliç’i iyi bilmemin bir nedeni var. Ata kökenime ait iki köy olan Kemah sınırındaki Leventpınar ve Boyalık (En büyük iki köy; hatta Leventpınar-eski adı ile Erhami- Osmanlı döneminde önce kaza, sonra nahiye merkezi, Cumhuriyet döneminde ise köy statüsünde) Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı. İki dedem Leventpınar, iki ninem Boyalık kökenli. 1938’e kadar Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı olan Leventpınar ve Boyalık demiryolunun 1938’de İliç’ten geçmesi üzerine İliç nahiye (bucak) statüsünde iken istasyondan dolayı idari olarak ilçe statüsüne yükseltilen İliç’e bağlanır. Söz konusu iki köyden Leventpınar ilçe merkezi İliç’e 24 km, Boyalık da Kuruçay suyunun geçtiği düzdeki Hasanova mezrası dikkate alınırsa 15 km uzaklıktadır. İliç sınırları içinde ve Karasu üzerindeki iki barajdan birisinin ucu Boyalık sınırında.

Yakınlarımın, Osmanlı döneminde ve erken Cumhuriyet döneminde İstanbul’a yerleşimi var. Dedemin dedesi Ömer Efendi Leventpınar’dan çıkıp Tanzimat döneminde eğitim için İstanbul’a gelen ilk kişi. Osmanlı’nın çöküş yıllarında, işgalde İstanbul’da olanlar var. Onlardan birisi anneannem Hanife Atmaca. İşgalle birlikte yakınlarım Sarı Paşa’nın emriyle Anadolu’daki geçiyor. Anneannem Atatürk’ü çocukluğumda “Sarı Paşa” diye anlatırdı büyük bir saygıyla. Sonradan altı yaşlarındayken Kurtuluş Savaşı Gazisi Kırıkçı Recep dedemden öğrendim; meğer o Sarı Paşa, “Mustafa Kemal Paşa” imiş.

Bizimkiler Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde sadece İstanbul’a yerleşiyor. Ulaşım ise demiryolu yapılana, yani 1938’e kadar vapurla. Katırcılar marifetiyle Refahiye üzerinden Giresun’a, oradan vapurla İstanbul’a, Kavala’ya, Varna’ya. İliçli olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa da bu yoldan gidiyor İstanbul’a ve oradan........

© Yurtseverlik


Get it on Google Play