Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu...

Veli kullar nimettir, HOCA onlarla otur! Sevip oturan köle, kalkınca sultan olur. Eden kendine eder, ne yapsa onu bulur! Derde deva olsa da, aklı olan dağlamaz! Haramda şifa olmaz, kendi düşen ağlamaz! ***

ÂDÂLET YERİNİ BULMUŞ

Bilmem kaç defa aklımdan geçirdim “Sultana çıkıp bir iş isteyeceğim…” diye. Vermezse ısrar edeceğim, bu hususta elimden geleni yapacağım inşaallah. İçimdeki bir ses “imkânsız!” dese de ısrarlıydım kararımda. Değişik mizaca sahip olmamdan dolayı mı ne bir kenara çekilmem çok tuhaf karşılanırdı yaşadığım memlekette. Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu. Kimini güldürür, kimini derinden sarsar, bazılarını, düşündürüp nefsini hesaba çektirerek şu veya bu şekilde sorulan suâlleri cevaplar, yanımdan ayrılırlarken de müşkülatları çözülmüş olurdu her daim. Her zaman olduğu gibi erkenden kalkmıştım. Karanlıkta ne bulduysam giyindim. Aksilik bu ya yeni çarıklarla eski çoraplar denk gelmişti. "Niçin acaba bu çarıklarla, bu yamalı çorapları giydim? Hem ne kadar da zıtlar! İnşaallah Padişah efendimiz çağırmaz!” diye düşünerek evden çıktım. Ne hikmetse bugün hava sisli, oldukça da sıcak. Sıcak olacağını az çok tahmin etsem de gömlek üzerine Padişah'ımın hediyesi hâki cübbem olmadan yapamıyordum. Aslında bu şekilde giyinmem fena da sayılmazdı ama ben dervişleri, ebdalları temsil ettiğimden hep numune olayım derdindeydim. Giyindiklerimin her birini bir dost hediye ettiğinden olsa gerek öyle de zıtlıkları üzerimde toplamıştım. Onları bir arada tutmak bana düşüyordu tabii ki... Unuttum söylemeyi, bir sedir ağacından yapılmış eski âsâm ve basit eşyalarımı yanımda taşımama yardımcı olan, keçi derisinden bir de dağarcığım var. Ah şu fâni dünya ah! İyi muhafaza etmezsem farelere yem olur en kısa zamanda. Onun için gözümün önünden hiç ayırmıyorum. O hediye etti. Yani Harun Reşid Padişahımız. Fazla uzatmayayım her neyse. Bulutların üzerinde uçmayı çok istiyorum. Semalardan, yükseklerden yeryüzüne bakmak nasıl bir hissiyattır ve ne kadar sürer acaba? Bazı ermiş mübarekler uçuyormuş diye duyuyordum. Biz nere onlar nere? Allah muhafaza, bir düşecek olursam iflah olmazdım! İşte o "yükseklerden düşmek" denilen şey beni pek korkutuyordu. Hayalleri bırakıp hakikate gelelim. Tam çöl havası, ne kadar da sıcak, âdetâ kavuruyor ortalığı. Oysa benim ellerim hep serin olurdu. Bu aklıma gelenler ve yaşadıklarım iyiye bir işaret galiba. Çarıklarımın altında kumlar “gacır gucur” gıcırdıyor. Sıcaktan mı? Hem acaba saat kaç oldu? Güneş ışıkları gittikçe kuvvetini kaybediyor galiba zevale geçti, batmak üzere. Bir gün ben de zevale ereceğim. Ah ah ölüm! DEVAMI YARIN

QOSHE - "Ne hikmetse bugün hava sisli, oldukça da sıcak..." - Ragıp Karadayı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Ne hikmetse bugün hava sisli, oldukça da sıcak..."

60 1
12.05.2024

Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu...

Veli kullar nimettir, HOCA onlarla otur! Sevip oturan köle, kalkınca sultan olur. Eden kendine eder, ne yapsa onu bulur! Derde deva olsa da, aklı olan dağlamaz! Haramda şifa olmaz, kendi düşen ağlamaz! ***

ÂDÂLET YERİNİ BULMUŞ

Bilmem kaç defa aklımdan geçirdim “Sultana çıkıp bir iş isteyeceğim…” diye. Vermezse ısrar edeceğim, bu hususta elimden geleni yapacağım inşaallah. İçimdeki bir ses “imkânsız!” dese de ısrarlıydım kararımda. Değişik mizaca sahip olmamdan dolayı mı ne bir kenara çekilmem çok tuhaf karşılanırdı yaşadığım memlekette. Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu. Kimini güldürür, kimini derinden sarsar, bazılarını, düşündürüp nefsini hesaba çektirerek şu veya bu........

© Türkiye


Get it on Google Play